08 Kasım 2023

Batı'nın şımarık çocuğu

Garip olan geçmişte firavunun ve sonra da dünyanın çeşitli ulusları tarafından olmadık eziyetlere uğratılan, işkence edilen, Almanlar tarafından tankların paletleri altında geçilemeyen bataklıklar ve derelerde dolgu malzemesi olarak kullanılan, yere batırılan ve nihayet sürgüne gönderilen bir ulus, bugün en çok mazlumdan, evsiz ve yurtsuzdan yana olması gerekirken tam tersine kendi yurtlarında kendi hallerinde yaşamaya çalışan zavallı insanlara musallat olup onları yurtlarından, evlerinden, barklarından, bağlarından, bahçelerinden çıkarıp sürgüne gönderen ve  onların boşalttıkları yuvalarına yerleşmeye çalışan bir ulus dünyanın başına bela olmuş durumdadır. “Ağaçtan düşenin halinden en iyi yine ağaçtan düşen anlar!” Bu ulus ağaçtan düşmüş; ancak halden anlamadığı gibi, ağaçtan düşenin elinden tutacağına omuzlarına basıp daha da ezmeye çalışıyor bugün.

Bu anlatımdan hangi ulusu kastettiğimi anlamış olmalısınız. Ayrıca bu ulusun acımasız, halden anlamayan, zalim, gaddar, empati yapamayan başları konumundakilerin dünyanın gözü önünde sergiledikleri bu zulme alkış tutanları, sırtını sıvazlayanları duydukça insan çileden çıkıyor! Üstelik uygar olduklarını dünyanın diğer uluslarına yutturmaya çalışan; ancak iş başında uygarlıktan eser taşımadıkları gün gibi ortadayken; sergiledikleri vahşet sırtlanlarınkine denktir. Dünyanın kalan uluslarının seyirci kalmaları hatta destek vermeleri ise izah edilemez bir insanlık suçudur. İnsanlık suçunun suç ortakları; yaramaz çocuk İsrail’e yaptığı zulümden ötürü: ”Aferin oğluma, seni göreyim, senin arkandayım!” diyen büyük babalar ve başında altından taç taşıyan krallar, kraliçelerdir. Bu saydıklarımız bugün çocukların, bebeklerin, yaşlıların katili olmuşlar. Daha söylenecek çok şey var. Zaten olanları vicdan sahibi insanlar medyadan izliyorlar. İzninizle ben önce üstat M. Akif’ten mısralarla; sonra da acizane kendi mısralarımla konuyu duygularımıza hitap edecek şekilde kendi yöntemimle dile getirmeye çalışayım:

 

Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: BirAvrupalı!”

Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...

Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.

Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,

Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller,

Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,

Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre .

 

                                      M.Akif Ersoy

 

 

                SİTEM

 

Dayadı bağrımıza düşman hançerini,

Hançer bu; paramparça eder adamı!

Göz göre göre/ gözümüzün önünde!

Parçaları toplanıyor bebeklerin!

Poşetlere konuyor kefen yerine,

Sızlamıyor mu yüreğimiz kardeşler bu enine?

Çelikten mi yoksa yüreğimiz?

Çelikten olsaydı bükülmezdi kolumuz,

Paslanmazdı göğsümüzde!

Olmazdı bizde yürek korkusu...

Leşe döndürdü bizi bu korku!

Ya canım çıkarsa korkusu!

Çelikten olsaydı yüreklerimiz sızlamazdı!

Çelikten olsaydı yüreklerimiz korkmazdı!

Titrek yürekler işitmez!

Ölüm korkusu, çıkar korkusu, can korkusu!

Susturanlardır bizi!

Olsaydı İbrahimler,

Kaçardı bu Nemrutların uykusu...

Yaşamadığı için Musalar, meydan kalmış Firavunlara!

Ömerler çıkmıyor sahraya!

Yetişmiyor kolumuz şimdilerde Aksa'ya...

Doğurmaz oldu anneler Selahaddinleri!

Ak Deniz'in kırmızıya bulanmış gemileri!

Akıyor Nil bugün kırmızı, parçalıyor sineleri!

Tur'un başı dumanlı, görünmüyor ateş- i Musa!

Bağırıyor bağrı yanıklar kanlı ovada:

Eyne Ömer?

Eyne Selahaddin?

Eyne ümmet?

Eyne hümayun ordusuyla muhteşem Süleyman?

Eyne Müslüman?

 

                                           M.Şerif Cebe

 

 

Not: Eyne: Nerede

 

Teşhis tamam, tedavi nedir, diyecekseniz. Tedavisi insan olarak gücümüze göre değişir. Allah Resulünün (s.a.v) bilinen bir hadisi vardır: “Bir kötülük gördüğünüzde, gücünüz yetiyorsa elinizle; gücünüz yetmiyorsa dilinizle; dilinizle yapamıyorsanız içinizden buğz ederek yani sevmeyerek düzeltmeye çalışın. Bu imanın en zayıf derecesidir.”

Benim şu anda yaptığım dil ile düzeltmeye çalışmaktır. Bir de toplumsal olarak yapacağımız bir eylem daha var. O da İsrail Devleti’nin mallarını boykot etmek! Günümüzde dünyaya hükmeden emperyalist devletlerin esas dayanağı parasal/maddi güçtür. Yani ekonomik güç... Ekonomik güç günümüzde sanayiden, fabrikalardan üretilen malların satışından elde ediliyor. Ekonomik gücü olanlar dünyaya dizayn vermeye, dünyayı dize getirmeye çalışıyorlar. Onların mallarını satın almakla biz de bu canilere destek vermiş oluruz. Üstelik bu katillerin eline fırsat geçtiğinde sıranın bize de geleceği kesindir. Çünkü Türkiye topraklarının bir kısmı onların uydurulmuş ve hayali va’d edilmiş (verileceği söz verilmiş) toprakların içerisine girmektedir. İsrail’in babası ABD’nin uzun vadeli hedefi İsrail Devleti’ni Orta Doğu’da güçlendirip bugün üzerinde huzurla yaşadığımız bu topraklara yani Türkiye’ye de saldırmaktır. Böyle giderse sırada biz varız... Benden söylemesi... Sonra demedi demeyin...