Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (112)
“Bütün karışıklıkların kaynağı, 7. Ordunun mukâvemetsiz ve habersiz çekilmesidir”
“Dördüncü Ordu
Kumandanı Şam’da neşrettiği bir beyanname ile halka harp vaziyetlerinin
icaplarına ayak uydurmalarını ve sükûnetlerini muhafaza etmelerini, kıt’alara
da yerlerinden kıpırdamıyarak oldukları yerde müdafaada bulunup talimatı
beklemelerini ve ric’ate son vermelerini emrediyordu. Menziller ve bütün askerî
tesisler işlerine devam edeceklerdi. […]
“Vereceğimiz
hükümlerde hissî olmamak, namuslu, bîtaraf ve asker kalmak şartile ahvale ve
vaziyete dikkatle bakacak olursak, bütün karışıklıkların kaynağını, Dördüncü,
Yedinci ve Sekizinci Orduların müşterek bir müdafaa yapamamış, Yedinci Ordunun
‘muntazam ric’at’ endişesile mukavemetsiz; mukavemetsiz olunca da tabiatile
oldukça muntazam çekilmesi ve Sekizinci Ordunun da sol cenahından apansızın
çevrilmek suretile bir anda eriyip gitmesi, bu bozgunun başlıca sebebini teşkil
eder. [Bu cümle, bozuktur; cümlede, sondaki “bu bozgunun başlıca sebebini”
ibâresi fazladır…] […]
Düşmanı Humus’ta durdurup geri püskürtmek mümkündü
“Çok iyi bir
kumandan ve samimî bir vatanperver olan Mersinli Cemal Paşa bütün askerî
dehasını, ilmini ve ahlâkını, hepsini bu felâketi önlemek için harcamıştır.
“Eğer talih
kendisine yâr olmuş ve Ordular Grubu Kumandanı Liman Fon Sanders Paşa sözünü
öteki ordu kumandanına da dinletmiş olsaydı, bizden daha yorgun ve daha bitkin
olarak ilerleyen düşman ordusunu bir taraftan [aşağıdaki ik̆tibâsımızda görüleceği
üzere, “Humus’ta” demek istiyor] yakalayarak kulağından tutup geldiği yere
fırlatmak işten bile değildi. O zaman ne Mondros Mütarekesi ve ne de daha ağır
hâdiseler meydana gelmez ve hükûmet de daha müsait şartlarla bir çıkar yol arar
bulurdu. Bu, facianın ayrı bir perdesidir.” (Cevat Rifat Atilhan, “Görünmeyen
İnkılâp”, Büyük Doğu, 15.12.1950,
sayı 39, Tef. No 14, s. 10)
Vahîdüddîn Han’ın ve sâir Hük̃ûmet erk̃ânının hayretengîz
gafleti
Mustafa Kemâl̃,
muazzam hezîmete rağmen, Cephedeki üç ordu bak̆iyesine Kumandan tâyîn edilince, Mersinli Cemal Paşa
ve Yâveri İstanbul’a dönüyorlar. Bir müddet sonra, ikisi berâber, 7 Ekim 1918
il̃â 8 Kasım 1918
târihlerinde kısa bir müddet Sadrâzamlık yapan Müşir Ahmed İzzet Paşa’yı
(Furgaç; Manastır, Nasliç, 1864 – İstanbul, 31.3.1937, Karaca Ahmed Mez.)
konağında ziyâret ediyorlar. Yüzbaşı Cevat Rifat’ın naklettiğine göre, iki Paşa
arasında (câhil halktan vazgeçtik, Hük̃ûmet
ricâl̃inin dahi ne
büyük gaflet içinde olduğunu gösteren) aşağıdaki muhâvere geçiyor:
“Müşir, benim de
elimi bir baba gibi sıktı. Yanlarında bulunmaklığımda mahzur görmediler ve
konuşmağa başladılar.
“İzzet Paşa:
‘- Teşrifinizden
evvel bazı malûmat aldık paşa hazretleri! Dördüncü Ordunun böyle başka başka
ordularla takviyesi yerine kumandanızda tek bir ordu bırakılıp da o takviye
edilse idi, felaket bu kadar ânî ve bu kadar vâsi bir şekilde husul bulmazdı
fikrindeyim!
‘- Mütalâa-i devletiniz
musibdir Paşa Hazretleri! Bir de buna bir Alman Generalinin ilâvesi, orduyu
büsbütün çileden çıkardı. Sözünü dinletemedi. Enver Paşaya vaktinde ve emniyet
ettiğim bir zabitle (Süvari Albayı Nazmi Bey) uzun bir rapor göndermiştik.
Vaktinde tedbir alamadılar.
(https://fr.wikipedia.org/wiki/Cemal_Mersinli; 29.1.2023)
Rahmetli Mersinli Cemâl Paşa, 1. Cihân
Harbi günlerinde…
“Çok iyi bir kumandan ve samimî bir
vatanperver olan Mersinli Cemal Paşa, bizden daha yorgun ve daha bitkin olarak
ilerleyen düşman ordusunu bir taraftan yakalayarak geldiği yere fırlatacak
tedbîrler alıyordu…” (Rahmetli Yâveri Yüzbaşı Cevat Rifat Bey’den, Büyük Doğu, 15.12.1950) Ne var ki
Devleti içinden çürütmüş, dizginleri ele almış Sabataî-Siyonist-Farmason çete,
buna müsâade etmiyecekdir… Pâdişâhından neferine kadar nasıl bir hıyânet ve
Münâfık şebekesiyle karşı karşıya bulunduğunu bilmiyen Milletimizin asırlardır
kanıyle, teriyle suladığı topraklar üzerinde istedikleri ameliyâtı yapacak,
ondan, jenosidci Siyon Devleti’ni çıkaracaklardır…
***