Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (34)
“Ali Sami 1892’de Deniz Harp Okulu’na girdi. 1888’de [?] teğmen rütbesiyle okulu bitirdi. [Wikipedia Ansiklopedisi’ne nazaran, 1901’de Bahriye Mektebi’nin İnşâiye Sınıfından Mül̃âzim rütbesiyle mêzûn oldu ve Bahriye İnşâiye Resimhânesi’nde vazîfelendirildi.] 1902’de Mekteb-i Sanayi-i Şahane’ye ( Güzel Sanatlar Akademisi ) kaydoldu. Akademiyi 1908’de bitirdi. İki yıl sonra resim öğrenimi için Paris’e gönderildi. O yıllarda Impressionisme eskimiş Cézanne ve Van Gogh, hattâ Gauguin çoktan ölmüşler, Fauve denilen resmin bile modası geçmiş, kübizm olanca gücüyle ressamları sarmıştı. Ali Sami Boyar bunlarla hiç ilgilenmeksizin okulda öğretilen ve Akademik resim denilen belli kurallara bağlı eski görüşle yetişti.
“1914’te
ülkesine döndükten sonra yüzbaşılıktan emekliye ayrıldı. Denizcilik Müzesi
Müdürlüğüne getirildi. 1922 yılında Halide Edip Adıvar’ın kız kardeşi Belkıs
Hanım’la evlenen Ali Sami Boyar 1925
yılında açılan yarışmada birinci olarak Cumhuriyetin ilk pullarının ve ilk
paralarının üzerindeki resimlerin sahibi oldu. 1921 - 1922
yıllarında Güzel Sanatlar Akademisi müdürlüğünde 1922 - 1923 yıllarında da iki
defa Evkaf Müzesi ( Şimdiki İslam Eserleri Müzesi ) müdürlüğünde bulundu. Londra’da
1926’da sergi de açtı. Son defa 1944’te Ayasofya Müzesi müdürlüğünden ikinci
defa emekliye ayrıldı. O zamandan 1967 yılında ölene kadar serbest çalışmıştır.
“Ali Sami
Boyar’ın İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nden başka birçok yabancı müzelere de
eserleri girmiştir. Bu resimler kendi görüşüne uygun olarak doğaya tamamen
bağlıdır. Gerek renk, gerekse çizgi bakımından, doğada gördüğünü yeterli olduğu
kadar aslına yakın şekilde canlandırdı.”
(https://www.pulhane.com/KatalogSayfalari/k198002.html; 22.8.2022)
Ressam ve
Müzeci Ali Sami Boyar, refîkası (Halide Edib Adıvar’ın kız kardeşi, İngilizce
Muallimesi ve Mütercim) Belkıs Hanım’la (https://www.karikaturculerdernegi.com/onculerimiz/ali-sami-boyar/; 30.8.2022)… 24.9.1967 târihli Milliyet gazetesindeki vefât îlânı…
(Hüseyin Cahid Yalçın’ın) Tanin [Tanîn] gazetesindeki (28.8.1945, ss. 5
ve 6) makâlesinin baş kısmı…
En başta, İstanbul’un
–şânlı Fetihle- bir İsl̃âm beldesi hâline gelmesinin bir timsâl̃i, ayrıca ilk
Dârülfünûnumuz olması hasebiyle ve beş asırlık mâzîsiyle büyük târihî kıymeti
hâiz olan Ayasofya Medresesi, üstelik “çok sağlam ve her işe yarar bir binâsı
ve her şeyden evvel bizâtihî bir müze” olmasına rağmen, barbarca, hunhârca
yıktırıldı…
***
Boyar.
“Hatâya kurban giden anıtlarımıza acı bir örnek:
Ayasofya Medresesi”
Ali Sami Boyar’ın Hüseyin Cahid Yalçın’ın Tanin [Tanîn] gazetesindeki makâlesinin başlığı, “Arkeolojik
Bahisler: Mühim Bir Mesele”dir. Başlık altında ise, iri puntolarla şu husûslar
vurgulanmıştır: “Âbidelerimizin Tâmiri Hakkında Karârlar… Bunlar Şimdiye Kadar
Nasıl ve Ne Şartlarla Tâmir Edilmektedir? Hatâya Kurban Giden Anıtlar… Acı Bir
Örnek…” Bu “acı örnek”, büyük mazl̃ûm Ayasofya Medresesi’dir (ve yukarıda îzâh
ettiğimiz gibi, “hatâya” değil, kasda “kurban gitmiştir”):
“Eski eserler
koruyuculuğumuzun bir de kör kazma faslı vardır ki, işin bu cephesini daha
büyük önemle dikkat gözüne [nazarına] almamız elzemdir. Yıktırılan
âbidelerimizden bahsetmek istiyorum. Bunların içinde İbrahim Paşa sarayı gibi
münakaşa mevzuu olarak tarihî durumu meydana çıkanlar olduğu gibi, sessiz
sadasız yıktırılanlar ve yok ettirilenler de vardır.
“Ademe yollanmış –târihî hâtıralarla dolu- Ayasofya Medresesi, Fethi
kutlama törenlerinin en şereflisine
mek̃ân olacak ilk ilim yurdumuzdu”
“İşte Fatihin İstanbulda yaptırdığı ilk binalardan
biri olan Ayasofya medresesi bu tarzda adem [yokluk] diyarını boylayan tarihî
binalarımızdan biridir. Ne zaman İstanbulun beş yüzüncü yıldönümünün
kutlanmasına dair bir yazı görsem hemen aklıma merhum Ayasofya medresesi gelir.
Bu medrese sağ olsa idi elbet o törenlerin en şereflisi bu ilk ilim yurdunda
olacaktı.
“Ayasofya medresesi Fatihin İstanbulda yaptırdığı ilk
binalardan biridir. Bu mektep ilim derecesi itibariyle ilk üniversitemizdi.
Fatihin Türkistandan getirttiği meşhur âlim Ali Kuşçu felekiyat [astronomi]
derslerini ilk defa olarak bu medresede vermişti. Hepimizin bildiği ve
tarihlerde okuduğumuz gibi, asırlar boyunca bu medresenin mühim hâtıraları
vardır.
“Ayasofya Medresesi, çok aceleye
getirilmiş bir karârın kurbanı oldu”
“1934 de Ayasofya camii müze olmazdan evvel, Ayasofya
medresesi İstanbul belediyesi tarafından öksüzler yurdu olarak kullanılıyordu.
Ayasofyanın müze olmasına karar verilince binanın idaresi, bütün müştemilatiyle
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Umum Müdürlüğüne intikal etmişti. İdare
değişiminden sonra da yurd bir zaman devam etti. Yurdun başka bir binaya
naklinden sonradır ki bu medrese İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü tarafından
yıktırıldı.