Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (135)

“İkinci Grup”

“Har̃b hâl̃i hemen [hemen] sonuna ermiş, artık Hük̃ûmet kurmak zamânı gelmişti. İşte bu demokrat düşüncesi ile, İkinci Grup denilen muhâlif parti kuruldu. Bu Parti, Hük̃ûmet kuruluşunun başlangıcında, Memleket içine bir nifâk sokmak fikrinden çok uzaktı. Bu sebeble, İkinci Grup, yalnız Meclis içinde bir muhâlif grup idi. Dışarıdan gelen ve Grupa girmek arzûsunu gösteren telgraf sâhiblerine hep ‘Grup’un hâricde bir teşekkülü yoktur’ cevâbı veriliyordu.

“Gizli düşünceli Reîs”

“Fakat öteden beri kurduğu hayâl̃in hak̆îkat̃e döndüğü bir zamânda, Mustafa Kemâl̃ Paşa, böyle bir muhâlefet grupunun ortaya çıkmasına nasıl tahammül ederdi!

“Birinci Büyük Millet Meclisi’nin vatan işindeki titizliği, hiç bir gizli düşüncesi olmaksızın çalışması, gizli düşünceli Reîsin zâten hoşuna gitmiyordu.

“Bu Meclis kapısından kim çıkarsa beynini patlatırım!”

“O Meclis değil mi idi ki, düşman Sakarya kenarına geldiği zaman, Millet Kürsüsünden, ‘Ankara’yı boşaltmak l̃âzımdır’ diyen Erk̃ân-ı Har̃biye-i Umûmiye Reîsi ile Meclis Reîsinin ihtârlarına, bir Erzurum Meb’ûsu, Durak Bey (Mustaf D. Sakarya), Meclis kapısına dikilmiş:

‘- Bu Meclis kapısından kim çıkarsa beynini patlatırım!’

“cevâbını vermişti. Ve Meclis, yerinden kımıldıyamamıştı!

“O Meclis değil mi idi ki Millet Kürsüsünden Meclis Reîsini sık sık hırpalar ve onu sağlam bir yolda yürümeye dâvet ederdi!

“O Meclis değil mi idi ki açıktan açığa ona karşı bir muhâlefet grupu toplıyabilimişti!

“Ve o Grup, kendi arkadaşlarından bir zâtın (Cel̃âleddîn Ârif) Meclis’te İkinci Reîs olarak seçilebilmesi gibi bir kuvvet gösterebilmişti!” (Mersinli Cemâl Paşa’nın Hâtırât’ından, Birinci 2020: 203-204)

WhatsApp Image 2023-03-23 at 15.29.35.jpeg

(https://fr.wikipedia.org/wiki/Cemal_Mersinli#/media/Fichier:Cemal_Mersinli.jpg; 9.2.2023)

Mersinli Cemal Paşa (Mehmed Cemal Mersinli; Mersin, 1872 – Ankara, 7.10.1941, Cebeci Asrî Mez.), “Millî Şef” devrinde, İçel Meb’ûsu olarak TBMM’ye girdiği günlerde… Bu sıfatla, Meclis’de îrâd ettiği bir nutkunda, mütekâid zâbitlerin mağdûriyetine dikkat̃ çekmişdi:

“Bu biçareler vatan uğrunda vücutlarını yıpratmıştır. Bu biçarelerin halleri pek yamandır. Meselâ, gece istasyonlarda, iskelelerde, umumî sıcak yerlerde vaktini geçiren albaylar, kapıcılık eden yarbaylar, şimendifer demirinin tozunu temizliyen binbaşılar vardır. Bu bir şeref, bu bir haysiyet meselesidir. Yarın ordumuz, bunların içinden bazılarını hizmete davet edecek. Bu sefil hayatı yaşıyan bir adamın sırf şeref ve haysiyet ocağı olan orduya girmesi bir meseledir. Bunlar, bu biçareler, yanlarında dal budak salmış bir ailenin başıdır. Bu ailenin kendi gibi asker olmuş damadı veya oğlu vardır. Ve bunlardan kalma birkaç torun da o boş gövdenin koltuğuna sığınmışlardır…” (“Mecliste Yeni Bütçe Müzakeresi Başladı”, Tan, 23.5.1939, s. 6)

***   

 

Mersinli Cemal Paşa hakkında iki şahâdet

Bu tedk̆îk̆imizde şahâdetine husûsî bir ehemmiyet atfettiğimiz Cemâl̃ Paşa’nın vefâtında, onun şahsıyeti hakkında iki farklı kalem tarafından neşredilen hâtıralar, Merhûmun şahâdetinin nîçin çok büyük kıymeti hâiz olduğunun delîlidir.

Balıkesir Meb’ûsu Hacim Muhittin Çarıklı’nın kaleminden:

“Çok alçak gönüllü ve çok halkçı idi. En büyük bir şahsiyet ile nasıl konuşursa, en ufak bir çiftçi ile de aynı vaziyette konuşurdu. Fakat harp zamanı da çok yüksek bir komutan olup bütün komutanlık vasıflarını şahsında birleştirmişti.”

“932 [332 olsa gerek] yılında Havran mutasarrıflığına gittiğim zaman General Mersinli’yi sekizinci kolordu komutanı olarak tanıdım.

“Dördüncü ordu komutanı olan bahriye nazırı Çengelköylü Cemal paşanın çekilmesi üzerine Mersinli ordu komutanı olmuştu. O günden Havran’ın düşüşüne kadar kendisile beraber kalmıştım. Ve merhumun güzel hâtıralarını unutmak benim için kabil değildir.

“Merhum, gayet güzel Arapça bilir ve çok zarif konuşurdu. Arap tarihinin bilhassa o havaliye tesadüf eden kısımlarını hemen en iyi bilen kendisi idi. Tarihî hâdiseleri bilmekle beraber onun geçtiği en ufak araziyi bile bilir ve tanırdı.

“Çok alçak gönüllü ve çok halkçı idi. En büyük bir şahsiyet ile nasıl konuşursa, en ufak bir çiftçi ile de aynı vaziyette konuşurdu.

“Fakat harp zamanı da çok yüksek bir komutan olup bütün komutanlık vasıflarını şahsında birleştirmişti. En büyük tehlike karşısında itidal ve muhakemesine en ufak bir tereddüt gelmediği gibi kararlarını ve emirlerini icra ettirmekte de müsamahaya hiç yer vermezdi.

“Onun için kendisini o havalinin bütün halkı severdi. Komutanları ve büyük memurları aldatmak itiyadında bulunan bazı kısım halk bile kendisine en büyük saygı gösterir, ve ona verdikleri sözde sebat ederlerdi… İşte bunun için Havran’dan çekilirken kendisine karşı en ufak bir hareket bile yapılmamıştır.