Bayram; Kalbin Molası ve Duası

 

Günler; damla damla yağıyorlar, sakince ıslatıyorlar…

Kimine yavaş kimine süratli geliyor bu devinim.  Dünyaya gelişimizden bu yana, faniliğimizin ve zamanın muhatabı damlalar bunlar. Üzerimizde tutunacakları hiçbir yer yok. Kayıp yere düşüyorlar bu yüzden. Tutulamıyor, biriktirilemiyorlar. Kimi kendi ağırlığına dayanabildiği kadar kalıyor üzerimizde, ama vaadi dolunca çekip gidiyor onlar da.

Çoğu kere bir an değişlerini hissediyoruz. Değdikleri gibi terk ediyorlar.

Bu damlaların her biri diğeri ile aynı olan ama “bize göre” anlaşılan ve yaşanan günlerimiz. Anları biriktiren ve kayda geçen zaman kesitleri…

Alışkanlıklar, bazen hiç kullanılmamış damlaların tutunmasına fırsat vermeden kaldırıyor maziye. Öylesine hanesine yazılanlar öyle çok ve biricikler öyle az ki…

Geçenlerde söz verdiğim bir yere yetişmeye çabalarken fark ettim. Hız uğruna çıldıracak gibi olduğumuzdan birbirimizi ezer hâle gelmişiz. Zaman da hızlanıyor hâlbuki. Biz kaçıyoruz o kovalıyor. Bu kaçışlarda ise aceleden yanlışlıkla birine darp etmek, kabalık ya da suç sayılmıyor.

Dört bir yanı insan, bina, yol ve vasıtayla çevrili bir şehirdeyseniz, çok daha hızlı akıyor zaman ve çok daha öylesine yağıyor damlalar. Yavaşlatmamanın imkânı yok. Bir yerden bir yere yapılacak her sefer, binlerce manzaranın binlerce kez tecrübe edilmiş seyrinin bıkkınlığı ve bir an önce gidelim telaşıyla dolu.

Ama hıza sebep bıkkınlık değil. Şehirler hızlandıkça “acil”ler de artıyor. Dakikaları gözeterek hareket eden vasıtalar, taşıdıkları insanlara mola imkânı bırakmıyor. Bir yerden başka bir yere gitmek için ne kadar zaman harcayacağınız önceden tespit edilmiş. Olağanüstü bir durum olmadıkça özürler gecikmeleri affettirmiyor.

Şehir insanı sadece başkalarının gecikmelerine tahammülsüz değil, belki de herkesten önce kendi gecikmelerine tahammülsüz.

Bütün ihtiyaçlarını, her birinin kendi türüne uygun bir süpermarketten alabileceğini bildiğinden beri, zamana gecikmiş sayıyor kendini. Neye ve kime yetiştiğini bilmeksizin günlerini yeniliklere yetişmek için harcıyor. Ama yenilerin onu yorduğuna inanmadığı gibi, yenilenmeyenlere şüpheyle hatta hastalıklı gözüyle bakıyor. Buradaki “yenilik” unsuru, eskimemişleri çöpe attıran “moda” alışkanlıklara karşılık söylendi elbette.

Velhasıl damlalar, gözgözü görmeyecek kadar sık ve süratlice akıyor şehrin caddelerine, kırmızı ışıklarına, yaya geçitlerine, vasıtalarına ve denizine…

Damlaların yağış hızı zamandan çok düştüğü yerlerle ilgili. Herkes paniğe kapılmış ama bunun farkında değilse onlara ayak uydurmak tek seçeneğimiz oluyor.

Şehre nispet damlaların yavaşladığı yerler biliyorum. Kimi zaman saatlerce yürümek gerektiği hâlde bir otomobile binmek istemeyeceğiniz, ihtiyaçlarınızı bir köy bakkalından iki misline almaktan gocunmayacağınız, uzun ve gönüllü bekleyişlerle vakti öldürmek isteyip de başaramadığınız, dağ bayır gezip tüketemediğiniz zamana uzun okumalar eklediğiniz, sabah başka akşam başka bir gün yaşayabildiğiniz yerler…

Her günü sırılsıklam yaşamakla dolduruyor oralarda insanlar… Çünkü her gün toprağa değiyor ve her değişte yenileniyorlar… Gün geçmeden yenilenenlerin peşinden koşmaları gerekmiyor, her yeni içlerinde filizleniyor ve o yeniyle doyup öğreniyorlar. Kokular da toprak kadar zengin… Damıtılmamış ham kokularla güzelleşiyor günler, zira onlar olmayınca arayışa saplanıyor insan. Hakiki olanı tanımadığından…

Damlalar altında durmadan koşuyoruz işte. Bir koşmak bir dinlemek lazım ki ikisini de özlemeli. Bazı kötü günleri unutup güzelleri seçmeli… Biriktirmeyi başarabilenlerin ibriğinden elleri yıkamalı. Bereket dilemeli…

Nasılsa serde ıslanmak var...

Ve Tolstoy diyor ki; “Ölmek için doğmuştur ya insan; o yüzden her yağmur sonrası toprak kokusunu sever.”

Zira yağmuru da toprağı da kokusunu da severiz.

Yaz aylarına girerken şehirli ahali kısa tatiller için kendine toprağa yakın yerler seçmeli. Kalbe bir koşu molası, bir koku sefası, bir gönül dinlencesi için…

Ve tek çaremiz ıslanmaksa, ondan korkmamalı. Adamakıllı ıslanmalı ki yaşadığına inanmalı insan. Tek çaresi yaşamaktır da ondan…

Ve şöyle bir bayram duası: Allah kalan günlerimizi hayırlı, bereketli, kıymetli ve berhudar eylesin efendim.

Hayırlı bayramlar…