Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (167)

En Son Havâdis’in 15 Ağustos 1941 târihli nüshasının birinci sayfasında, Atsız’a, Dalkavuklar Gecesi hakkındaki bir haberle hücûm ediliyor:

“Üniversiteli gençler teessürlerini bildiriyor…

“ ‘Dalkavuklar gecesi’ atlı bir eserdeki saygısızlık ve lâübalilikten şikâyet ediyorlar…

“Bir iki gün evvel, piyasaya bir kitap çıktı: ‘Dalkavuklar Gecesi’.

“Adsız imzasını taşıyan bu kitap, Türk matbuat hayatının kapkara bir lekesidir.

“Atsız, bu kitabında, bilinemez nasıl bir gayzükin [gayz-ü-kîn] ile uydurma bir tarih çerçevesi içinde Ebedî Şef Atatürke hayâsızca dil uzatmış bulunmaktadır.

“Bu kitaptaki iğrenç imalar Üniversite gençliğinde büyük bir teessür uyandırmıştır.

“Dün Üniversite gençlerinden bir grup gelerek, mânevî huzurunda and içtikleri Ebedî Şefe ve hatırasına saygısızlık gösteren Atsiz’ı protesto etmişlerdir.

“Ayrıca yüz on imzalı tahrirî bir protesto da almış bulunuyoruz.” (En Son Havâdis, 15.8.1941, s. 1)

“Bu ne cür’et?” Hiç Tabuya dokunulabilir, Mâbûda dil uzatılabilir mi? Kemalist olmak, vatandaşlık şartıdır! “Kemalist Türkiye”nin hiçbir

vatandaşı Kemalist “Târih Tezi”ni ve Kemalist Saray’ın âlemlerini tenk̆̆îd edemez! Etmiye cür’et ettiyse, Türklükden ıskât edilir, hakârete uğrar, dili kesilir! (Ve daha neler neler… Mesel̃â Tâbutluğa atılır!)

15 Ağustos 1941 târihli En Son Havâdis’de Nihal Atsız’a karşı -resmî makâmları ve halkı galeyâna getirmek kasdıyle- asıl tedhîşçi taarruz ise, Nizamettin Nazif’in manşetten verilen başmakâlesi ile yapılıyordu:

“Bu ne cür’et?

“Ebedî şefin asîl hâtırası karşısında büyük saygısızlık…

“Bu yazıyı yazan adam Türk milletinden af dilemelidir!

“Atatürkün saygısını ebedîleştirmeğe and içen bu millete ve bu milletin gençliğine böyle küstah bir hakaret savuran bir vatandaş, bu milletten olduğunu iddia edebilir mi?

“[Çınaraltı mecmûasının ilk sayısının intişâr ettiği] 9 Ağustos 1941 cumartesi gününüdenberi en temiz duygularımız, umulmadık bir tecavüzün, devam edip giden küstahlığına maruzdur.

“Son derece sinsi bir yoldan, fevkalâde kurnazca ve hayret edilecek bir cür’etle yapılmış olan bu tecavüzü karşılamakta gecikmiş bulunduğumuz için utanmaktayız. Bu utancımıza hâdiseyi zamanında tebarüz ettirip millî teessürün ve hattâ devlet çarhlarının zamanında işlemesini mümkün kılamamış olmanın azabını da katmak doğru olur.

“9 Ağustos 1941 cumartesi günü, yani bizi Kurtuluş Savaşının nihaî zaferine ulaştıran büyük taarruzun 18 inci yıldönümünden 17 gün evvel, Türk milletinin temiz duygularına yapılmış olan bu tecavüzden daha büyük bayağılık tasavvur edilemez.

Atsız: Kemalist Târih Tezinin metodu, “tımarhâne metodu”… “Millet

bununla alay ediyor!”

“Hâdise şudur:

“Ağustosun dokuzuncu günü ‘Çınaraltı’ adlı bir mecmuanın ilk sayısı neşredilmiştir. [N. Nazif’in aynı makâlenin aşağısında yazdığı vechiyle: “Sütunlarında Atsız’ın dilediği gibi at koşturduğu mecmua…”] Bunun altıncı sayfasında [Nihal Atsız tarafından kaleme alınmış] ‘Türk tarihine bakışımız nasıl olmalıdır?’ başlığını taşıyan bir makalenin yedinci sayfada devam eden kısmının ilk sütununda 35 inci, 36 ıncı, 37 inci, 38 inci ve 39 uncu satırları şu cümle işgal etmektedir:

‘…Görülüyor ki Türk tarihi, tımarhane metodlarına göre kurulmak istenmiştir. Bunun ne acıklı neticeler vereceği ise meydandadır: Güvensizlik ve alay…’

“Türk tarihinin metodu… Tımarhane metodlarına uygun olduğu iddia edilen metod… Fakat bu, bizzat rahmetli Atatürkün son beş yılını baştanbaşa kaplamış olan yorucu çalışmaların, araştırmaların eseri değil midir? Buna tımarhane metodu demek kimin haddi?

“Atatürk, memleketine daha iyi hizmet etmek yolunda bütün enerjisini kullanmış ve nesi varsa milletine bağışlıyarak göçmüş bir koca Türktür. Türk dilini temizlemek ve Türk tarihinin engin ufuklarını işaret etmek için yaptığı araştırmaları, bu millet, onun yüksekliğini bir kat daha kudretle izah edici birer delil olarak kabul etmiştir. İlmî bir yazı yazmak iddiasında olan bir kalemin bu hakikati tahrip edip ‘millet bununla alay ediyor’ diyebilmesi, hakikaten hayret edilecek bir cür’ettir.

“Yalan ve fazîletsizlikle” “Târih Tezi” inşâ etmek

“Fakat muharririn savurduğu hakaret bundan ibaret değildir. Bir de şu cümleleri okuyunuz:

‘1- Kendimize medeniyette eskilik gibi bir fazilet kazandırmak için yalan ve faziletsizlik yollarına sapmak, bilmem ki nasıl bir çürük mantığın eseridir.

‘2- …Eti kelimesinin uydurulması, gûya bunların Türklüklerini isbat içindir. Çünkü Ankara civarındaki ‘Ahi Mes’ud’ köyüne o köyün yerlisi ‘Etimesud’ dermiş. O halde bu da ‘Hitit Mesud’ demekmiş.’

“Atatürk’e uzanan dil, kesilir!”

“Kime râci bu yalan, kime râci bu faziletsizlik? Kime  atfolunuyor bu çürük mantık?

“Tereddüde lüzum yok… ‘Hitit’ i kim ‘Eti’ yapmışsa, Ankara civarındaki Ahi Mesut koyüne ‘Etimesut’ adını kim taktırmışsa ona… Yani Türk ulusunun Ulu çocuğu Mustafa Kemale… […]

“Atatürke dil uzatılamaz. Uzatılırsa kesilir. […]

Alay etmek için  “Araboğlunun yâvelerini tercüme ettirmek” fazîlet, fakat

Kemalist “yâveleri” tenkîd “alçaklık”!

“Ebediyete göçüşünün üçüncü yıldönümüne 62 gün kala böyle bir alçaklığı göstermiş olanlar ne sanıyorlar? […]

“Ölümünün üzerinden henüz on iki mevsim geçmemiş olan Atatürk[ün] sevgisini, bu vefalı milletin ve onun asîl duygulu Millî Şefi ile tertemiz şuurlu ve hassas çocukları olan münevver gençliğin unuttuğunu mu sanıyorlar?

“Ne sanıyorlar? Bu milletin istiklâl tarîkinden irtidat ettiğini mi?

“Aldanıyorlar. Aldandıklarını anlıyabileceklerine emin olabilirler. İlh…” (Nizamettin Nazif, “Bu ne cür’et?”, En Son Havâdis, 15.8.1941, ss. 1 ve 3)

“Atatürk kervanına uluyan köpek!”

Nizamettin Nazif’in gazetesi bu kadar hakâret ve tehdîdle de yetinmiyor; üçüncü sayfasında, kadrolu fıkra muharrirlerinden (o zamanlar kendisinin tercîh ettiği iml̃âyle) “Mitat” (Mithat) Perin’in bir fıkrasına da yer veriyor: “Atatürk kervanına uluyan köpek!” Seviyelerinin ölçüsü olan bir fıkra:

“…Nankör…

“Evet, Atsız denen küstah bir millet gençliğinin yüzünü kızartacak kadar nankör bir adamdır. Çünkü ona bu topraklar üzerinde başı boş dolaşmak fırsatını veren büyük adama karşı nankörlerin bile utanacağı bir şekilde dil uzatması ve onun memlekete kazandırdığı tarihi ‘Tımarhane metodlarına’ uygun bir şekilde kurduğunu söylemesi için nankörden daha aşağı olmak olmak gerektir.

“Atsız denen adam şunu bilmelidir ki, kendisinin Atamıza karşı gösterdiği saygısızlık, nankörlük, küstahlık, Atatürk gençliğinin Ebedî Şeflerine karşı duyduğu bağlılığı gevşetemez. Çünkü Türk gençleri, Türk üniversitelileri, Atatürkün mânevî huzurunda and içmişlerdir.

“Atatürkün kurmuş olduğu bir tarihle alay etmek cüreti ve Atatürk kervanının yolu üzerinde pusu kurmak ihtirası, değil bu memleket gençliğine, yabancılara bile ıstırap verir.

“Bu ne şuursuzluk!” (Mitat Perin, “Günlerin Ardından – Atatürk kervanına uluyan köpek!”, En Son Havâdis, 15.8.1941, s. 3)