27 Haziran 2017

Bayramımız mübarek olsun. Tatil olmasın!

Ömrümüzden bir Ramazan ayının daha geçmiş olmasının üzüntüsü içerisindeyiz.

Bazıları için markete girer gibi girip, bir festivali sonlandırır gibi sonlandırılan bir dönem olarak yaşandı bu güzel günler.

Son birkaç senedir kapitalist mantığın Ramazan ayımıza musallat oluşu daha belirgin görünür oldu.

Oruç, yardımlaşma, ibadetler değil, İftar merkezli bir tüketim anlayışı ve sahura kadar sürebilen eğlencelerle dolu bir ay algısı işlendi.  Bireysel mütevazı iftar sofralarının yerine, prestijli kurumsal davetler öne çıktı. Oruç tutanların arasında alenen yemek-içmek, bireysel özgürlük ve eleştirisi kabullenilemez bir hak olarak tanıtıldı. Belki de böyle aşırılıklar yüzünden, Rabbimiz 6,3 lük bir uyarıyla salladı bizleri bu Ramazan.

Bütün bunlara rağmen uzun yaz günlerinde ihlasla oruç tutanlarda az değildi. Hatimler, salavatlar okundu bol bol. Kardeşlik iftarları vardı. Hatta sahur organizasyonları yapıldı. Ramazan umresinden dönenler, kutsal topraklarda biriktirdikleri maneviyatı ve neşeyi çevrelerine yaydılar. Camiler doluydu teravih için. Hatta itikâfa kalanlar biraz daha fazlaydı bu sene. Bana da Kadir Gecesinde itikâf niyetiyle dolu dolu bir gece yaşamak nasip oldu. Orada yaşlı amcalardan çok, genç kardeşleri görünce, misliyle moral buldum.

Belki de, ihlasla ibadetlerine sarılan bunca has kulun hürmetine, Allah serin ve güzel bir Ramazan yaşattı bizlere.

Ve şimdi yaşadığımız bayram sevinci de, kıymet bilen kaliteli kulların ve gerektiğinde zalime rest çeken adam gibi liderlerin sayesinde Allah'ın bize bir ikramıdır, bilelim!

Çünkü biz burada huzur ve güven içinde bir bayram geçirirken, Kudüs'te, Gazze'de, Suriye'de, Afrika'da, Afganistan'da, Arakan'da, Doğu Türkistan'da kardeşlerimiz, yapılan zulümlerle kan ağlamaya devam ediyor. Unutmayalım onları! Ve her ne kadar bayram olsa da, ümmetin acısını hissedip, içimizde bir buruklukta yaşamak zorundayız aslında…

Biz bunları düşünürken,  bayram algısının da kapitalist mantıkla hasarlandığını görüyor ve üzülüyoruz. Sıla-i rahim için büyük bir olanak sağlayan bayramlar, 3-5 günlük bir denize kaçma fırsatı olarak görülmeye başlandı. Tatil yerleri doldu taştı. Uzak mesafede olanları kınamıyorum ama bayramlaşmalar telefon konuşmalarına hatta mesajlaşmalara indirgendi. Bu süreçte yarım saatlik mesafede, köyde yaşayan teyzesini ziyarete gitmeyip telefonla bayramlaşan kişileri duyuyorum. Çok yazık ediyoruz kendimize… Akraba ziyaretinin rızıkta çokluk, ömürde bereket (Hadis-i şerif; İbn Mâce, Tirmizî, Hâkim)  olduğunu hatırlamakta yarar var. Ancak bunu yaparken de namahreme karşı, Allah'ımızın emrettiği sınırlara riayet etmek gerektiğini unutmayalım.

Yine bayramlarda ellerinde poşetle kapı kapı koşturan, birbirlerine “hangi kapıda, hangi ikram var” diye istihbarat sağlayan neşeli çocukları da göremiyoruz artık. Buda kentleşmenin mahallelere kıymasıyla ortaya çıkan acı bir kaybımızdır aslında. Betonların hışmına henüz uğramamış kenar mahallelerde bu güzellik devam etse de, bizim çocukluğumuzdaki gibi doğal ikramların yerini, adına şeker denen, bir nevi zehirli abur cuburlar almış durumda. Zaten çocuklarda doğal ikramlara pek tenezzül etmiyor artık...

Bazı kayıplara rağmen, çocukların da, büyüklerinde sevince boğulduğu, kalplerin yumuşayıp küskünlüklerin giderildiği güzel bir bayram daha yaşıyoruz.

Ve bizler rahat rahat ziyaretlerimizi yapıp, neşe içerisinde bayramlaşırken askerimiz, polisimiz, sağlıkçılarımız, demiryolcularımız, itfaiyecilerimiz gibi faal görevlerde çalışan vatandaşlarımız, sevdiklerinden ayrı olarak görevlerini sürdürmektedirler. Onların bayramını daha içten olmak üzere, tüm insanımızın ve ümmeti Muhammed'in mübarek Ramazan Bayramını kutluyorum.  

Allah, mazlumların zulümlerden kurtulduğu ve zalimlerin cezasını gördüğü bayram günlerini de görmeyi bizlere nasip etsin. Âmin.