Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (163)
(Menhiyâta batmış) “Tek Partinin Adamları, Millî Mâzîmize, Mukaddesâtımıza sövmeyi” îtiyâd edinmişlerdi
“Cumhuriyet çağının
birinci ve sonuncu Millet Meclisleri
milletin isteği ile namuslu seçimlerle seçilmiş kanunî meclislerdir. Diğerleri
ise seçimle değil, diktatörlerin tâyini ile ahbap kayırmak, geçim
sağlamak, köle yetiştirmek
için kurulmuş gayrı meşru meclislerdi. Bu meclislerde tek partinin adamları
oturur ve bu adamlar hep birden el kaldırır, yılda 200 kanunu ittifakla
çıkarır, adam döver veya öldürür, ırz ve namusa taarruz eder,
saylavlık maaşından başka türlü yerlerden de kazanç sağlar ve Türkiye’nin on yılda
asırları aştığını, bütün milletleri geçtiğini söyliyerek millî mazimize
mukaddesatımıza söverlerdi.
“Sahtek̃ârlıkla Başkan ve Başbakan
oldular”
“Sondan bir
önceki Millet Meclisinde
muhalif bir parti vardı. Fakat o meclis de meşru değildi. Çünkü millet her yerde
demokratlara oy verdiği halde gayrımeşru hükûmet baskı ve hile ile, reyleri
kendi adamlarına saydırarak çoğunluğu kazanmış ve dört yıl daha iktidarda
kalmıştı. 1946 seçimlerinde yapılan sahtekârlık sayesinde Ankaradan
seçilmiyen İsmet İnönü ve
İstanbul’dan seçilmiyen Recep Peker seçilmiş gibi gösterilerek başkan ve
başbakan olmuşlar, fakat bütün dünyanın gördüğü bu iğrenç sahtekârlık
dolayısıyla İspanya ve Ürdünden başka hiçbir yabancı hükûmet tarafından tebrik
edilmemişlerdi.
“Bir
haydut çetesinin diktaları kânûn (diye tatbîk̆ edilmemelidir)!
Bolşevik işkencelerinden aşağı kalmıyan işkenceler çekmiş bir insan sıfatıyle
konuşuyorum!”
“Yeni demokrat
hükûmeti yorup yıpratacak en korkunç şey, gayrımeşru meclislerin çıkardığı
kanunlarla iş görmek mecburiyetinde olmasıdır. Kanun meşru bir
anlaşmadır. Bir haydut çetesinin diktaları kanun yerine geçerse
onu kanun diye
yürüten topluluktan hayır gelmez. Halk
Partisi zamanındaki Türkiyede ise bir
Kölemenler hükûmetinden başka bir şey yoktu. Çünkü Halk
Partisi kendi tüzüğünü anayasaya geçirmiş ve cam istediği zaman
da anayasaya aykırı kanunlar çıkarmaktan çekinmemiş, işkence anayasayla yasak
edildiği halde Halk
Partisi zamanında yurttaşlara yapılan işkence Bolşevik
Moskofların memleketindeki işkencelerden hiç de aşağı kalmamıştır. Bunları,
görüp bilen, şahit olan ve çeken bir insan sıfatıyla
söylüyorum.
“1923-1950 çağı, gayr-i meşrû ve
müstebid bir diktatörlük zamânıdır”
“Bu duruma göre,
meşru demokrat hükûmetin gayrımeşru hükûmet zamanında yapılan kanunlarla devleti
idare etmeğe hakkı var mıdır, yok mudur? Bu hukukî konuyu erbabına bırakarak
aklın ve mantığın sesine kulak verirsek şu sonuca varırız:
“Türkiye
cumhuriyeti 1950 Mayısında kurulmuştur.
“Ondan önceki
1923-1950 çağı gayrımeşru ve müstebit bir diktatörlük zamanıdır.
Diktatörlüğü yapan, Halk
Partisi, bilhassa onun ileri gelenleridir.
“Serbest Cumhûriyet Fırkası ve Müstak̆il Grup
maskaralıkları”
“Serbest Cumhuriyet Fırkası
ve Müstakil Gurup gibi maskaralıklarla milletin ve dünyanın gözünü boyamaya
kalkan ve boyadık zannedecek kadar da zekâdan mahrum olan bu partinin yaptığı
kanunlar kanun olmak
vasfını haiz değildir. Çünkü kanunları, millet tarafından
namuslu seçimlerle seçilen Millet Meclisleri
yapar. Halbuki birinci ve sonuncusu müstesna, Millet Meclisleri
namuslu seçimlerle seçilmiş değil; tehditler, dalavereler ve emirlerle tâyin
edilmiştir.
“Millî
Şef”, “Amerikan ve İngiliz Elçilerinin ihtârları
dolayısıyle
Demokrasiye râzı olur görünmüştür”
“Halk Partisinin
memlekete demokrasiyi bizzat verdiği hakkındaki iddia da boş ve gülünçtür.
Yabancılara karşı eşsiz bir aşağılık duygusuyla hareket eden Halk
Partisi ve onun şefi, Amerikan ve İngiliz elçilerinin
ihtarları dolayısıyla demokrasiye razı olur görünmüş ve 1946 seçiminde 60 kadar
muhalif milletvekilinin
çıkmasına göz yummuş, fakat ötekilerini yine tâyin ve hileyle kendi
adamlarından yaptırmıştır.
“1950
seçimlerinde Halk
Partisi Doğu illerinde baskı ve vaktiyle astırdığı şeyhlerin
oğullarından yardım dilenme gibi aşağılıklara, Batıda para dağıtma ve vaad gibi
küçüklüklere düşmekle beraber söktüremeyip yenilmiş ve böylelikle meşru hükûmet
iş başına gelmiştir.
“Gayr-i meşrû [Totaliter]
Hükûmetlerin yaptığı kânûnlar, Millet için değil, Çetenin görüş ve
menfâat̃lerine göre hazırlanmıştır”
“Fakat bu meşru
hükûmet gayrımeşru hükûmetin yaptığı kanunlarla (!) iş görmek
mecburiyetindedir. Halbuki bütün bu kanunlar, hakikî kanun olmadıktan
başka, millet için
değil, çetenin görüş ve menfaatlerine göre hazırlanmıştır.
Rejimin
meşrûîyet şartı: “(Teşkîl edilecek) bir Kurucular Meclisi
(mârifetiyle) yeni bir Aanayasa
hazırlamak”!
“O halde ne yapmak
lâzımdır.
“Yapılacak şey şudur:
“Dünya tarihinde eşi
olmıyan bir şekilde kan dökülmeden ve ihtilâl olmadan meşru bir hükûmet
gayrımeşru bir hükûmetin yerine geçmiştir. Bu yeni hükûmet ihtilâlsiz iş başına
geldiği için gayrımeşru kanunları da ihtilâlsiz bir şekilde değiştirecektir.
Bunun da başlangıcı yeni anayasayı hazırlamak olmalı, bu anayasayı hazırlamak
için de Kurucular Meclisi faaliyete geçmelidir.
“Artık Kurucular
Meclisinin nasıl seçileceği, anayasayı yalnız hazırlamakla mı iktifa edeceği,
yoksa hazırladıktan sonra milletin reyine mi arz edeceği meseleleri
teferruattan ibarettir.
“Yeni meşru hükûmetin
başarı göstermek ve millete hizmet etmek için yapacağı ilk iş yeni anayasayı
hazırlayacak bir Kurucular Meclisini toplantıya çağırmaktan ibarettir.” (Nihal
Atsız, “Kurucular Meclisi”, Orkun,
1.12.1950; https://huseyinnihalatsiz.com/makale/kurucular-meclisi/;
13.3.2023)
Nihal Atsız’ın Dalkavuklar Gecesi isimli hicvî romanı
1946 Teşriî
Seçimlerini tâk̆îb
eden senelerde Mütehakkim Zümreyi her gün biraz daha öfkelendiren, biraz daha
tahammülsüz kılan ve nihâyet 1951 senesinde galeyâna getiren Antikemalist
neşriyâtın birinci sırasında Necip Fazıl’ın ve ikinci sırada Prof. Dr. Ali Fuad
Başgil’in neşriyâtı varsa, Nihal Atsız’ın aynı mâhiyetteki neşriyâtının da bu
sıralamada hatırı sayılır bir mevkĭ
işgâl̃ ettiği
muhakkaktır.
Onun bu
cümleden olarak yaptığı neşriyâtın çok ses getirmiş bir tânesi, yukarıda ik̆tibâs ettiğimiz
makâlelerinden çok evvel, hattâ “Millî Şef” istibdâdının en koyu bir devrinde,
1941’de okurlara ulaşan Dalkavuklar
Gecesi isimli hicvî romanıdır (“roman
satirique”).
Eserde,
zâhiren, Hitit Kralı Subbiluliyuma’nın Sarayının içyüzü bahis mevzûu
edilmektedir. Hak̆îkat̃te hicvedilen ise,
Kemalist Totaliter Rejim ve onun Şefidir. Hik̃âye edilen vak’alar, geniş mik̆yâsda, gerçekdir.
Romanın şahısları, o devrin “Kemalist Saray” mensûblarıdır. Bunların isimleri,
çok def’a, ya hak̆îk̆î ismin tersinden
okunması, ya da hece sırasının değiştirilmesiyle romana geçirilmiştir. Mesel̃â “Sabba” Abbâs’dır
(Cevâd Abbâs Gürer)… Kezâ, “Teşen”, Neş’et (Tıb Prof. Dr. Neş’et Ömer İrdelp);
“İduskam”, Maksudî (Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal); “İlânasam”, Hasan Âli
(Hasan, masan; Hasan Âli Yücel); “Pilga”, Galip (Dr. Reşit Galip); “Nidiba”, Âbidin
(-9.7.1934 il̃â 11.6.1935 târihlerinde
Maârif Vekîli, “Mutlak Şef”in Ayasofya Câmii’ne “Bizans Müzesi” hakâretinde
kullandığı maşalardan- Zeynel Âbidin Özmen olsa gerek); “Yamzu”, Uzmay (Âfet
Hanım’ın babasının –“Mutlak Şef”in Bolu Meb’ûsu tâyîn ettiği akrabâsı, Sabataî
Orman Müdürü İsmail Hakkı Uzmay’ın- soyadından), ilh…