Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (107)

 

Cevat Rifat’ın “Görünmeyen İnkılâb”ı –muhtemelen- Necip Fazıl’ın redaksiyonundan geçmişti

Dîğer taraftan, “Görünmeyen İnkılâp” başlıklı makâle dizisi dikkat̃le mütâl̃aa edildiğinde, Necip Fazıl’ın, bunların tamâmını okuduktan sonra kendi makâlesini kaleme aldığı anlaşılıyor. Dahası, bu makâle dizisi, yer yer, Necip Fazıl’ın üsl̃ûb husûsiyetlerini gösteriyor. Bâzı ifâde husûsiyetleri, bâzı kuvvetli teşbîh veyâ istiâreler, bâzı cümle kuruluşları, bize onu hatırlatıyor. Mesel̃â:

“Dâvaların dâvası budur.” (Büyük Doğu, 8.9.1950, sayı 25, s. 11)

“Vatan, millet, memleket, terakkî ve teâlî gibi; hattâ adalet, müsavat ve uhuvvet gibi parlak cümleler arkasına gizlenmiş nice şahsiyetlerin, sun’î ve hileli tertiplerle kazandıkları millî kahraman vasıfları gerisinde en şeytanî ihtiras ve zümre saltanatına hizmet etmekten başka bir gaye gütmediklerini, binlerce açık misâl ve hâdise gözlerimize sokmaktadır. Fakat bu misâl ve hâdiseleri, hakikat adına hakikat gayretiyle tetkik serbestliğinden hâlâ mahrumuz.” (Büyük Doğu, 22.9.1950, sayı 27, s. 10)

“Bu [8.] Kolordunun az evvel Erkânıharp Reisi olan zat, Miralay Sadullah Bey… Şu bizim meşhur Seyrisefain Umum Müdürü… Fakat bir metresi var: Simi Simon… Matahari denilen meşhur casusa taş çıkaracak bir âfet… Yahudi casuslarının en büyük âleti… Fevkalâde güzel bir kız… Kolordunun bütün sırlarına âgâh… Bu noktayı, faaliyete başladığım ilk gün tespit ediyorum.

“Cephelerde kızgın güneş altında yarım gıda ve yarım pabuçla çarpışan Türk askeri, her gün yeni bir harika göstere dursun… Bu masum ve kahraman ordunun gerisinde yüz binlerce Siyonist, yüz binlerce Yahudi, hıyanet ve cinayetlerinin her türlü gizli silâhlarıyle, bu ordunun sırtını yere getirmeğe çalışıyor. Hıyanet o kadar ileri gitmiştir ki  her gün bir düşman zırhlısı pervasızca sahillerimizde dolaşıyor ve günlük casus raporlarını toplayarak bir ân evvel Mehmedciğin mağlûbiyeti ve Türkün mahvı için ne lâzımsa yapıyor.” (Büyük Doğu, 29.9.1950, sayı 28, s. 10)

“Ve işte [Hezîmetteki] bütün felâket düğümü, bu ordular arasında birine [7. Orduya] bağlıdır.”  (Büyük Doğu, 27.10.1950, sayı 32, s. 10)

“Harbin son günlerini yaşadığımız ve neticeye yaklaştığımız tamamen belirmişti. Esasen Türk ordusunun iler tutar yeri de kalmamıştı. Elde mevcut olan sadece Mehmedciğin göğsündeki mücerret imandan başka bir şey değildi. Şu; öldü zannedildiği bir devirde şahlanıp da İstiklâl Savaşlarında topsuz, tüfeksiz, müstevliyi paçavra gibi vatan bağrından koparıp atan, sonra da bazı serserilerin bunu çeyrek asırdan fazla istismar edip şampanyalarına, zevklerine ve ihtiraslarına âlet ettikleri iman… […]

“Osmanlı İmparatorluğunun dört yüz yıllık için için inkırazını hazırlıyan sebepler, işte bu hengâmede birdenbire dış sebeplerin en zalimiyle karşılaşacak; âdeta muvazenesiz imparatorluğu arkasından itip uçuruma yuvarlamak isteyen bir son saiki, gizli bir hesapla, inkırazın yekûn hattını çekmek isteyecektir. Bu noktayı dikkatle mimliyelim ve neticeyi bekliyelim!..” (Büyük Doğu, 3.11.1950, sayı 33, s. 10)

“Filistin, sonbaharını yaşıyor. Bütün harb boyunca bakımsızlık ve idaresizlikten kadit haline gelmiş bir ordu ile mukadder âkıbeti bekliyoruz! Düşman ordusu, âsiler ordusu ve Yahudi casusu sürüsüyle dört tarafımız çevrili… Güya din kardeşlerimiz olan bu ülkenin bütün halkı dahi, Müslüman Mehmedciğin düşmanı… Hülâsa manzara fecî ve ümitsiz…” (Büyük Doğu, 10.11.1950, sayı 34, s. 10)

“Tarihin, haklıyı haksızdan ayıracağı gün geledursun; dört harb yılı içinde damla damla biriken isyan külünün bizi ka’rında [derinliğinde] boğmasını önlemek, en müstacel bir vatan vazifesi idi.” (Büyük Doğu, 1.12.1950, sayı 37, s. 10)

“Esasen Der’aya kadar orduyu bir yerde tutmak, intizama sokmak asla mümkün değil… Mukadderata boyun eğmiş, sellere kapılmış, iradesiz, bu hercümerce kendimizi kaptırmış, çekiliyor, çekiliyoruz. Bir ordumuzun [7. Ordunan], birdenbire, bizden değilmiş gibi bir hareketi yüzünden altüst olmuş bulunuyoruz.” (Büyük Doğu, 8.12.1950, sayı 38, s. 10)

İlh…

Binâenaleyh, kanâat̃imizce, Cevat Rifat, makâlelerini bir bütün hâl̃inde Necip Fazıl’a teslîm etmiş, Necip Fazıl da, onları, hem baştan sona gözden geçirerek üsl̃ûb îtibâriyle rötuşlarda bulunmuş, hem de Mecmûanın her sayısında (umûmiyetle) bir tam sayfa işgâl̃ edecek şekilde bölümlendirmiştir… Bu tahmînimize nazaran, Necip Fazıl’ın (aynı mevzûdaki makâlesini kaleme alırken, başka kaynaklardan istifâde ettiyse dahi) esâs kaynağı Cevat Rifat’ın “Görünmeyen İnkılâp” başlıklı makâle dizisidir…

 

WhatsApp Image 2023-02-23 at 13.06.29.jpeg

 (Büyük Doğu, 8.9.1950, 6. yıl, sayı 25, ss. 3 ve 11)

Yalman’ın “İrticâ var!” kampanyasının hedef tahtasındaki bir numaralı isim olan Necip Fazıl’ın, Osmanlı’yı Mondros Mütârekesini imzâlamıya icbâr eden muazzam Filistin hezîmetinin içyüzüne dâir makâlesi ile onun –muhtemelen- başlıca mesnedi olan (Mersinli Cemal Paşa’nın Yâveri) Cevat Rifat Atilhan’ın –Mecmûanın aynı nüshasındaki- “Görünmeyen İnkılâp” başlıklı hâtırâtının ilk tefrikası…

***