16 Temmuz 2015

AYM TAVRINI MİLLİ GÜVENLİĞİ TEHDİTTEN YANA ALDI!

Anayasa Mahkemesi'nin Dersaneler kararı hiç şüphe yok ki siyasi bir temele oturuyor. Üstelik bu iddiayı destekleyecek ikinci hamle, sadece 24 saat sonra geldi.

AYM, okul müdürlerinin atama yönetmeliğini düzenleyen yasayı da iptal etti.

Peki Dersaneleri dönüştürme yasası ve okul müdürlerinin atama yönetmeliği ile ilgili düzenlemenin temel gerekçesi ne idi?

Eğitim sistemini hallaç pamuğuna çeviren ve kontrol ettiği bu sistem üzerinden örgüte finans ve eleman kazandıran Fetullahçı Terör Örgütü'nün, en azından bu ağını çökertmek...

Bir network gibi çalışan bu ağ, örgütün kendine bağlı özel sektör girişimlerine takviye mekanizmasına dönüşmüştü.

Örgüt, devlet okullarında 'ABİ'lerden talimat alan yöneticiler eliyle, özel girişimcilerinin çabalarının yetersiz kaldığı noktalardaki eksiğini, bu ağ üzerinden tamamlıyordu.

Bu ağ maarifetiyle, örgüte bağlı eğitim kuruluşlarındaki potansiyelin, başta sınavlar olmak üzere bir çok alanda ayrıcalık elde ettiği biliniyordu.

Yapılan istihbari çalışmalarla, Fetullahçı Terör Örgütü'nün, milli güvenliği tehdit eden bir örgütsel yapılanmaya dönüştüğü çok somut bir şekilde ortaya kondu.

Hal böyle olunca, örgütün bilhassa eğitim alanındaki hegamonyasının kırılmasını da milli güvenliğe yönelik bir tehdidi ortadan kaldırmak diye kabul etmeliyiz.

Örgüte bağlı eğitim ağında yetiştirilen 'çok özel' militanların, kamuya sızma stratejisi doğrultusunda önemli kurumlarda görevlendirilerek, askeri ve siyasi casusluk faaliyetlerine bulaştığı da hali hazırda yürüyen yargılama ve soruşturmalarla ortaya çıktı.

Herşey bu kadar alenileşmişken, bu yönde son dönem yürütülen soruşturmalarda, örgütün eğitim alanındaki faaliyetlerinin eğitim sistematiğinin dışında bir hal aldığı ispatlanmışken, Anayasa Mahkemesi'nden beklenen, örgütün finans ve insan kaynağına dönüşen Dersaneler konusunda, anayasa ile de teminat altına alınmış olan milli güvenlikten yana tavır almasıydı.

Aynı şekilde, örgütün eğitim alanında bilhassa okul yöneticiliği ve milli eğitim müdürlükleri üzerinde kadrolaştığı, bu kadrolar eliyle kendi mensuplarına haksız çıkarlar sağladığı ortaya çıkmışken, AYM'nin yapması gereken, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne legal görünümlü illegal yapılanma diye giren örgütün lini güçlendirecek değil hareket alanını daraltacak bir karar almaktı.

Ancak AYM, burada da beklentilerin dışına çıktı.

Mahkeme iki gün üst üste verdiği iki ayrı kararla, bir yandan örgütün, en önemli finans kaynağı olan Dersaneler'in önünü açtı, öte yandan da örgütün eğitim alanındaki önemli kadroları kontrole almasına katkı sağladı.

Her iki kararın da anlaşılabilirliğine katkı sağlayacak, haklılığını ortaya koyacak anayasal bir gerekçe yok.

İlk kararda, "mağduriyet" vurgusunun tek karşılığı var; o da Fetullahçı Terör Örgütü'nün insan ve finans kaynağı açısından uğradığı mağduriyet.

Eğer, bir ülkenin en yüksek mahkemesi, Milli Güvenlik Siyaset Belgesine temel tehdit olarak girmiş, yürüttüğü askeri ve siyasi casusluk faaliyetleri yargılama konusu olmuş bir örgütün "mağduriyetini" giderme gibi bir görev konumlandırmasına evirmişse kendini, eyvah bu ülkenin haline.

Anayasa Mahkemesi, verdiği bu iki skandal kararı "özgürlük ve hukuk" zeminiyle açıklıyorsa, unutulmasın ki; terör örgütlerinin en büyük meşruiyet kaynağı sınırları belirlenmemiş özgürlük ve örgütten talimat alan hukuktur.

AYM, maalesef bu kararları ile, özgürlük tanımını legal görünümlü illegal bir terör örgütünün finansmanı ve insan kaynağı lehine sınırsızlamış, hukuk tanımını da örgüte hareket kabiliyeti sağlama çizgisine kadar uzatmıştır.