Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (156)

Kırşehir’deki âdî vak’a

24 Şubat 1951 sabahı, Kırşehir’de, “Ebedî Şef”in Cumhuriyet Meydanı’ndaki büstünün “burun ve çene kısımlarının meçhul bir şahıs tarafından parçalanmış” olduğu görüldü. (Akşam, 25.2.1951, ss. 1 ve 2) Yapılan tahkîkât netîcesinde, fâil, birkaç gün içinde yakalandı ve mezk̃ûr fiilin ideolojik kasıdla değil, bu kişinin hasmından intikâm almak niyetiyle işlendiği anlaşıldı. Kırşehir Vâlisinin matbûâta verdiği îzâhata nazaran, bu kişi, “Sabahattin isminde işsiz güçsüz biridir ve kavgalı olduğu Cumhuriyet Meydanı civârının bekçisini töhmet altında bırakmak” maksadıyle böyle ahmakça bir fiil irtik̃âb etmiştir:

“Bu vak’a, Sabahattin isminde işsiz güçsüz birinin işidir. Ayni şahıs, daha evvel, cumhurbaşkanına hakaretten mahkûm edilmiştir. Tahkikatımıza göre hâdisenin mahiyeti şudur:

“Sabahattin, heykelin bulunduğu mahallin bekçisile geçenlerde kavga etmiş ve bu kavgadan sonra onu töhmet altında bırakacak bir vaziyet ihdasına çalışmıştır. İşte bu yüzden, bir gece, heykeli tahrip etmiştir. Gerek parktaki ayak izlerinden ve gerekse annesinin ikrarından  suçlunun Sabahattın olduğu anlaşılmıştır.

“Halen Sabahattin, tevkif edilmiş ve hâdise, savcılığa intikal etmiştir.” (Akşam, 27.2.1951, ss. 1 ve 2)

Necmeddin Sadak’ın gazetesinin yine birinci sayfasında bir ay sonra intişâr eden haber de, bir evvelkini têyîd ediyordu; yânî Kırşehir’deki “Büst”e tecâvüz, ideol̃ojik değil, âdî bir vak’aydı:

“Atatürk’ün heykeline tecavüz…

“Kırşehirde yakalanan Sabahaddin suçunu itiraf etti…

“Ankara 24 [Mart 1951] (A.A.) – Kırşehirde Atatürkün büstünü kırmaktan sanık olarak peşi kovalanan Sabahaddin Gökçınar, bu suçu sarhoşlukla işlediğini itiraf etmesi üzerine, bugün yeniden adalete verilmiş ve sorgusunu mütaakıp [müteâk̆ib] tevkif edilmiştir.” (Akşam, 25.3.1951, s. 1) 

Kırşehir’deki âdî vak’anın istismârı

Hâl̃ böyleyken, Mütehakkim Zümrenin istismârcılığı o kadar âşik̃ârdı ki daha fâil ve fiilin gâyesi belli olmadan, temsîlcileri harekete geçmiş ve bu ahmakça fiili istismâra başlamışlardı. Necmeddin Sadak’ın gazetesinin fâil meydana çıkmadan bir gün evvelki ve çıktığı günki nüshalarında bu makyavelist temsîlcilerin Gazeteye verdikleri beyânâtlar görülüyor:

- (Fanatik Kemalist olarak yetiştirilmiş üniversite genclerinin toplandığı) Türkiye Millî Talebe Federasyonu: “…İlk bakışta, bu meczubane hareketin şuurî ve iradî bir cehdin neticesi olabileceğine ihtimal veremiyoruz. Fakat, her şeye rağmen, gene son zamanlarda bazı kimselerce yapılmakta olan Atatürk aleyhtarlığı ile fikrî bir bağ ve muvazilik gösteren şu hareketi, sahibinin şahsî durumunu tetkike lüzum bile görmeden protesto ettiğimizi bildirmek isteriz. İlh…” (Akşam, 26.2.1951, ss. 1 ve 2)

-  (Katran vicdânlı katmerli Mason, “Büyük Şef”in başkalemşörü) “Tanınmış inkılâpçı muharrir Falih Rıfkı Atay”: “Kanaatimizce yüz bulan irtica gitgide inkılâbın kaynaklarına doğru tecavüzlerini derinleştirecektir. Kırşehirdeki hâdiseyi de bu zaviyeden görmek lâzımdır.” (Akşam, 27.2.1951, s. 4)

Bütün mes’ele, Meclis’e 5816’yı çıkarttırabilmek!

- (Yalman’la ve “Mâbûd”larıyle Sabataîlerin aynı alt cemâat̃ine mensûb, Türkiye Mason Teşkîl̃âtının Müessislerinden) Hüseyin Cahit Yalçın: “Bu, memlekette Atatürk düşmanlığı yolunda inkişaf eden hareketin yeni bir safhasıdır. Bu hareketi Demokrat şefleri teşvik ettiler. 25 senelik devreyi kirletmek için harcadıkları gayretin bizi nereye götürdüğünü görmekle şüphesiz şimdi bir bayram içindedirler.” (Akşam, 27.2.1951, s. 4)

O zamanlar ve müteâk̆ib seneler zarfında, ölünciye kadar CHP’nin nâşiriefk̃ârı Ulus’un Başmuharriri olan Yalçın, Kırşehir’deki hâdisenin fâili ve fiilin ideolojik maksadlı olmadığı ortaya çıktıktan sonra dahi, -özür dilemek yerine- aynı telden çalmıya, büyük “İrticâ tehlikesi”nden bahsetmiye ve bu tehlikeden, doğrudan Menderes’i mes’ûl̃ tutmıya devâm etti; çünki asıl mes’ele, Kemalizmi ve “Ebedî Şef”ini tabulaştırmak, bunun bir vâsıtası olarak da –hem de mürâîce ithâm ettiği ik̆tidârın eliyle- âcilen 5816 Sayılı Kânûnu çıkarttırmaktı:

 

WhatsApp Image 2023-04-13 at 15.53.39.jpeg

(Akşam, 26.2.1951, s. 1)

“Atatürk heykeline yapılan tecavüz… Kırşehirdeki iğrenç hâdise her tarafta derin bir teessür ve infial uyandırdı. Fail henüz yakalanmadı…”

Bu âdî vak’a, henüz fâili ve maksadı mâlûm olmadan, o esnâda “İrticâ aleyhdârı kampanya” yürüten Mütehakkim Zümre tarafından derhâl istismâr edilerek ortalık velveleye veriliyor ve muhtemelen bu vak’adan aldıkları ilhâmla “Ticânî” denilen câhil bir zümreyi (mâlûm mekanizmalarla, kulaklarına üfliyerek) devreye sokuyorlar ve 1951 senesinde, onların eliyle birçok heykel ve büst kırma hâdisesi vukû buluyor… Netîce: Yetmiş senedir Müslümanların tepesinde Damokles’in kılıcı gibi sallanan hukûk ucûbesi 5816 Sayılı Kânûn!

Müslümanlar, Kitâbullâh’ta onca îkâz edildikleri Münâfık hîlelerine karşı müteyakkız olmayı ve akılla, ilimle tesbît edilmiş ahl̃âk̆î siyâsetler tâk̆îb etmeyi ne zamân öğrenecekler?

***   

 

“Bizde ömrü henüz bir seneyi bulmayan açık Atatürk düşmanlığı hareketinin, başka bir tâbir ile irtica ve taassup cereyanının yavaş yavaş yol almakta olduğu görülüyor. [Bu vesîleyle de müşâhede edildiği vechiyle, bütün fanatik Kemalistler için, “Büyük Şef”in Şükrü Kaya’nın ağzından îlân ettirdiği gibi, “İrticâ”, Kemalizme muhâlefetten ibârettir!] Demokrat Partinin galebesini takip eden günlerde Atatürk aleyhine hücuma geçilmesi, memlekette derhal umumî bir nefret galeyanı doğuruverdi. [?] Onun için Atatürk’ü bıraktılar, İsmet İnönü’nü hedef tutarak aşırma endaht [atış] usulünü tatbik ettiler. İsmet İnönü’ne tevcih edilen düşmanlığı siyasî ve şahsî hücum altında maskelemek kabildi. Dokuz aydan sonra maske şimdi biraz daha açılıyor. Atatürk’ün heykeline el kaldırılıyor. Vahşilik onun çehresini parçalıyor. […]