Başarılar Tesadüf Değildir
Geçtiğimiz haftalarda Sakarya’da güzel bir etkinlik vardı. O etkinlikte
İmam Hatipler konuşuldu. Oturumlarda sıkıntılı yıllardan bahsedildi. Duygu dolu
anılar aktarıldı. İsmini vermeyeyim başarılı bir İmam Hatip Lisesi’nin eski
müdürü şöyle diyordu; sesi titrek gözleri dolu dolu: “Yanılmıyorsam 1997
senesiydi. İmam Hatip Lisesi’nde müdürüm. 28 Şubatçılar başımıza her saniye
balyozlar indiriyorlardı. İmam Hatip Liseleri’nin kapılarına kilit vurma
durumuna doğru geliyoruz. Başörtüsü ise rejimin tek tehdidi idi. Dolayısıyla
bütün medya, mal bulmuş mağribi gibi İmam Hatip Okulları’nda görüntü almak,
haber yapmak peşindeydi. Canlarından bezdirilen çocuklarımız ise vakarlarını
kaybetmeden dik duruşlarını sürdürüyorlardı. Böyle netameli bir zamanda bir TV
kanalı sınıflara kadar girdi. Ortaokul 1. sınıf öğrencilerinden ismini
unutmayacağım Fatih isimli evlâdıma mikrofonu uzattılar. O masum evlâdıma
spiker sordu?
- İmam Hatip Okulları’nın kapanmasıyla ilgili düşüncelerin nedir?
- Devlet büyüklerimizden rica ediyoruz. Lütfen okullarımızı kapatmayın. Bu
okullar hep iyi insanlar yetiştirmiş ve yine yetiştirecektir. Belki bu
okullardan bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları çıkar. Büyüklerimize rica
ediyoruz. Okullarımızı kapatmayın.
Bu yavrumun konuşmasından sonra ortaokul çocukları ağlamaya başladılar. Bu
masum yavrum sanki milletin kem talihinin önüne set çekecek bir idari kadroyu
müjdeliyordu. Onca zorluklar ve puan kesmelerin karşısında Fatih, Makine
Mühendisi olduğunu, nice İmam Hatipliler’in nice üniversitelerde başarıdan
başarıya koştuklarını herkes biliyor. Ve bu BAŞARILAR ASLA TESADÜF DEĞİLDİR.
İmam Hatipli öğrenciler, en yüksek puanlarla girdikleri okulların ve
öğretmenlerin hakkını heder etmeden üniversite sınavlarında başarı bayraklarını
ellerinde taşıyorlar.
Türkiye’de ve dünyada ne kadar çocuklarımız varsa hepsi masumdur. Hepsi
bizim geleceğimizdir. Bunların okudukları okullar da bizimdir. Bir zamanlar
bizler de İmam Hatip Okulu öğrencisiydik. Diğer okullar bize hep farklı gözle
baktılar. Sanki biz bu vatanın evlâtları değiliz gibi davrandılar. Nice hakaret
söz ve davranışları ile karşılaştık. Ne vatanımıza, ne devletimize ne de bizi
küçük görmeye çalışanlara asla düşman olmadık. İmam Hatip nesli asla
ötekileştirme peşinde değildir. Hep birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları
ile eğitimlerini alırlar. Memleketimizi, milletimizi daha ileri medeniyet
seviyesine çıkarmak için çalışırlar.
Öğretmenleri, idarecileri, anne babaları ve çevreleri ile ahenkli
çalışmalar yapan evlâtlarımız, bu sene de üniversite sınavlarında en büyük
başarıları elde ettiler. Ebeveynlere, öğretmenlerimize, idarecilerimize ve
çocuklarımıza nice başarılar elde etmelerini temenni ediyorum. Tebrik ediyorum.
Yine 2000 li yıllara dönelim. Bir öğrencim Türkiye 72’ncisi, bir öğrencim
yanılmıyorsam 129’uncu olmuş. Bir öğrencim ise ilk 400’lerde. Birinin istediği
Tıp Fakültesi’ne girmekti. Kat sayı canavarının kol gezdiği bir zamanda,
kendisi gibi öğrenci arkadaşlarından 37 puan geri düşerek böyle bir okula
gitmeye hak kazanamadı. Şimdi lütfen siz söyleyin. Bu evlâdımızın hakkını kim
geri ödeyecek? Bu vatan evlâdının hakkı gasp edildi. Böyle olmasına rağmen bu
evlâtlarım, devlet düşmanı, millet düşmanı olmadılar. Şimdi bu evlâtlarımın
çocukları, üniversite ve diğer sınavlarda Türkiye çapında destan yazıyorlar.
Herkese sevgileri eşit, arkadaşlıkları baki ve çalışmaları ise medeniyet
seviyelerinin üstüne çıkma derdindeler.
Bu dönemden itibaren TİYEMDER (Tüm İlâhiyat, İslâmi İlimler ve Yüksek İslâm
Enstitüsü mezun ve mensupları Derneği) olarak hem okulları, hem idareci ve
öğretmenler ile öğrencilerimize daha iyi hizmet edebilmenin çabası içinde
olacağız. Geçmiş büyüklerimiz demişler ki; marifetler iltifata tabiidir.
Çocuklarımızın ve okullarımızın marifetlerini sergilemeleri için bizlerin de
iltifatta kusur etmememiz gerekir diye düşünüyorum. Bu vesile ile kendimize
daha ağır yükleri yüklediğimize inanıyorum.
Müsaade buyurursanız içimi kavuran, kemiren bir düşüncemi de sizlerle açık
yüreklilikle paylaşmak istiyorum. Çocuklarımız;
1- İyi bir Lisede okumak için çaba sarf ediyorlar.
2- Çok iyi bir üniversiteye koşuyorlar.
3- İyi bir kariyer peşinde çaba sarf ediyorlar. Peki, kabul ediyoruz.
Haklarıdır.
Ya;
1- İyi bir Din âlimi olmak isteyen yüzde kaçtır.
2- İyi bir Müslüman olmak için gayret gösteren ne kadardır?
Bu duygu ve düşüncelerle üniversite sınavında ter döküp karşılığını
almışları tebrik ediyorum. Hedefine ulaşamamışların iyi tercihler yapmasını ve
Türkiye’nin her karış toprağının bizim olduğunu söylemek isterim. Olduğunuz yer
değil okuyabileceğiniz yerler de bizimdir.”
Çizgisinden ve duruşundan dolayı vuralım abalıya
İptal edilen KPSS sınavının ardından Yedi İklim Yayınları ile Yedi İklim
Dergisi karıştırıldı. Ya da bilinçli olarak Yedi İklim Dergisi’ne sırf
çizgisinden dolayı saldırıldı. Yıpratılmak istendi. Yedi İklim Dergisi ve
sevenleri “bizim sınavla hiçbir ilgimiz yok diye” bas bas bağırmalarına rağmen,
bu sese karşı sağır ve kör numarası yapılarak saldırılar yine düzenli olarak
devam etti. Durum böyle olunca Yedi İklim Dergisi, Ali Haydar Haksal imzalı
zorunlu bir açıklama yayınlamak zorunda kaldı. Açıklamayı aynen aktarıyorum:
"1987’de yayın hayatına başlayan Yedi İklim Dergisi, Büyük Doğu ve
Diriliş Dergileri’nin izleğinde; medeniyetin organik bağ ve sürekliliği adına
Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu, Nuri
Pakdil, Rasim Özdenören gibi öncü kuşakların ve şahsiyetlerin ruh iklimi ve
ilkelerinde 35 yılı aşkın bir süredir yayımlanmaktadır.
Kültür, sanat, edebiyat ve medeniyet dergisi olan Yedi İklim, pek çok şair,
hikâyeci ve yazarın yetiştiği bir kültür ocağıdır. Günümüze kadar dergi
yayıncılığı dışında herhangi bir faaliyeti olmamıştır. Basında sınavlara
yönelik yayıncılık faaliyeti gösterdiği anlaşılan Yediiklim Yayınları ile
uzaktan yakından hiçbir alâkası olmadığı gibi, sahipleri veya kurucuları ile de
bir tanışıklığımız bulunmamaktadır.
Sadece isim benzerliğinden ibaret olan bu durum, kısa bir araştırma ile
ortaya çıkabilecekken, hakkaniyete ve hukuka aykırı bir şekilde bazı
fırsatçılar tarafından dergimizin hedef alındığı, hakaret ve suç isnadına varan
paylaşımlarda bulunulduğu esefle izlenilmiştir.
Sadece dergimizi değil, inancımıza ve kültürel değerlerimize uzanan bu
çirkin saldırılara karşı sessiz kalacağımız düşünülmemelidir. Yanlış
anlaşılmalara mahal vermemek adına, yukarıdaki açıklamayı halkımızın dikkatine
sunarken, çirkin paylaşımların düzeltilmesini umut ediyoruz. Yalan ve iftirada
bulunmaya devam edenler hakkında yasal süreçlerin başlatılacağı kamuoyuna
duyurulur."
Hal ehli olmak
Seyyah ve araştırmacı dostumuz bir sohbet anında anlattığı olay, hepimizi
derinden etkiledi. Bir müslümanın hal ehli olmasının önemi öne çıkıyordu. O
anlatılan anıyı aynen aktarıyorum:
“Bir arkadaşımız ile Japonya'ya gittik, orada ihtiyar bir Japon vardı, Müslüman
olmuştu. Bir dakika önce kâfir, bir dakika sonra Müslüman. Orada sevincimizden
kıyamet koptu. O yaşlı Japon'a sorduk, “Hocam sizin sayenizde çok Japon
Müslüman oldu, nasıl muvaffak oldunuz, nasıl başardınız bu işi” dedim.
“Konuşmamakla” dedi. Bu Japonlar konuşanı dinlemez. Nasıl yaşıyor, ona bakar.
Ahlâkı, dürüstlüğü, hal ve davranışları kafasındakinden farklı ise, bir
üstünlük görüyorsa ilgilenmeye başlar. Ve öyle bağlanır ki kessen dahi kopmaz.
Ama anlatsan anlatsan der ki, ‘bana herkes anlatıyor.’
Dinimiz ilm-i hâldir. Yani ilim öğren, hâllen. İlim öğreniyorsun, hâl
sahibi oluyorsun. İlim ilim değil, ilm-i hâl. Tam ilmihâli bunun için
söylemişler.”
Karagöz
Yıllardır gölge oyunu olarak izlediğimiz Karagöz- Hacıvat oyunu ‘Karagöz’
ismiyle ilk kez animasyon olarak sinema filmi oluyor.
Yedirenk İletişim tarafından, Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği ve TRT
ortaklığı ile yapımı gerçekleştirilen Karagöz, 26 Ağustos’tan itibaren
sinemalarda vizyonda olacak.
Karagöz ve Hacivat dışında 80 civarında animasyon karakterin kullanıldığı
çalışma, 2018 yılında başladı. Karakter tasarımları sahne düzenlemeleri için
titiz bir çalışma yürütüldü. Filmde animasyon karakterlerin hareket ve
mimiklerinin oturması için senaryo baştan sona usta Karagöz oyuncuları tarafından
canlandırılarak referans çekimleri yapıldı.
Filmin yapımcıları, Bilal Arıoğlu, İsrafil Kuralay ve yönetmeni Murat
Karahüseyinoğlu, yıllarca bu sektöre hizmet veren isimler. Yönetmen Murat
Karahüseyinoğlu, gölge oyunlarının üstatlarından Hayal-i Torun Çelebi olarak
bilinen Tuncay Tanboğa’dan ders aldı. Projede geleneğin aslına sadık kalıp,
yerleşen Hacivat - Karagöz dokusuna zarar vermeden, görsel bir şölen
içerisinde, bu kültürün daha geniş kitlelerce tanınıp sevilmesi hedeflendi.
Alternatifleri çoğalan ve geçmişe nazaran erişimi daha da kolaylaşan eğlence
kültürünün geri plâna ittiği Karagöz-Hacıvat geleneğinin, üç boyutlu
animasyonla hak ettiği konuma yükseltilerek yaşatılması amaç edinildi.
Karagöz, neredeyse 10 asra dayanan, içinde bu coğrafyanın kültürünü, dilini
ve dahi yaşanmışlığını barındıran bir gelenek. Zarif ve nükteli bir dille, bir
tür toplumsal hassasiyeti de bizlere aksettiren bir hikâye.
Yüzyıllardır gölge sanatının bütün ihtişamını kullanarak etki alanına dahil
ettiği izleyiciyi, kâh güldürüp, kâh düşündüren Karagöz ve Hacivat, biraz da
zamanın ruhunu göz önünde bulundurup gelişen ve zenginleşen görsel teknolojinin
gücünü arkasına alarak, seyircinin karşısına çıkıyor.
Deriden imâl edilen tasvirlerin beyaz bir perdeye ışık vasıtası ile yansıtılması
sonucu, günümüze değin sürdürülen oyun eğlence kültürümüzün önemli bir parçası
olmuştur. Üç buçuk yılda tamamlanan ve ilk defa animasyonla beyaz perdeye
aktarılacak yapım ile yeni kuşaklar ve sinemaseverlerin, bu yeni tarzı zevkle
izleyeceğini düşünüyoruz.
Aynı zamanda Karagöz, Hacıvat, Karagöz’ün karısı ve oğlu, Ağa, Mestan,
Tuzsuz Deli Bekir, Arap Bacı, Trakyalı tiplemeleri de filmde görülebilecek.
Karagöz oyunundaki Cazu tiplemeleri de filimde unutulmadı. Büyük ve küçük
cazular aralarındaki çekişme ve bazen de birbirlerini dönüştürerek filme ayrı
bir renk katıyor.
Filmde usta oyuncu ve seslendirmeciler yer aldı. Karagöz’ün karısını;
Nilgün Kasapbaşoğlu, Mestan’ı; Mazlum Kiper, Tuzsuz Deli Bekir’i; Selçuk
Kıpçak, Cazu Kızı’nı; Zeynep Önen, Cazu Oğlu’nu ise Bora Sivri seslendirirken,
usta oyuncular, Yetkin Dikinciler Karagöz’e, Altan Erkekli ise Hacivat’a ses
veriyor.
Eyüpsultan Türbe Hamamı Müzesi ziyaretçilerin ilgi odağı oldu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan, Eyüpsultan
Belediye Başkanı Deniz Köken’in göreve geldiği günden itibaren 41 ayda
Eyüpsultan’a kazandırdığı 41 eser arasında bulunan Eyüpsultan Türbe Hamamı
Müzesi, ziyaretçilerin ilgi odağı oluyor.
Fatih Sultan Mehmed Külliyesi içerisinde yer alan ve uzun süredir metruk
halde bulunan hamam, Eyüpsultan Belediyesi tarafından restorasyonu ve
işlevlendirme çalışması tamamlanarak su kültürünü anlatan bir müze haline
getirildi.
Eyüpsultan Türbe Hamamı Müzesi, açılışının ardından Pazartesi hariç
haftanın 6 günü sabah 09:00 ile akşam 18:00 saatleri arası ziyaretçilere hizmet
vermeye başladı.
Müze, iki ay boyunca tüm vatandaşlar tarafından ücretsiz olarak ziyaret
edilebilecek.
İki ay sonunda ise müze, ziyaret ücretleri yetişkinler için 5 TL, çocuklar,
öğrenciler ve gruplar için 3 TL olacak.
Eyüpsultan Türbe Hamamı, Eyüpsultan Camii’nin yanı başında Silahtarağa
Caddesi ile Fahri Korutürk Caddesi’nin kesiştiği noktada, Eyüpsultan’ın en çok
turistik ziyaret alan bölgesinde bulunuyor.
Bütünüyle Eyüpsultan Belediyesi tarafından gerçekleştirilen Eyüpsultan
Türbe Hamamı Müzesi, İstanbul ve Türkiye'nin en önemli turistik destinasyonları
arasında yer alan Eyüpsultan Camii ve çevresinde zaman içerisinde yaşanan
değişimlere karşın tarihi dokuyu ayağa kaldırmayı, tüm eserleri gün yüzüne
çıkarmayı, bozulan tarihi yapının aslına uygun bir şekilde restore edilmesini
ve geleneksel turizm yöntemlerinin dijital turizm içerisine entegre edilmesini
sağlamayı amaçlıyor.
Müze, İstanbul'da tarihi bir hamamda bir belediye tarafından açılmış ilk su müzesi olmasıyla da özgün ve yenilikçi olma özelliğini taşıyor.