Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (24)
Rahmetli Abdülmecîd Han’ın hakârete uğrıyan, depoda yerlerde sürünen, yok olmıya terkedilen mozaik tuğrası
Ayasofya’yı –Şeyhülisl̃âm Mekkîzâde Mustafa Âsım
Efendi’nin bağışıyle- bir baştan bir başa restore ettiren, ona –yeni Medrese binâsı, yeni Hünk̃âr Mahfili, kubbeli Muvak̆k̆ithâne gibi- yeni eserler
katan rahmetli Abdülmecîd Han’ın -tahk̆îr edilerek Ayasofya’nın
deposuna atılan, orada yerlerde sürünen- paha biçilmez kıymetteki nâdîde mozaik
tuğrasının yok olup gitmekden kurtulmasını,
Prof. Dr. Semavi Eyice’ye medyûnuz. (Allâh ganî ganî rahmet etsin, mek̃ânı Cennet olsun!) Kendisi,
2015’te Beşir Ayvazoğlu’na verdiği mül̃âkâtta, mezk̃ûr Tuğrayı nasıl
keşfettiğini ve onu kurtarmak için nasıl uğraştığını tafsîl̃âtıyle anlatıyor. Yalnız, bu
şahâdette, Abdülmecîd Han’ın Ayasofya Câmii’ne resminin konulmasını arzû
ettiğine dâir rivâyeti, uydurma kabûl̃ ediyoruz. Zîrâ, Abdülmecîd
Han’ın kendini bu derece bâtıl bir arzûya kaptıracak kadar şuûrsuz ve kültürsüz
bir Müslüman olabileceğini tasavvur edemiyoruz!
İşte Kemalist Totaliter İdeoloji ve Rejimin içyüzünü
fâşeden nice ibretâmîz vâkıadan biri daha:
“Efendim, Sanatsal Mozaik adında
bir dergi çıkıyordu, Sultan Abdülmecid tuğrasının hikâyesini orada yazdım.
Sonra aynı yazıyı Haluk Dursun yayımladı. Ayasofya’nın yakın zamana kadar
müdürüydü. Aynı yazıyı bulmuş, renkli fotoğrafı da bastırdığı kitabın üzerine
koymuş. Ben böyle bir tuğranın varlığını Fossati’nin İsviçre’deki arşivini
incelerken öğrenmiştim. Çünkü Sultan Abdülmecid çok merak ediyor bu
Ayasofya’daki restorasyonu, devamlı gidiyor geliyor. Mozaikleri görüyor, kim
bunlar diyor. ‘İşte İstanbul’u yapan Konstantin, Ayasofya’yı yapan
Jüstinyanus...’ filan deyince ‘Ah keşke diyor Ayasofya’yı bu kadar esaslı
restore ettiren benim de bir resmim konsa buraya!’ diyor. [???] Fakat o devirde
bu mümkün değil tabii. [Bu devirde de mümkün değil!] ‘Madem padişahın böyle bir
arzusu var’ diyor Fossati; dökülmüş olan mozaik tanelerini toplatıyor; -İtalya’dan
da bir mozaik ustası getirmiş, Lanzoni adında bir adam- ona bir tane yuvarlak,
mermer bir tuğra işletiyor. […]
“Zemini altın, fakat Bizans
mozaikleri bunlar. Altından toplanan taneler yani. Ortasında da Sultan
Abdülmecid’in tuğrası... Nereye koydu bunu, bilmiyoruz. Hazırlattığını
söylüyor. Kendi notlarında var bu. Arşivinde ben buldum bunu. ‘Böyle böyle bir
tuğra yaptırdım.’ diyor adam. Fakat bu tuğra yok ortada. Kimse görmüş de değil…
“Ayasofya’nın müdürleri devamlı
hareket hâlinde. Değişiyor, geliyor filan. Benim çocukluktan beri arkadaşım
olan Sabahattin adında biri vardı, Sabahattin Batur... Atıf Efendi
Kütüphanesi’ne de müdür oldu. Bu, felsefede okumuş, eski eserlere meraklı ama
eski eserci değildi. Biraz da aşırı solculardanmış, İzmir’de felsefe
öğretmenliği yapmış. Onun için bunu geri görev olarak kütüphanelere vermişler.
Atıf Efendi Kütüphanesi müdürlüğünden pat diye Ecevit zamanında Ayasofya’ya
müdür oldu. Çocukluğumuz falan beraber geçti Amasra’da. Babası kömür işlerinde
çalışırdı. […]
“Bir gün Ayasofya’ya gittim.
Makamında oturduktan sonra, ‘Gel.’ dedi. ‘Seninle depoya inelim, aşağıya!’
dedi. Depo olarak kullanılan büyük mekânlar var. Birine girdik, ooo, neler yok.
Yığın hâlinde. Kullanmamış, değerlendirmemişler; kırılmış, dökülmüş. Envanteri
yok doğru dürüst. Fakat yerde yuvarlak bir mermer dikkatimi çekti. Masa gibi.
Baktım üzerinde siyah mürekkeple yazılmış Lanzoni filan diye bir imza. Aklıma
geldi tabii. Arşivden biliyorum onu ben, vaktiyle İsviçre’de tetkik ettiğim
arşivden. Hademelere, çevirin şunu tersine dedik. Bir baktım, tuğra. ‘Yahu.’
dedim. ‘Bunu buraya ne diye atıyorsunuz? Koyun yerine, orada dursun!’ Hangi
müdüre söylediysem ‘O problem işte efendim, koyamayız!’ filan diyorlar. Her
müdüre söylüyorum. Hiçbiri yapamadı. Sonra benim öğrencilerden biri müdür
olduydu. Ona da söyledim. ‘Hocam, ben yaparım o işi!’ dedi. Üç günde o levha
oradan alındı, Ayasofya’ya getirildi. Güzel, âlâ... ‘Hocam, nereye koyalım
bunu?’ dedi ‘Kapının yanına koyun. Altına da ‘Fossati tarafından Abdülmecid’in emriyle
Ayasofya restore edildiğinde İtalyan sanatkâr Lanzoni tarafından yapılmış olan
mozaik tuğrası’ yazın.’ Bunu da Türkçe-İngilizce olarak yazdık. Altına kondu.
Birkaç sene Ayasofya’ya uğramadım ben. Bir kadın oraya müdür oldu, Jale
[Dedeoğlu] adında. Çağırdı beni, işte size danışacağım şeyler var filan.
Gittim, bir baktım, tuğra yok. Kalkmış tuğra. Tuğra nerde? Jale Hanım dedim,
burada bir tuğra olması lazım. Duvarda, çakılmış vaziyetteydi. ‘Valla benim
haberim yok!’ dedi. Kaldırılmış, yok! Aradık, bir depoda bulundu. […]
“Ondan sonra getirildi. Bu defa Jale
Hanım cesaret edemedi yerine çaktırmaya, oraya bir camekân yaptırdı, onun içine
yatırdı onu. Sonra Jale gitti, tuğra gene kayboldu ortalıktan. En son baktım,
Haluk Dursun oraya müdür oldu. Aynı hikâyeyi ona anlattım. Fakat o arada sözünü
ettiğim Sanatsal Mozaik adlı lüks dergi çıkıyordu. 16 sayı mı
ne çıktı. O dergiye ben bir makale olarak verdim bu olayı. Renkli bir
fotoğrafını da çekmiştik. Onu da o dergide yayınladılar. Haluk Dursun duvara
çaktırmış onu. ‘Nerdeydi?’ diye sordu. Eski yerini söyledim. Aynı yere
çaktırmış, altına yazıyı da koymuş. Ben bir Yıllık çıkarıyorum dedi. Yıllığı
hazırlarken, benim o yazıyı aratmış. Dergilerin hepsini SEKA’ya göndermişler.
İmha etmişler. Haluk bulmuş o dergiyi, benim yazıyı o yıllığın en başına
koymuş. O renkli resmi de kapağa... Ama Haluk oradan ayrıldı. O gizli kuvvet,
sancakları kaldırtan, kılıcı kaldırtan...
“- Yine mi
kaldırttılar yoksa hocam?
“Kaldırtabilirler! Çünkü Kariye
Camii’nin minberini de kaldırttı o kuvvet…”
(Semavi Eyice’nin 2015’te Beşir
Ayvazoğlu’na verdiği mülâkâttan; https://istanbultarihi.ist/362-semavi-eyice-ile-kadikoyunden-yuksek-kaldirima;
14.10.2022)
(Beşir Ayvazoğlu’nun Semavi Eyice ile yaptığı mül̃âkattan; https://istanbultarihi.ist/362-semavi-eyice-ile-kadikoyunden-yuksek-kaldirima; 14.10.2022)
Ayasofya’nın deposuna atılan, yerlerde sürünen bu nâdîde
tuğra da, Kemalist Totaliter Rejimin ecdâd yâdig̃ârı eserlere yönelik dolaylı
tahrîbâtının nice misâl̃lerinden biridir… (Zâten, onun, doğrudan, kasd-ı mahsûsayle tahrîbâtı
da bundan az değildir!) Elhamdülill̃âh, Tuğra, -Semavi Eyice ve hamiyetli
idâreciler sâyesinde- artık Câmi’in girişindeki aslî yerini almıştır! (Mâmâfih,
bu resimde hemen dikkat̃i çekdiği vechiyle, mermer levhasının restorasyona ihtiyâcı
vardır…)
***