04 Şubat 2019

Aziz İstanbul

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.

Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul!

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Kanaatimce tarih boyunca bu şehir için kullanılan en güzel ifadelerden birini Yahya Kemal bulmuştur: Aziz İstanbul!

Fakat maalesef kelimeler dilimizden uzaklaşınca, derin manaları ve içinde yüklü olan kavramları da zihnimize yabancılaşıyor. Bugün lise veya üniversite mezunu olan bir gence "aziz" kelimesinin manasını sorsak acaba nasıl bir cevap alırız? Doğrusu düşünmesi bile üzüntü verici.

Halbuki yüzyıllardır halkımızın diline yerleşmiş bu kelime ne kadar derin ve köklü bir mana kazanmıştır. Bazılarını hatırlamaya çalışalım:

Allah Aziz'dir, mutlak galiptir, üstün kudret sahibidir. Ezan okunurken Allah'ın el-Aziz ismi yad edilir.

Su azizdir, ekmek azizdir, nimet azizdir, ana azizdir, baba azizdir, dost azizdir, vatan hepsinden azizdir. Hürmete layıktır, başımızın üstünde yeri vardır, canımızdan daha kıymetlidir.

İşte Aziz İstanbul, coğrafyanın tarihle yoğrularak bize has bir iklimde meydana getirdiği medeniyeti, kültürü ve maneviyatı temsil eder.

İklim kelimesi de bugün sadece hava durumu gibi basit bir manaya sıkıştırılmış. Halbuki eskiden bu kelime; halkı, kültürü, inancı ve gelenekleriyle bir memleketi, yani vatanı ifade eden geniş manalı bir kelime olarak kullanılırdı.

İşte Yahya Kemal'in Aziz İstanbul'u böyle bir iklime sahiptir:

Bir iklimin manzarası, mimarisi ve halkı arasında halis ve tam bir âhenk varsa, orada gözlere bir vatan tablosu görünür.

İklimden anlayan gerçek ve hassas bir sanatkâr, İstanbul'un eski semtlerinden herhangi birini, mesela; Kocamustâpaşa semtini, yahut Eyüb'ü, yahut Üsküdar'ı, yahut da Boğaziçi'nin henüz milli hüviyetini muhafaza eden herhangi bir köyünü seyredince kat'i bir hüküm vererek, der ki: "Bu halk bu iklimde ezelden beri sakindir ve bu iklime bu mimariden ve bu halktan başka unsurlar yaraşmaz."

Türklük beş yüz seneden beri İstanbul'u ve Boğaziçi'ni bütün beşeriyetin hayaline böyle nakşetti. Mimarisini bu şehrin her tepesine, her sahiline, her köşesine kurarken, güya; “Artık bu diyar dünya durdukça Türk kalacaktır." dediği hissedilir.

(Aziz İstanbul, Yahya Kemal Enstitüsü, İstanbul, 1964)

Yahya Kemal, "Yıldırım Bayezid Han diyarı" olan Üsküp'te dünyaya geldi. Çocukluğunda "Rakofça kırlarının hür havasını" alarak ve "akıncı cedlerinin ihtirasını" duyarak büyüdüğü toprakların hasretini, ancak İstanbul'da dindirebilmişti. Büyük şairimiz tarih şuurunun ilk kıvılcımını, 9 yıl kaldığı Paris'te Albert Sorel'in derslerinden almıştı. Meşhur tarihçi bir gün şöyle demişti:

“Tarihte keşfolunmamış iki meçhul vardır; bunlardan biri coğrafyada kutuplar, diğeri tarihte Türk'tür…”

Bu söz üzerine merakla Türk tarihini okumaya başlayan Yahya Kemal, sonunda büyük bir medeniyetin karşısında olduğunu anlar. Daha sonra bu büyük medeniyetin dayandığı manevi temelleri keşfeder. San'at, edebiyat, mimari, musıki ve bütün değerleriyle iç içe yaşayan Müslüman Türk milletini yeniden fark eden Yahya Kemal, İstanbul'u her güzelliğin merkezi kabul eder.

Çok sevdiği Üsküdar'ı akşam güneş batarken Cihangir'den seyreder:

Git bu mevsimde gurup vakti Cihangir'den bak,

Bir zaman kendini karşındaki rüyaya bırak;

.......

Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı.

Az sürer gerçi fakir Üsküdar'ın saltanatı;

Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına;

Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına.

Koca Mustafa Paşa semti onun için hâlâ fetih günlerinin ruhunu, inancını, milletin gerçek benliğini yaşatan bir yerdir:

Koca Mustâpaşa! Ücra ve fakir İstanbul!

Ta fetihden beri mü'min, mütevekkil, yoksul,

Hüznü bir zevk edinenler yaşıyorlar burada.

Kaldım onlarla bütün gün bu güzel rü'yada.

Öyle sinmiş bu vatan semtine milliyetimiz

Ki biziz hem görülen, hem duyulan, yalnız biz.

Yüzyıllardır devam eden dini hayat, insanların ruhuna işlemiş ve şehrin taşına toprağına sinmiştir. İşte Atik Valide'de bir Ramazan günü:

İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,

Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,

Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti

Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti.

Yahya Kemal'e göre Aziz İstanbul'da tarihin ve şanlı mazinin esintilerinin olduğu her yer güzeldir. Bir gün Kanlıca'nın ihtiyarlarıyla geçen sonbaharları hatırlar, bir başka gün Erenköy'de baharı temaşa eder. Sisli bir günde "firuze nehir" dediği Boğaz'da Kandilli, Göksu, Kanlıca ve İstinye'yi arar. Bir bayram sabahı Süleymaniye Camii'nde gördüğü manzara ona cedlerinin ruh halini anlatır:

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri

Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbiri

Ne kadar saf idi siması bu mü'min neferin!

Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin?

Aziz İstanbul'da yaşayan da, ölen de, yatan da bahtiyardır. O, 60 yıldır Aşiyan'dan çok sevdiği İstanbul'u seyretmeye devam ediyor.

Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yâda

Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.