13 Ağustos 2022

Başarılar Tesadüf Değildir

Geçtiğimiz haftalarda Sakarya’da güzel bir etkinlik vardı. O etkinlikte İmam Hatipler konuşuldu. Oturumlarda sıkıntılı yıllardan bahsedildi. Duygu dolu anılar aktarıldı. İsmini vermeyeyim başarılı bir İmam Hatip Lisesi’nin eski müdürü şöyle diyordu; sesi titrek gözleri dolu dolu: “Yanılmıyorsam 1997 senesiydi. İmam Hatip Lisesi’nde müdürüm. 28 Şubatçılar başımıza her saniye balyozlar indiriyorlardı. İmam Hatip Liseleri’nin kapılarına kilit vurma durumuna doğru geliyoruz. Başörtüsü ise rejimin tek tehdidi idi. Dolayısıyla bütün medya, mal bulmuş mağribi gibi İmam Hatip Okulları’nda görüntü almak, haber yapmak peşindeydi. Canlarından bezdirilen çocuklarımız ise vakarlarını kaybetmeden dik duruşlarını sürdürüyorlardı. Böyle netameli bir zamanda bir TV kanalı sınıflara kadar girdi. Ortaokul 1. sınıf öğrencilerinden ismini unutmayacağım Fatih isimli evlâdıma mikrofonu uzattılar. O masum evlâdıma spiker sordu?

- İmam Hatip Okulları’nın kapanmasıyla ilgili düşüncelerin nedir?

- Devlet büyüklerimizden rica ediyoruz. Lütfen okullarımızı kapatmayın. Bu okullar hep iyi insanlar yetiştirmiş ve yine yetiştirecektir. Belki bu okullardan bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları çıkar. Büyüklerimize rica ediyoruz. Okullarımızı kapatmayın.

Bu yavrumun konuşmasından sonra ortaokul çocukları ağlamaya başladılar. Bu masum yavrum sanki milletin kem talihinin önüne set çekecek bir idari kadroyu müjdeliyordu. Onca zorluklar ve puan kesmelerin karşısında Fatih, Makine Mühendisi olduğunu, nice İmam Hatipliler’in nice üniversitelerde başarıdan başarıya koştuklarını herkes biliyor. Ve bu BAŞARILAR ASLA TESADÜF DEĞİLDİR. İmam Hatipli öğrenciler, en yüksek puanlarla girdikleri okulların ve öğretmenlerin hakkını heder etmeden üniversite sınavlarında başarı bayraklarını ellerinde taşıyorlar.

Türkiye’de ve dünyada ne kadar çocuklarımız varsa hepsi masumdur. Hepsi bizim geleceğimizdir. Bunların okudukları okullar da bizimdir. Bir zamanlar bizler de İmam Hatip Okulu öğrencisiydik. Diğer okullar bize hep farklı gözle baktılar. Sanki biz bu vatanın evlâtları değiliz gibi davrandılar. Nice hakaret söz ve davranışları ile karşılaştık. Ne vatanımıza, ne devletimize ne de bizi küçük görmeye çalışanlara asla düşman olmadık. İmam Hatip nesli asla ötekileştirme peşinde değildir. Hep birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları ile eğitimlerini alırlar. Memleketimizi, milletimizi daha ileri medeniyet seviyesine çıkarmak için çalışırlar.

Öğretmenleri, idarecileri, anne babaları ve çevreleri ile ahenkli çalışmalar yapan evlâtlarımız, bu sene de üniversite sınavlarında en büyük başarıları elde ettiler. Ebeveynlere, öğretmenlerimize, idarecilerimize ve çocuklarımıza nice başarılar elde etmelerini temenni ediyorum. Tebrik ediyorum.

Yine 2000 li yıllara dönelim. Bir öğrencim Türkiye 72’ncisi, bir öğrencim yanılmıyorsam 129’uncu olmuş. Bir öğrencim ise ilk 400’lerde. Birinin istediği Tıp Fakültesi’ne girmekti. Kat sayı canavarının kol gezdiği bir zamanda, kendisi gibi öğrenci arkadaşlarından 37 puan geri düşerek böyle bir okula gitmeye hak kazanamadı. Şimdi lütfen siz söyleyin. Bu evlâdımızın hakkını kim geri ödeyecek? Bu vatan evlâdının hakkı gasp edildi. Böyle olmasına rağmen bu evlâtlarım, devlet düşmanı, millet düşmanı olmadılar. Şimdi bu evlâtlarımın çocukları, üniversite ve diğer sınavlarda Türkiye çapında destan yazıyorlar. Herkese sevgileri eşit, arkadaşlıkları baki ve çalışmaları ise medeniyet seviyelerinin üstüne çıkma derdindeler.

Bu dönemden itibaren TİYEMDER (Tüm İlâhiyat, İslâmi İlimler ve Yüksek İslâm Enstitüsü mezun ve mensupları Derneği) olarak hem okulları, hem idareci ve öğretmenler ile öğrencilerimize daha iyi hizmet edebilmenin çabası içinde olacağız. Geçmiş büyüklerimiz demişler ki; marifetler iltifata tabiidir. Çocuklarımızın ve okullarımızın marifetlerini sergilemeleri için bizlerin de iltifatta kusur etmememiz gerekir diye düşünüyorum. Bu vesile ile kendimize daha ağır yükleri yüklediğimize inanıyorum.

Müsaade buyurursanız içimi kavuran, kemiren bir düşüncemi de sizlerle açık yüreklilikle paylaşmak istiyorum. Çocuklarımız;

1- İyi bir Lisede okumak için çaba sarf ediyorlar.

2- Çok iyi bir üniversiteye koşuyorlar.

3- İyi bir kariyer peşinde çaba sarf ediyorlar. Peki, kabul ediyoruz. Haklarıdır.

Ya;

1- İyi bir Din âlimi olmak isteyen yüzde kaçtır.

2- İyi bir Müslüman olmak için gayret gösteren ne kadardır?

Bu duygu ve düşüncelerle üniversite sınavında ter döküp karşılığını almışları tebrik ediyorum. Hedefine ulaşamamışların iyi tercihler yapmasını ve Türkiye’nin her karış toprağının bizim olduğunu söylemek isterim. Olduğunuz yer değil okuyabileceğiniz yerler de bizimdir.”

 

Çizgisinden ve duruşundan dolayı vuralım abalıya

 

İptal edilen KPSS sınavının ardından Yedi İklim Yayınları ile Yedi İklim Dergisi karıştırıldı. Ya da bilinçli olarak Yedi İklim Dergisi’ne sırf çizgisinden dolayı saldırıldı. Yıpratılmak istendi. Yedi İklim Dergisi ve sevenleri “bizim sınavla hiçbir ilgimiz yok diye” bas bas bağırmalarına rağmen, bu sese karşı sağır ve kör numarası yapılarak saldırılar yine düzenli olarak devam etti. Durum böyle olunca Yedi İklim Dergisi, Ali Haydar Haksal imzalı zorunlu bir açıklama yayınlamak zorunda kaldı. Açıklamayı aynen aktarıyorum:

"1987’de yayın hayatına başlayan Yedi İklim Dergisi, Büyük Doğu ve Diriliş Dergileri’nin izleğinde; medeniyetin organik bağ ve sürekliliği adına Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören gibi öncü kuşakların ve şahsiyetlerin ruh iklimi ve ilkelerinde 35 yılı aşkın bir süredir yayımlanmaktadır.

Kültür, sanat, edebiyat ve medeniyet dergisi olan Yedi İklim, pek çok şair, hikâyeci ve yazarın yetiştiği bir kültür ocağıdır. Günümüze kadar dergi yayıncılığı dışında herhangi bir faaliyeti olmamıştır. Basında sınavlara yönelik yayıncılık faaliyeti gösterdiği anlaşılan Yediiklim Yayınları ile uzaktan yakından hiçbir alâkası olmadığı gibi, sahipleri veya kurucuları ile de bir tanışıklığımız bulunmamaktadır.

Sadece isim benzerliğinden ibaret olan bu durum, kısa bir araştırma ile ortaya çıkabilecekken, hakkaniyete ve hukuka aykırı bir şekilde bazı fırsatçılar tarafından dergimizin hedef alındığı, hakaret ve suç isnadına varan paylaşımlarda bulunulduğu esefle izlenilmiştir.

Sadece dergimizi değil, inancımıza ve kültürel değerlerimize uzanan bu çirkin saldırılara karşı sessiz kalacağımız düşünülmemelidir. Yanlış anlaşılmalara mahal vermemek adına, yukarıdaki açıklamayı halkımızın dikkatine sunarken, çirkin paylaşımların düzeltilmesini umut ediyoruz. Yalan ve iftirada bulunmaya devam edenler hakkında yasal süreçlerin başlatılacağı kamuoyuna duyurulur."

 

Hal ehli olmak

 

Seyyah ve araştırmacı dostumuz bir sohbet anında anlattığı olay, hepimizi derinden etkiledi. Bir müslümanın hal ehli olmasının önemi öne çıkıyordu. O anlatılan anıyı aynen aktarıyorum:

“Bir arkadaşımız ile Japonya'ya gittik, orada ihtiyar bir Japon vardı, Müslüman olmuştu. Bir dakika önce kâfir, bir dakika sonra Müslüman. Orada sevincimizden kıyamet koptu. O yaşlı Japon'a sorduk, “Hocam sizin sayenizde çok Japon Müslüman oldu, nasıl muvaffak oldunuz, nasıl başardınız bu işi” dedim. “Konuşmamakla” dedi. Bu Japonlar konuşanı dinlemez. Nasıl yaşıyor, ona bakar. Ahlâkı, dürüstlüğü, hal ve davranışları kafasındakinden farklı ise, bir üstünlük görüyorsa ilgilenmeye başlar. Ve öyle bağlanır ki kessen dahi kopmaz. Ama anlatsan anlatsan der ki, ‘bana herkes anlatıyor.’

Dinimiz ilm-i hâldir. Yani ilim öğren, hâllen. İlim öğreniyorsun, hâl sahibi oluyorsun. İlim ilim değil, ilm-i hâl. Tam ilmihâli bunun için söylemişler.”

 

Karagöz

 

Yıllardır gölge oyunu olarak izlediğimiz Karagöz- Hacıvat oyunu ‘Karagöz’ ismiyle ilk kez animasyon olarak sinema filmi oluyor.

Yedirenk İletişim tarafından, Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği ve TRT ortaklığı ile yapımı gerçekleştirilen Karagöz, 26 Ağustos’tan itibaren sinemalarda vizyonda olacak.

Karagöz ve Hacivat dışında 80 civarında animasyon karakterin kullanıldığı çalışma, 2018 yılında başladı. Karakter tasarımları sahne düzenlemeleri için titiz bir çalışma yürütüldü. Filmde animasyon karakterlerin hareket ve mimiklerinin oturması için senaryo baştan sona usta Karagöz oyuncuları tarafından canlandırılarak referans çekimleri yapıldı.

Filmin yapımcıları, Bilal Arıoğlu, İsrafil Kuralay ve yönetmeni Murat Karahüseyinoğlu, yıllarca bu sektöre hizmet veren isimler. Yönetmen Murat Karahüseyinoğlu, gölge oyunlarının üstatlarından Hayal-i Torun Çelebi olarak bilinen Tuncay Tanboğa’dan ders aldı. Projede geleneğin aslına sadık kalıp, yerleşen Hacivat - Karagöz dokusuna zarar vermeden, görsel bir şölen içerisinde, bu kültürün daha geniş kitlelerce tanınıp sevilmesi hedeflendi. Alternatifleri çoğalan ve geçmişe nazaran erişimi daha da kolaylaşan eğlence kültürünün geri plâna ittiği Karagöz-Hacıvat geleneğinin, üç boyutlu animasyonla hak ettiği konuma yükseltilerek yaşatılması amaç edinildi.

Karagöz, neredeyse 10 asra dayanan, içinde bu coğrafyanın kültürünü, dilini ve dahi yaşanmışlığını barındıran bir gelenek. Zarif ve nükteli bir dille, bir tür toplumsal hassasiyeti de bizlere aksettiren bir hikâye.

Yüzyıllardır gölge sanatının bütün ihtişamını kullanarak etki alanına dahil ettiği izleyiciyi, kâh güldürüp, kâh düşündüren Karagöz ve Hacivat, biraz da zamanın ruhunu göz önünde bulundurup gelişen ve zenginleşen görsel teknolojinin gücünü arkasına alarak, seyircinin karşısına çıkıyor.

Deriden imâl edilen tasvirlerin beyaz bir perdeye ışık vasıtası ile yansıtılması sonucu, günümüze değin sürdürülen oyun eğlence kültürümüzün önemli bir parçası olmuştur. Üç buçuk yılda tamamlanan ve ilk defa animasyonla beyaz perdeye aktarılacak yapım ile yeni kuşaklar ve sinemaseverlerin, bu yeni tarzı zevkle izleyeceğini düşünüyoruz.

Aynı zamanda Karagöz, Hacıvat, Karagöz’ün karısı ve oğlu, Ağa, Mestan, Tuzsuz Deli Bekir, Arap Bacı, Trakyalı tiplemeleri de filmde görülebilecek. Karagöz oyunundaki Cazu tiplemeleri de filimde unutulmadı. Büyük ve küçük cazular aralarındaki çekişme ve bazen de birbirlerini dönüştürerek filme ayrı bir renk katıyor.

Filmde usta oyuncu ve seslendirmeciler yer aldı. Karagöz’ün karısını; Nilgün Kasapbaşoğlu, Mestan’ı; Mazlum Kiper, Tuzsuz Deli Bekir’i; Selçuk Kıpçak, Cazu Kızı’nı; Zeynep Önen, Cazu Oğlu’nu ise Bora Sivri seslendirirken, usta oyuncular, Yetkin Dikinciler Karagöz’e, Altan Erkekli ise Hacivat’a ses veriyor.

 

Eyüpsultan Türbe Hamamı Müzesi ziyaretçilerin ilgi odağı oldu

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan, Eyüpsultan Belediye Başkanı Deniz Köken’in göreve geldiği günden itibaren 41 ayda Eyüpsultan’a kazandırdığı 41 eser arasında bulunan Eyüpsultan Türbe Hamamı Müzesi, ziyaretçilerin ilgi odağı oluyor.

Fatih Sultan Mehmed Külliyesi içerisinde yer alan ve uzun süredir metruk halde bulunan hamam, Eyüpsultan Belediyesi tarafından restorasyonu ve işlevlendirme çalışması tamamlanarak su kültürünü anlatan bir müze haline getirildi.

Eyüpsultan Türbe Hamamı Müzesi, açılışının ardından Pazartesi hariç haftanın 6 günü sabah 09:00 ile akşam 18:00 saatleri arası ziyaretçilere hizmet vermeye başladı.

Müze, iki ay boyunca tüm vatandaşlar tarafından ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek.

İki ay sonunda ise müze, ziyaret ücretleri yetişkinler için 5 TL, çocuklar, öğrenciler ve gruplar için 3 TL olacak.

Eyüpsultan Türbe Hamamı, Eyüpsultan Camii’nin yanı başında Silahtarağa Caddesi ile Fahri Korutürk Caddesi’nin kesiştiği noktada, Eyüpsultan’ın en çok turistik ziyaret alan bölgesinde bulunuyor.

Bütünüyle Eyüpsultan Belediyesi tarafından gerçekleştirilen Eyüpsultan Türbe Hamamı Müzesi, İstanbul ve Türkiye'nin en önemli turistik destinasyonları arasında yer alan Eyüpsultan Camii ve çevresinde zaman içerisinde yaşanan değişimlere karşın tarihi dokuyu ayağa kaldırmayı, tüm eserleri gün yüzüne çıkarmayı, bozulan tarihi yapının aslına uygun bir şekilde restore edilmesini ve geleneksel turizm yöntemlerinin dijital turizm içerisine entegre edilmesini sağlamayı amaçlıyor.

Müze, İstanbul'da tarihi bir hamamda bir belediye tarafından açılmış ilk su müzesi olmasıyla da özgün ve yenilikçi olma özelliğini taşıyor.