02 Temmuz 2017

Başbakan Özal’ın kendine dikte edilen genelkurmay başkanına karşı çıkması                         

SAKLI TARİHTEN SAYFALAR

Bugün; 28 Haziran 1987 günü Dönemin Başbakanı Özal'ın kendisine dikte edilmeye çalışılan Genelkurmay Başkanı atama emrivakisine nasıl karşı koyduğunu anlatmaya çalışacağız.

Kamuoyunda ‘İki Necdetler olayı' olarak bilinen vakayı anlatmadan önce dönemin siyasi şartlarına göz atmak gerekir.

Dönemin Siyasi Atmosferi

Saltanat kalkmıştı ama Türkiye'de militarizm saltanat sürmeye devam ediyordu. Askeri bürokrasi darbelerden istifadeyle Genelkurmay komuta kademesinde bir akrabalar saltanatı kurmuştu. Dönemin Genelkurmay başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, “10 yıl önceki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Faruk Gürler'in yiğeni idi. Ondan on yıl sonra, 1983'te bu sefer yeğeni Üruğ, Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturmuştu.(Mercan,2004:10)

Başbakan Bülend Ulusu'nun kabinesinde Özal Başbakan yardımcısıyken Kudretli general Necdet Üruğ, Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteriydi. Başbakan Yardımcısı Özal, Genel Sekreter Üruğ'un odasına ceketinin düğmelerini ilikleyerek girmekteydi.

Dönemin Bakanlarından Hasan Celal Güzel bu psikolojinin siyasi döneme nasıl yansıdığını şöyle anlatır:Bakanlar Kurulu salonunda yapılan bu toplantılarda, Başbakan ile Genelkurmay Başkanının oturacakları koltuklar ön tarafa yerleştirilen bir masanın arkasına yan yana konulmakta.Toplantı için gelmiş olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, Bakanlar Kurulu salonuna girince, doğruca başbakanın koltuğunun bulunduğu masaya yöneldi. Ancak masada tek koltuk vardı ve koltuğun önünde de "Başbakan" yazmaktaydı. Kendisine koltuk ayrılmadığını gören Üruğ sıkıntısını yüz hatlarıyla hemen belli etti. Genelkurmay başkanının ismini taşıyan levha, başbakanın sağ tarafında, büyük masanın baş tarafındaki sandalyenin önüne konulmuştu. Sol tarafın en başında ise Başbakanlık müsteşarının sandalyesi vardı. Bu duruma çok bozulan Üruğ, bir daha da Özal başkanlığında yapılan bu toplantılara katılmadı ve kendi yerine hep Genelkurmay karargâhından bir tuğgenerali gönderdi. (Mercan,2004:41)

Bu örtülü mücadele, Üruğ'un dört yıl süren Genelkurmay başkanlığı boyunca devam edecekti. Bu dört yıl içinde Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ ve Başbakan Turgut Özal, ordunun zirvesinin şekillenmesinde zaman zaman karşı karşıya geldiler.

İşte bu şartlarda Özal Başbakan olarak hala derin devlete rağmen bir iktidar kurmaya çalışmaktadır. Güzel, Özal'ın  Başbakan olarak girdiği ilk YAŞ toplantısını da şöyle anlatır: "İlk girdiği Yüksek Askeri Şura'dan sonra, bana gece saat 01:30'da telefon edip, 'Bizim istediklerimizin şu kadarı oldu, şu kadarı olmadı' dediğini çok iyi hatırlıyorum". Özal, Milli Güvenlik Kurulu engelini aşıp Recep Ergun'u Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarı da yapamadı. Diğer taraftan Özal, 1988'de Koramiral Işık Biren'in görev süresini uzatarak, onu gelecekte Deniz Kuvvetleri Komutanlığı makamında görmek istiyordu. Ancak Koramiral Biren'in emekli edilmesini engelleyemedi. Yine, 1989'da Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Kemal Yamak'ın görev süresinin uzatılmasını istemekteydi. Ancak, bu kararını da YAŞ'tan geçiremedi. (Mercan,2004:44)

‘İki Necdetler Kalkışması'

1987 yılı sadece seçimler bakımından değil, askeri gelişmeler bakımından da özel bir yıldı. 12 Eylül'ün üzerinden 7 yıl geçmiş, Türkiye darbenin yaralarını daha saramamıştı. ANAP iktidarının eli kolu bağlıydı. Ağustos şûrası yaklaşıyor, yeni komuta kademesine ilişkin haberler gazetelere yansıyordu. Asker, 2000 yılına kadar genelkurmay başkanı ve komuta kademesinin kimlerden oluşacağını belirlemişti. Kamuoyu gibi hükümet de askerin sızdırdığı bu planları gazetelerden okuyordu.

 ‘İki Necdetler kalkışması' Başbakan Özal'ın hanesine yazılan, siyasi iradeyi güçlendiren tavırlardan biri oldu. Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ ve Kara Kuvvetleri Komutanı, 30 Ağustos 1987'de emekli olacaklardı. Üruğ, emekliliğini erken isteyerek Necdet Öztorun'a Genelkurmay Başkanlığı yolunu açacaktı.

Tam o günlerde Başbakanlığa bir tören davetiyesi gelmişti. Başbakan Turgut Özal, Genelkurmay'daki devir teslim törenine çağrılıyordu.

Ancak davetiyenin altındaki imza henüz Kara Kuvvetleri Komutanı olan Necdet Öztorun'a aitti ve altındaki unvanda ‘Genelkurmay Başkanı' yazıyordu. Daha şûra yapılmadan komuta kademesi belirlenmiş, davetiyelere yeni Genelkurmay Başkanı olarak Öztorun'un imzası atılmıştı. Hatta Öztorun kartvizitlerini de bastırmıştı.

İşin açıkçası Genelkurmay'da devir teslim öncesi davetiyeler bastırılmış, Genelkurmay Başkanı Necdet Uruğ, görevi Orgeneral Necdet Öztorun'a devretme hazırlığı içerisindeydi.

Çünkü Necdet Üruğ daha önce gazeteci Yavuz Donat'a “Kendimden sonrasını 2000 yılına kadar tanzim ettim” (Donat,1987:77) açıklamasını yapmıştı.

Yani Dönemin Genelkurmay başkanı Necdet Üruğ, siyaset makamının rolünü çalıyor ve 13 yıl boyunca kimlerin komuta kademesinde bulunacağını tanzim etmeye çalışıyordu. Esasen bu kalkışma,1960 darbesinden sonra kurulan ‘sürekli darbe rejiminin' bir yansımasından başka bir şey değildi.

Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Üruğ ile Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Necdet Öztorun, 30 Ağustos 1987'de aynı anda emekli olacaklardı. Teamüllere göre Orgeneral Necip Torumtay bu göreve getirilecekti.

Üruğ yaptığı plana göre görev süresi bitmeden haziranın ilk haftası emekli olmak istediğini bildirdi. 12 Eylül'ün kudretli generali, kendisinden sonraki komuta kademesini belirlemek istiyordu. Öztorun'un önü açılmıştı. Ancak Özal faktörü hesaba katılmamıştı.

Kendi aralarındaki ilişkilerle Genelkurmay Başkanlarını belirleyen ve bu tercihlerini Başbakanlara dikte etmeye alışmış olan generaller, bu kez karşılaşacakları sürprizden habersizdirler.

Rutin işlerinin arasında önüne konulan bu davetiye, Özal'ı âdeta tavana zıplattı. Morali çok  bozulmuştu. Müsteşarı Hasan Celal Güzel'le ayaküstü istişare yaptıktan sonra kararını verdi. Öztorun'u veto edecekti. Ancak bu, pek kolay görünmüyordu. O güne kadar siviller, önüne konulan şûra kararlarını hep imzalamış, askerî otoriteye teslim olmuştu.

Özal, karşı bir hareketle sivil iradeyi güçlendirmek istiyordu. Önündeki en büyük engellerden biri, darbenin başı, Çankaya'daki Kenan Evren'di. Cumhurbaşkanı, kararnameye imza atmazsa bir şey yapamazdı.

Özal, ‘Böyle bir şey olmaz!' deyip Cumhurbaşkanı Evren ile görüşmüştü. Bu davranışın cumhurbaşkanını da tanımamak anlamına geldiğini anlatarak Evren'i ikna etti.Özal, Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le görüşerek “Bu atamayı ben istemiyorum, Bakanlar Kurulu da istemiyor” der. Ve bu konuda Cumhurbaşkanı Evren'in onayını alır. Çünkü Genelkurmay başkanı adayı Necdet Öztorun'u Evren, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na dahi hatır için getirmiştir.

Çünkü dönemin iki generali arasında gizli bir iktidar savaşı vardı. Necdet Üruğ'un kadrolaşma hamlesine karşı Cumhurbaşkanı Evren, Başbakan Özal'ın yaptığı itirazı fırsat bilerek tarihi bir hamle ile karşılık vermişti.

12 Eylül yönetimi,1983 yılında siyasi parti kuruluşlarına izin verdi. Başbakan Bülend Ulusu geri durunca, askerler merkez partiyi kime kurduracaklarını düşünmeye başladı. O dönemde, Ankara'da iki gücün gizli mücadelesi gözlerden kaçmadı.

Bir tarafta, Kenan Evren ve dört milli güvenlik kurulu üyesi, diğer tarafta Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ ve Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun. Üruğ Paşa bir 'ağabey' gibi sevdiği ve bağlı olduğu Turgut Sunalp'ın parti kurmasını istiyordu. Evren ve arkadaşları da çevrelerinden birinin siyasi bir parti kurması ve seçime girmesinden yanaydı. Ordu gücünü arkasına aldığı düşünülen iki Necdet'in bastırması, parti kurma görevinin Turgut Sunalp'e verilmesini sağlar.

Sunalp, Evren ve 4 konsey üyesinden 'Beşi bir yerde' diye sitemle söz ederdi ve eklerdi: "Parti kurdurarak beni kendi oyunlarına alet ettiler. Ben buna 'Önce mama verdiler sonra kama...' diyorum."

Peki, Evren neden Sunalp'ın Başbakan olmasını istemiyordu? Hâlbuki yapılan 12 Eylül darbesinin getirdiği sürecin sürmesinde asker kökenli bir ismin önemli katkıları olabilirdi. Evren'in Sunalp'ı istememesinin en önemli sebebi onun Üruğ ile yakın ilişkiler içinde olmasıydı. Sunalp-Üruğ yakınlığı, Sunalp'ın seçimlerle başbakan olma ihtimali ve Genelkurmay Başkanı Üruğ ile işbirliği yapması olasılığı Evren ve arkadaşlarını pek memnun etmemişti. (Takvim:2010)

Bu tıpkı Dönemin general kökenli Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın kurtulmak istediği Genelkurmay Başkanı Cemal Tural'dan Dönemin Başbakanı Demirel'e fırsat vererek 7 dakikada görevden alınmasını sağlaması gibi bir hamleydi.

Nitekim 28 Haziran günü General Necdet Öztorun'la görüşen Evren, Öztorun'a Genelkurmay Başkanı olamayacağını söyler.

Bakanlar Kurulu kararı olmadan ve askerî şûraya götürülmeden yapılan bu plan,  Özal'dan döndü. Evren'i yanına alan Özal, hazırladığı boş bir kararnameyi bakanlara imzalattı. Çünkü komutanların görevden alındığı yazısını okusa bazı bakanlar imzalarını geri çekebilirdi.

Özal, Necdet Öztorun'la çalışmak istemediğini açıkladı. Demokrasilerde Başbakanın böyle bir hakkı vardı. Öztorun'a da yol görünmüştü. Başbakan müteakiben her iki generali görevden almıştı.

Özal, Orgeneral Necip Torumtay'ın önce Kara Kuvvetleri Komutanı, daha sonra Genelkurmay Başkanı yapılacağını açıklar.'

Bu açıklamanın ardından İstanbul'a hareket eden ve burada emekli General Recep Ergun'la görüşen Özal'ın, Recep Ergun'un ‘Ordu, bir kişinin peşinden gitmez' açıklaması üzerine kararının doğruluğu konusunda özgüveni iyice artar.

‘Sivil darbe' olarak tarihe geçen olayda hükümet ilk defa varlığını hissettirmişti. ‘Necdetler Operasyonu', iki orgeneralin emekli olmasıyla bitti. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Necip Torumtay, önce Öztorun'dan boşalan Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na, bir ay sonra da Genelkurmay Başkanlığı'na getirildi.

Özal, gazeteci Ertuğrul Özkök'e “Bunu alışılmış usulleri değiştirmek için yaptık. Çünkü 1960'dan sonra hiçbir hükümet Genelkurmay Başkanı'nı kendisi tayin edememiş” (Doğan,1994:140) demişti.

Gazete manşetleri bu tarihi olayı sivil darbe olarak ilan ederler. Dönemin aktörlerinden Necip Torumtay hatıralarında bu olayı naklederken ‘Silahlı Kuvvetlerde buruk bir hava yaratan bu olay beni de ziyadesiyle üzmüştür. Bu bir siyasi gösteri mahiyetindeydi' diye yazmakla birlikte bu göreve gelmemek gibi bir duruşu da ortaya koyamamıştır.

Korkut Özal bu olayı şöyle anlatır:"Bir sistem kurulmuş, biz sivil idare olarak hiç söz sahibi değiliz. Orada kimin geleceğini, kimin gideceğini kendi aralarında tespit ediyorlar. Hatta 2 bin senesine kadar kimin nereye geleceği belli. Biz milli irade olarak bunu etkileyemezsek işlere hâkim olamayız. Türkiye'nin sivilleşmesi ve askeri gölgenin kalkması için buraya bizim müdahalemiz gerekiyordu. Bugüne kadar kimse müdahale edememişti." (Özal,2010) 

ANAP döneminin etkili isimlerinden, eski Bakan Ekrem Pakdemirli, Necdet Öztorun'un Genelkurmay Başkanlığı'nı nasıl engellediğini şöyle anlatır: Necdet Üruğ Paşa'nın Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrılma süreci başlamıştı. Kendi vaktinden önce Haziran ayında emekliliğini istedi. Normal emeklilik döneminin biteceği güne kadar görevde kalsa Necdet Öztorun da emekli oluyordu. Kendince Öztorun Paşa'nın önünü açıyordu. Necdet Öztorun ile Necdet Üruğ aynı zamanda teyze çocuklarıdır. Eğer hükümet Necdet Öztorun'u tayin etmezse emekli olacaktı. Bu sırada Necdet Üruğ ile Necdet Öztorun görev teslim davetiyelerini dağıtmışlardı. Turgut Bey bu süreçte Cumhurbaşkanı'na (Kenan Evren) çıktı. Bu süreci anlattı. Bakanlar Kurulu toplantısı vardı. Herkes toplantı salonunda kendi arasında konuşuyordu. Turgut Bey geldi. Özel kaleminin TRT'yi çağırmasını istedi. Bize de ‘vermem gereken bir beyanat var, onu verelim, haberlere yetişsin, sonra biz toplantıya devam ederiz' dedi. Benim bu ortamda hiçbir şeyden haberim yoktu. Biraz sonra TRT geldi.

Özal, TRT'ye ‘hükümetimiz Genelkurmay Başkanlığı'na Necdet Öztorun'u düşünmemektedir' diye demeç verdi.

Ben böyle bir demeç beklemiyordum. Ben Özal'a ‘Ağabey biz ne yaptık?' dedim. Bana davetiyeyi uzattı. Altında Öztorun'un Genelkurmay Başkanı olarak ilan edildiğini gördüm. Özal bana dönerek ‘Bize rağmen Genelkurmay Başkanı mı olacaktı?' dedi. (Pakdemirli:2013)

Özal bu kararıyla Eski Genelkurmay Başkanı Faruk Gürlerin yiğeni olan Genelkurmay başkanı Necdet Üruğ'un kendisinden sonra Genelkurmay başkanlığını teyzesinin oğluna bırakmasına da karşı çıkmış oluyordu.

Gazeteci Avni Özgürel de Necdetler olayını şöyle anlatır:Özal şahsen hakarete uğradığı kanısındaydı. 1987 senenin haziran ayında, yani tayin-terfi hadisesinden bir ay kadar önce PKK, Mardin'in Ömerli ilçesine bağlı Pınarcık köyüne saldırmış, 16'sı çocuk olmak üzere 30 kişi katledilmişti. Özal'ı kızdıran ne Genelkurmay'ın ne de Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın hadiseyle ilgili olarak kendisine bilgi vermemiş olmasıydı. Daha ötesi ertesi gün Özal, Org. Necdet Öztorun'u telefonla aramış ama emir subayından “Komutanın sabah koşusunu yapmakta olduğu, bu sebeple konuşamayacağı” cevabını almıştı.(Özgürel,2009)

Özal, bundan sonra cesurca girişimlerini sürdürür. 1. Ordu Komutanlığı'na Orgeneral Doğan Güreş'i, Ege Ordu Komutanlığı'na Orgeneral Muhittin Füsunoğlu'nu getirir.

Özal ve Evren komutanların bir oldubittiye getirerek hazırladıkları ve adına teamül dedikleri 2000 planını bozmuşlardır.

HAFTAYA: İKİNCİ MEŞRUTİYETİN İLANI

 

                                                                                                                                                                                                               

                                                     

 

                                                 KAYNAKLAR

 

Doğan Kutlay, (1994),Özal Belgeseli,Ankara:TEHA Yay.

Donat Yavuz, (1987),Özallı Yıllar,Ankara:Bilgi Yay. 

Mercan Faruk, (2004),Apolet Kılıç ve İktidar, İstanbul: Doğan Kitap

Pakdemirli Ekrem,(2013),Milliyet,13.04.2013

Özal Korkut,(2010),Bugün,20.10.2010

Özgürel Avni,(2009),Radikal, 11.11.2009

Takvim Gazetesi 23.12.2010