11 Ağustos 2018

Bilgi ihtiyacı ile vebal arasında…

Hayatta öyle çok seçim var ki…

Önce durduğun yeri seçiyorsun. Benzer ve karşıtlarına göre pozisyon alıyorsun. Dost ve düşman karakteristiğine kafa yoruyorsun. Haklılık ve haksızlık durumlarında sesini ve duruşunu belirliyorsun. Her türlü imkân elinden alındığında imkân bulacağın güne kadar direnç ve sabır dozajını belirliyorsun.

Ve bu arada dünya durmadan değişiyor. Bugünkü endişeler dünle, dünküler bugünle aynı değil. Ve dün dediğin hangi dün? Kendine kıyas yapacak bir dün seçiyorsun her durum tespitinde.

Kıyas için bütün verileri zihninde aktif olarak gezdirmen mümkün değil. Merakını celbedenler için uzun ve derin okumalar yapmak, hızlanan dünya için konforlu bir tutum. Günlük akış içinde anlık cevaplara kavuşmak adına hızlı bilgi yüklemeleri yapıyorsun. 

Bilgiye hızla kavuşmak için ne olup bittiğini bilmen gerekiyor. (Mesela) Twitter'ın arama çubuğuna kendi gündemini yazıyorsun. Çünkü bilumum arama motorları son saniyelerdeki hareketliliğe göre güncellememiştir kendini. Haber sitelerinin tamamı kıyas yapacak kadar haberi görmemiştir. Ajanslar resmî açıklamaları beklediğinden kesinleşmeyen bilgileri kısıtlı aktarmıştır. Son saniyeye kadar “kim, ne demiş” merakına cevap olacak verilerin dökümü ancak sosyal medyada çıkıyor karşına. İvedi olarak asıl haberi dedikodulardan, asparagaslardan, kıymık ve çentiklerden mümkün mertebe ayırıp sahih birkaç cümle peşine düşüyorsun. Zira herkesin her söylediğine ihtiyaç duymuyorsun. Doğruluğuna, vicdanlılığına inandıklarınla rotanı belirliyorsun.

Sonra gerçek dünyaya geri dönüp konuşabildiğin birkaç gerçek insanla istişare ediyorsun. Düşündüğünün aksine zıt çıkarımlarla karşılaşıyorsun. Aynı manzaraya, benzer zaviyelerden bakmışken iddialı zıtlıkların nasıl oluşabildiğine hayret ediyorsun. Ama gerçek kişi güvenilir bir seçim ise, bir de oradan bakmayı deniyorsun. Dikkatten kaçanların ya da diğer bakışın dikkatinden kaçanların müzakeresini yapıyorsun. Belki biraz daha gerçeğe yaklaşıyorsun.

Resmî açıklamalar yapılıyor. Vukuatlar rakamlı veriler eşliğinde aydınlatılıyor. Yöneticilerin, toplumların nabzını aynı seviyede tutmak kaygısının iyileştirme niyetli söylemleri elbette rahatlatıcı. Ama işin aslını bilmek isteyenler ve tutarlı tahminler için zihin mesaisi başlıyor böylece. Zaman zaman küçük kitlelerle bile paylaşmanın fitne üreteceği tespitleri kendine saklıyorsun. Gerçek arayışının küçümsendiği bir medya algısı pompalanırken, bütün bu satır arası okumalar “paranoyak aktivite” olarak yorumlanabiliyor üstelik.

Dünyanın gündem yoğunluğunda yukarıdaki akışın kıyısından köşesinden bir parçası olmak bile bir sorumluluk paylaşımı olarak yorumlanmalı.

Dünya değişirken bugünkü seçimler bir on ya da yirmi yıl önceki gibi değil. Vatanını seçiyorsun. Yıkıcılardan, yaralayıcılardan yana olup olmamayı seçiyorsun. Öyle yapıyorsun çünkü bölücülere ve bölücülüğe giden yollar çok. Birleştiren, bütünleştiren, çatı ve bayrak olabilen bir iki yolu, siste, pusta, kaygan zeminde zar zor seçiyorsun.

Dünya ajanslarına düşen haberlerin gerçeği “algılatma” dayatmaları sisli ve puslu bir kaygan zemin. Ama şahitli veriler biraz olsun gerçeğe yaklaştırıyor. Sosyal medya, ulusal medyanın küçümsediği türden bir dedikodu havzası olmaya yatkınsa da şahitlikleri daha ikna edici. Gerçek ve tüzel hesaplardan paylaşılanlar dikkatlice yorumlandığında doğruya yaklaşmak birçok mecraya nazaran daha mümkün.

Böyle bir bilgi havzasından alış veriş yapmak, sosyal medyada bir paylaşım noktası olarak varlık göstermeyi gerektiriyor.  Bunun için “gerçek” bir hesapla mecraya giriyorsun. Peşisıra yeni bir “duruş” sorgulaması başlıyor. Sosyal medyayı bilgi alış verişi için ihtiyaç olarak görmek, bir duruş sorumluluğu getiriyor. Ama bunu unutarak ya da hiç dikkate almayarak hayatının her kımıltısını paylaşmak, kişiyi bu maksattan uzaklaştırıp psikolojik bir sapmaya sürükleyebiliyor hatta gerçeklik algısını yok ediyor.

Tamamen insani olan haber alma ihtiyacı için varlık gösterirken iğdiş edilmiş bir görünürlük tartışmasına malzeme olmak, modernize edilmiş bir utancın da parçası olmak gibi. Oran, orantı, dozaj ve yaklaşım çok önemli.

Görünürlük miktarı yalnızca ilgili kişiyi bağlıyormuş gibi görünebilir ama herkesin kendi sınırlarını kendisinin seçmesi, umursamazlık sapmasına kurban gittiğinde kendini aşan manzaralarla başkalarını “rahatsız” etmesi anlamına gelir.

Diğer taraftan;

Başkasının kelimelerini/görsellerini “kabul” hükmüyde paylaşmak, onlara kayıtsız şartsız kefil olmak demek. Güvenilirliliğin bile göreceli olduğu bir ortamda bunun vebali daha ağır. Kendine ve topluma genel hak ve hukuk çerçevesinde saygısı olduğu iddiası taşıyanların hem kendi gerçekliğinin ifade biçimini hem de temsil sorumluluğunu sık sık hatırlaması ve kendini sorguya çekmesi gerekiyor.

Sanal dünyanın sosyal mecraları, dünya üstünde olup biteni dert edinen için artık vazgeçilmez. Sanal kalabalığın bu ihtiyaç üzerine sık sık düşünmesi dileğiyle…