Bilgiyi satıyor ama kendi kullanamıyor
Yıllar önceydi. 1979 yılı. Aksaray Kılıçarslan Ortaokulu 3.sınıfta okuyorum. Dönemin ilk dersi İngilizceydi . Derse girecek hocamızla ilk defa tanışıyoruz. Kapı açıldı ve içeriye uzun boylu biri girdi. Boyu 2 metreye yakındı. Evet, o kadar uzun boyluydu ki sınıfın giriş kapısına girerken bile boynunu eğerek girmişti. Biz çok şaşırmıştık. Hafif bir kıkırdama, tek tük gülme sesleri geldi. Sonra Rahmetli Erol Erdem Hocamız sınıfın ortasına geldi ve gülerek: “ Haydi, çocuklar kasmayın kendinizi. Gülün istediğiniz kadar. Bak ben de gülüyorum kendime. Bu kadar boy olur mu ya? Ne kadar uzunum değil mi? Boyum 1.95. “ Rahmetli Erol Hocamız hem konuşuyor hem de tatlı sesiyle kesik kesik gülüyordu. Tabi hocamız güler de biz durur muyuz, bizde başladık gülmeye. Bu gülme faslı üç dört dakika sürdü ve bitti. Rahatlamıştık. Artık derse geçebilirdik. Evet, tüm sınıf Erol Hocamızı sevmiştik. O yıl İngilizce dersi bizim için en güzel derslerden biri oldu. Kelime ezberler, metinleri düzgün okumak için birbirimizle yarışırdık. Erol Hocamız, insanları severdi. Sevgi dolu bir yapısı vardı. Kimseyi kırmadığını biliyorum.
Peki, kimdi
Erol Hocamız? Nasıl biriydi? Erol Hocamızı tanırdım. Annesi ile beraber
yaşardı. Ağabeyimin en iyi arkadaşı hem de özel İngilizce hocasıydı. Çok
bilgili ve kendini yetiştiren biriydi. Düşünün… O zamanlar bilgisayar yok, cep telefonu yok.
Bırakın cep telefonunu doğru dürüst telefon görüşmesi bile yapılamıyor. Eve
telefon almak için en az iki üç yıl bekliyordunuz. Ama O yabancı dergileri
okuyup bize anlatırdı: “ Çocuklar
ileride iletişim çok kolaylaşacak. Bilgiye ulaşım çok kolaylaşacak. Artık
mektubu telefon gibi bir makineye vereceksiniz anında karşıya gidecek ve
okuyacak. Sizde cevabını hemen alabileceksiniz, bunun adına da Faks denecek, “ derdi.
Biz tabi ortaokul çocuğuyuz ne anlarız fakstan.
O yıllarda Computerden bahsederdi. Bilginin kayıt edildiği, koca bir
kütüphaneyi bir makinenin içine konulabileceğini anlatırdı. Kompüter diye
söylerdi. Sonradan bilgisayar oldu biliyorsunuz.
Bir gün din
dersi hocamız Ali Öztürk Bey, rahatsızlanınca derse Erol Hocamız geldi. Tabi
bizde bir sevinç ki sormayın. Yüzümüz hemen gülmüştü. Öyle ya neşeli ve hareketli
bir ders bizi bekliyordu.
Merhum Erol
Erdem’in 1979 yılında anlattığı ders bakın bugün bile aklımda. İşte ilk girdiği
din dersi ve anlattıkları: “ Çocuklar biliyor musunuz, yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de
Allah birçok kere hep şu ayeti söyler. Aklınızı kullanın, aklınızı kullanmıyor
musunuz? Hala aklınızı kullanmayacak mısınız? Onlar ki akıllarını kullanırlar…
gibi tam 800’den fazla yerde “aklımızı kullanmamız yönünde bizi uyarır. Allah
bizlerin önce akıl sahibi olmamızı sonra da aklımızı kullanmamızı istiyor.
Düşünün arkadaşlar, fırına gidiyorsunuz ekmek almaya ekmek alıp yiyorsunuz ama
fırıncı ekmek satmasına rağmen ekmekten yiyemiyor. Ne kadar garip olur değil
mi? Ya da bir eczacı kendisi ilaç satıyor. Hastalandığında doktorun verdiği
ilaçları almıyor, kullanmıyor. Ne kadar garip olurdu. İşte, ileride sizler göreceksiniz bilgi çok
gelişecek. Bilgiye ulaşım çok kolaylaşacak. Computerler çıkacak. Evlerde
kullanılan telefonlarımız görüntülü olacak. Artık telefonlarımızı arabamızda,
cebimizde taşıyacağız. Ama şunu unutmayın çocuklar bilim ve teknoloji çok
gelişecek fakat Kuran’daki ayetler boşuna değildir. Aklınızı kullanmazsanız, Computurü (bilgisayarı) satan satıcının
durumundan ne farkınız olur. O da satıyor ama kullanmıyor. İleride bilgi satılacak, bilgiden para
kazanılacak ama maalesef insanlar bilgiden yararlanmak için değil bilgiyi
sadece para kazanmak için kullanacaklar. Düşünün belki ileride sabah evden çıkacaksınız
akşama eve nasıl döneceğinizi birine soracaksınız. O bilgiyi de parayla size
satacaklar. Çünkü o kadar aklımızı az kullanacağız ki bu cihazlar bizi esir
alacak. Cihazın kendisine bağımlı yaşayan insan olup çıkacağız. Size bilgiyi
satan da kendi evine gitmek için başka birine para verecek ki o da evin adresi
nasıldı, bulabilsin… Hatta belediyeler böyle panolar asacak ki size gideceğiniz
yeri gösterecekler. İleri de belki ona da para isteyecekler. “
Evet, Erol
Hocamız anlatıyordu ama biz yine içimizden gülüyorduk.
Nasıl ya,
kendi kaldığımız evin adresini mi unutacağız, hadi canım. Ya da nasıl ya ev
telefonu cepte taşınır mı? Yok artık! Bilgi sahibi olan insan bilgiyi niye
kullanmasın ki?
Ve dükkânımıza
geldiği bir gün bu soruyu kendisine sordum: “ Hocam, insanlar bilgi sahibi ise
niye kullanmasınlar ki. Bilgi hazine değil midir? “
Erol Hocam,
bu soruyu beğendi ve ciddileşerek ayağa kalktı ve şöyle dedi: “ Bak Fahri, Allah
niye Kuran-ı Kerim’de, kitap yüklü eşekler diyor? Kime diyor bunu, bilgisi
olduğu halde onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin
durumu gibidir. (Cuma suresi 5.ayet). İnsanlar da öğünmek için kitap alır,
kütüphanesini zenginleştirir. Ama okumaz. Okusa bile anlamaz. Çünkü onu
kullanmak için değil nefsi için, egosunu tatmin için okumuştur. Allah bizden
böyle bir bilgi sahibi olmamızı istemiyor. Bizden bilgiyi alarak kullanmamızı
istiyor. Yine lütfen Kur’an’ı iyi oku
Fahri. Bak ne diyor : “Onların misali, bir ateş yakan insan gibidir. Ateş tam
etrafını aydınlattığında Allah ışıklarını yok eder de onları karanlık içinde,
hiçbir şeyi görmez bir halde bırakıverir.”(Bakara 17.ayet) Yani bilgiyi görüyorlar, biliyorlar ama
uygulamıyorlar. Kullanılmayan eşya nasıl zamanla paslanırsa, aklımızı da
kullanmazsak zamanla körelir nefis ve şeytanın emrine girer. Zaman gelecek
ileride kafadan, ezbere hesap yapmak yerine sınıflara hesap makineleri girecek.
“ Ben bu arada söze girdim, hocam kocaman Facıt hesap makinesini sınıfa mı götüreceğiz
yani ?”
Erol Hocamız
güldü ve” Yok yok dedi. Merak etme, hesap makineleri o kadar küçülecek ki saatinde
bile hesap makinesi olacak. Firavunun en büyük kötülüğü, halkını bilgiden hep
uzak tuttu. Tuttuğu gibi kullandırmadı da. Hep hazır verdi. Hâlbuki Karun da,
Firavun da çok bilgiliydi. Ama bilgilerini kendi egoları için kullandılar. “
Evet, bu
konuşmalar 1979 yılında geçmişti. Yıl şimdi 2017, sizce Erol Hocamız haklı
çıktı mı? Nur içinde yatsın…
Kısaca: Bilgiyi bilmek başka onu
kullanmak daha başkadır. En büyük meziyet bilgiyi kullanmaktır. Bilgiyi satmak
için değil, önce kendimiz için kullanmalı, hayatımıza uygulamalıyız.
“Geceyle
gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak
yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları
evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.”(Casiye
suresi 5.ayet)
“Yine şöyle
derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateşte ilerden
olmazdık.” (Mülk Suresi 10.ayet)
“Andolsun,
size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ
aklınızı kullanmayacak mısınız?(Enbiya 10.ayet)