Başkalarının işine burnunu sokmak
Ağzımızla kulağımız arasındaki bağlantıyı kopardığımız için başkalarının içine sık sık karışmayı kendimize bir vazife addediyoruz. Bir gün oluyor çok iyi bir doktor, bir gün oluyor çok iyi bir psikiyatri ya da psikolog edasıyla karşımızdakine şöyle yap böyle yap diye hüküm vermeye çalışıyoruz… Hatta eğer bizi dinlemedi mi de, -ben dememiş miydim…-beni dinleseydin böyle olmazdı… Diyerek kendimizde üstün bir özellik olduğunu ima ediyoruz. Aslında çaktırmadan kerameti kendinden menkul bir evliya olduğumuzu söyleyeceğiz de etrafta destek gelmediği ya da belki çekindiğimiz için şimdilik kenarda duruyoruz. Yoksa fırsatını bulsak hemen meydana çıkıp mangalda kül bırakmayacağız
Niye böyleyiz, yani insan neden başkalarının
işine burnunu sokar? Üstelik kendisinden herhangi bir yardım dahi istenmemişken?
Yardım severlikten mi? Sanmıyorum…
Yolda geçen bir turist elinde harita bir şeyler
soruyor bizimki hemen koşuyor yardım edeyim diye yabancı dili sular seller
gibi, biliyor ya (!) Derken zavallı turistleri Edirnekapı’ya göndereceğim
derken yaptığı yanlış tarifle Üsküdar-Harem’e gönderiyor. Bu mu yardım
severlik. Bırak karışma, işin ehlini bul ya da sus…
Yukarıdaki sorumuzun cevabına gelelim isterseniz,
neden böyleyiz, neden başkasının işlerine burnumuzu sokmayı seviyoruz? Aslında
Kuran-ı Kerim bunun cevabını çok güzel veriyor.
Gerçekten insan çok zalim ve çok cahildir.”
(Ahzab Suresi 72), Bilmediğinin farkında değil üstelik çok da zalim. Hatta daha
da ileri gidiyor ve Kurani ifadeyle : “Hevesini kendine İlâh edineni gördün mü?
(Furkan 43) bu yaptığının doğru olduğunu iddia ederek arzularını putlaştırıyor.
İnsan neden başkasının işine karışıyor,
çünkü böbürlenmek hastalığı da vardır onun için. Bakın yine Kurani ifade ile
Allah bizim bir zaafımızı daha ortaya koyuyor: “İnsanlara yanağını çevirip
(büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük
taslayıp böbürleneni sevmez. (Lokman Suresi, 18)
İnsan Olmanın Psikolojisi adlı kitabında
Hümanistik Psikolojinin babası Abraham Maslow, "İnsan doğası ancak
objektif ile sübjektif bir arada ele alındığında anlaşılabilir. Bireyin ne olduğunu
değil, ne olabileceğini, ne gibi potansiyeller barındırdığını incelemek insan
türünün mutluluğu ve geleceği açısından çok önemlidir" diyor.
Ve devam ediyor: “İnsan kendilerine yapılanları
sineye çeker, tepki vermeye yıllar sonra başlar. Bu tepki de nevroz ya da
psikoz olarak kendini gösterir. Bazı durumlarda kişi hasta olduğunu gerçek
mutluluğu, doyumu, zengin duygusal yaşam üretken bir yaşlılığı kaçırdığını fark
eder…”
Kısaca kişi kendini tanımadığı zaman, kendi
sorunları ile ilgileneceği yerde başkalarının problemlerini ya da ayıp kusurlarını
inceleyerek, araştırarak aslında kendisini kapatmakta kendisini saklamaktadır…
Hz Muhammed S.A.V’in bir güzel hadisiyle
sözümü tamamlamak istiyorum : “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyi terk
etmesi onun Müslümanlığının güzelliğindendir…”