Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (97)

“Sayısı çok az da olsa bazı dar görüşlü kimselere münhasır kalan Atatürk aleyhtarı hareketlerin vuku bulması[nın] gençlik arasında uyandırdığı nefret ve teessür hisleri bütün şiddetiyle devam etmektedir. Bu cümleden olarak dün Üniversitelerde, yurtlarda ve talebe cemiyetlerinde çeşitli ve hususî mahiyette toplantılar akdeden gençler, ‘Atatürk aleyhtarları’nı ezmek için ellerinden geleni esirgemiyeceklerini bir kere daha belirtmişler ve bu yolda mühim prensip kararları almışlardır.

Bu kararlar arasında, Atatürk aleyhtarlığını destekliyen kimseler dikkatle takip edilecek, lüzumlu deliller toplandıktan sonra da bunların isimlerini ihtiva eden bir ‘Kara Kitap’ neşredilecektir. [Bozuk cümle!]  

“Bundan başka, Başbakanlığa, Millî Eğitim Bakanlığına ve diğer ilgili Bakanlıklara müracaatta bulunularak gerek Atatürk aleyhtarlarının takibi, gerek bu kabil hareketlere son verilmesi için resmî kanallardan da faaliyete geçilmesi, ayrıca ve çok acele olarak bir ‘Atatürk inkılâplarını koruma’ kanunu hazırlanarak Meclisin ilk toplantısında müzakere edilmek suretiyle yürürlüğe konulması temenni edilecektir.

“Diğer taraftan Türkiye Millî Talebe Federasyonu Başkanı vekili Şükrü Ezer, bu mevzuda şunları söylemiştir:

‘Atatürkün manevî şahsiyetine ve inkılâplarına karşı son günlerde girişilen tecavüzkâr hareketler, gençliğin ve Türk milletinin bağrına indirilmek istenen büyük bir darbedir. Fakat, derhal elele veren millet ve gençlik, inkılâp düşmanlarının bileklerini en nazik yerinden büküvermiş, daha doğrusu kırıvermiştir. Fakat, bu meselede hükûmete de mühim vazifeler düşmektedir. Çünkü Atatürk düşmanlığı son günlerde mahdut da olsa nedense bazı kimseler arasında bir moda haline gelmiştir. Bunların önüne geçmek için ya eldeki müeyyideler kâfi değildir, ya da iyi tatbik edilememektedir. Bu itibarla vaziyetin şakaya gelir tarafı yoktur diyebiliriz. Fakat ne olursa olsun, biz, millete ve gençliğe teslim edilen emanete hiyanet edilirse, göz yummıyacağız.’

“[İstanbul] Teknik Üniversitesi Talebe Birliği Başkanı İdris Yamantürk de Atatürk aleyhtarlarının derhal ezilmesi fikrini ileri sürerek demiştir ki:

‘Atatürk düşmanları bizce ikbal düşkünlerinden başkı bir şey değildir. Yani Atatürk İnkılâplarının seviyesine ulaşamıyanlar, onun hiç olmazsa manevî şahsiyetini kendi mülevves seviyelerine indirmeye çalışmaktadırlar. Kanaatimce, bu gibi adamların isimlerini bile ağza almamalıdır. Çünkü bunlar, akıl hastası değil, ruh hastasıdırlar. İsteriktirler. Böylece meşhur olacaklarını sanmaktadırlar.” (“Gençlik, Atatürk İnkılâplarını Koruyacak”, Milliyet, 22.3.1951, ss. 1 ve 5)

 

 

 

Totaliter Zihniyet

“Atatürk aleyhtarlarını ezmek için ellerinden geleni esirgemiyecekler” imiş… Kemalizmi ve Şefini tenk̆îde cür’et edenleri “kara liste”ye alıp bunların defterlerini düreceklermiş… “İnkılâp düşmanlarının bileklerini kırmışlar” imiş… Zâten bunlar “ruh hastaları”ymış… Öylesine “mülevves” (öylesine “mülevves seviyeli”) mahl̃ûklar imişler ki isimlerini anmıya bile değmezmiş… Bunlara l̃âyık yer, ancak demir kafeslermiş, zindânlarmış… Binâenaleyh onları müstahak oldukları yere kapatmak için, Hük̃ûmet ve Meclis, “âcilen bir Atatürk inkılâplarını koruma kanunu çıkartmalı” imiş…

Totaliter Zihniyet işte böyle bir şey! Körü körüne, şek ve şüphesiz bir îmân! Yeryüzünde tek hak̆îkat̃ var, o da onlarınki! Yeri göğü inlet dur: “Tek yol, Kemalizm!” Farklı düşünceye kat’iyen tahammül yok! Onların hak̆îkat̃i mutlak hak̆îkat̃ olduğu için herkes de ona îmân etmek mecbûriyetinde! Farklılık hakkı da neymiş? Milletin bütün ferdlerinin kafaları tek tornadan çıkacak; îmâl̃ât hatâsı oldu mu, derakab imhâ edilecek! Tahk̆îk̆ yok, araştırma yok, tefekkür yok! “Ben nîçin böyle îmân ediyorum? Çocukluğumuzdan beri bize hep böyle öğrettiler; fakat öğretilenlerin doğruluğu ne mâl̃ûm? Bir de ben araştırmalı, ben tahk̆îk̆ etmeli değil miyim? Biraz da inanclarımıza zıdd düşen şeyler söyliyenleri dinlemek, onların bize yönelttikleri tenk̆îdlere kulak vermek, delîllerini incelemek l̃âzım gelmez mi? Fransızların ‘De la discussion jaillit la lumière: Müsâdeme-i efk̃ârdan bârika-i hak̆îkat̃ doğar!’ darbımeseli bir hak̆îkat̃i ifâde etmiyor mu? Sırf Hak̆îkat̃ aşkıyle ve ilmî usûl̃le bizzât araştırarak ulaştığım netîceyi dahi başkalarının tenk̆îdine açarak onu bir kerre de bu yolla test etmeli değil miyim?” gibi suâl̃ler yok! Kemalizm tenk̆îd edilemez! Onun “Şef”i tenk̆îd edilemez! O Mutlak Otorite, Rejimini bize emânet etmiştir; emânetine dil uzatanı tepeleriz, “ezeriz”, “parçalarız”! “Bursa Nutku”nda (ve daha başkalarında) bize böyle tâlimât verilmedi mi? Vay! İnk̆il̃âbları mı sorguluyor, onları tenk̆îde cür’et mi ediyorlar; hemen saldırın; “elle, taşla, sopa ve sil̃âhla, neyiniz varsa onunla” ve tepeleyin, “parçalayın”, yok edin! Hele delîlli, vesîkalı tenk̆îdlere hiç fırsat vermeyin! Vermeyin ki kumdan şato yıkılmasın!

Yazık ki Başvekîl Adnan Menderes de, bu iptidâî, bu fanatik zihniyetin baskısına boyun eğecek, onun istediğini yapacak ve nihâyette bizzât o zihniyet tarafından ipe çekilecekdir!

Bayar’ın ve Masonluğun nüfûzu altındaki Menderes Hük̃ûmeti TMTF’nin talebini kânûn l̃âyihası hâl̃ine getiriyor

TMTF ve mümâsili Kemalist üniversite genclik teşekküllerinin (mâhûd) matbûât vâsıtasıyle l̃anse edilen 5816 talebi, karşılıksız kalmadı: Arkalarında Mütehakkim Zümre bulunduğu ve zâten onun telk̆îniyle böyle bir talebe önayak oldukları için, ikinci taleblerinin akabinde (iki gün sonra), Kemâl̃perest Bayar’ın ve (Kemalizmin kendinde mündemic olduğu) Masonluğun nüfûzu altındaki Menderes Hük̃ûmeti onu kânûn l̃âyihası hâline getireceğini îl̃ân etti ve filvâk̆î, bir hafta sonra (30 Mart 1951) onu Meclis’e arzetti. Bu hazırlığı ilk def’a matbûâta haber veren de, (Menderes Hük̃ûmetinin –Samed Ağaoğlu, Halil Özyörük, Refik Şevket İnce, Halil Ayan, Zühtü Hilmi Velibeşe, Nihad Reşad Belger, Hadi Hüsmen, Muhlis Ete, v.s.- daha başka İcrâ Vekîlleri gibi) Beynelmilel Masonluk Mâbedi’nin bir müntesibi olan Adliye Vekîli Rükneddin Nasuhioğlu idi (taşıdıkları şu isimlere yazık!):

“Mühim bir kanun tasarısı hazırlandı… Atatürk’ün millete malolan aziz ve manevî varlığı her türlü tecavüz ve hakaretten masun bulundurulacak…

“Ankara, 23 [Mart 1951] (A.A.) – Adalet Bakanı Rükneddin Nasuhioğlu bugün Anadolu Ajansına şu beyanatta bulunmuştur:

‘Hükûmet, Türkiye Cumhuriyetinin bânisi Atatürk’ün millete malolan aziz ve manevî varlığını her türlü tecavüz ve hakaretten masun bulundurmak maksadiyle Büyük Millet Meclisine bir kanun lâyihası sevketmek üzeredir. Bilindiği gibi büyük Atatürk’e vaki olabilecek herhangi bir tarizin takip olunabilmesi için, umumî hükümler gereğince, ancak vârisleri tarafından dâva ikame edilmek icabeder. Hükûmetin hazırladığı tasarı ise, hususî kanun mahiyetinde olacak ve Atatürk’ün yüksek manevî şahsiyeti bu suretle millet iradesinin mahsulü olan kanunun himayesine tevdi edilmiş bulunacaktır.” (Milliyet, 24.3.1951, s. 1; kezâ Zafer, 24.3.1951, ss. 1 ve 4: “Büyük Atatürk için hususi kanun çıkıyor… Böylece Ata’mızın yüksek manevi şahsiyeti kanun himayesine tevdi edilmiş olacak”)

Adliye Vekîli, açıkça beyân ediyor: Hazırlanan kânûn (“tabulaştırma kânûnu”), bir “husûsî kânûn”, dîğer tâbirle “şahsî kânûn”dur ve Tabuyu tenkîde cür’et edenler aleyhinde, müddeiumûmîler tarafından re’sen (ve g̃ûyâ âmme nâmına) tâk̆îbât yapılacaktır…

L̃âyihanın kânûnlaşma safhaları

Yukarıda da kaydettiğimiz gibi, bu kânûn l̃âyihasının Meclis’e arzının ve aynı gün Meclis tarafından Adliye Encümeni’ne (“Adâlet Komisyonu”na) sevk̆inin târihi, 30 Mart 1951’dir. (TBMM Tutanak Dergisi, Dönem IX, Cilt 6, Toplantı 1, Elli Sekizinci Birleşim, 30.III.1951, Cuma, s. 60)

Bittabi, L̃âyiha, daha evvel hazırlanmıştır: “Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına” arz istidâsındaki târih, 29 Mart 1951’dir ve onda şu cümle okunuyor:

“Atatürk aleyhinde işlenen suçlar hakkında Adalet Basanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunun 26.III.1951 tarihli toplantısında Yüksek Meclise sunulması kararlaştırılan kanun tasarısının gerekçesiyle birlikte sunulmuş olduğunu saygılarımla arzederim.