Bir karşılaşma: Filistinli Hadeel Asfour

Coğrafya kader midir değil midir tartışıladursun, olan bitenin kaderden olduğuna iman etmişler için kör göze parmak kabilinden bir ifade. Bu tespiti âdeta bir ilke vuruculuğuyla ortaya koyan Tanpınar’ın ifadesinde ise mana şöyle bütünleniyor:

“Coğrafya bir kaderdir. Bu demektir ki bunun gereklerini kabul etmek, ona ayak uydurmak şartıyla onunla iyi kötü uzlaşılabilir. Fakat bu şartları büsbütün unutanlar için perişanlık mukadderdir.”

Burada teslimiyet manası seziliyor şüphesiz. Ancak “kadercilik” kavramına yüklenen, dimağı tembelleştirip, olan bitene yaslanıp idameden vazgeçmek manası gibi değil. Gerçekçi bir teslimiyet… Olan biteni kabul edip yoluna devam et, reddiye yalnızca perişanlıktır.

Yakın tarihimizin toplum manzaralarına nüfuz eden perişanlıktan anladığımız o ki dayanaksız reddiyeler, geçmişle ve coğrafyamızın hakikatleriyle olan uzlaşmazlıklar yanımıza kâr kalmadı. Coğrafyanın fiziki, demografik ve kültürel tabiatını kabullenip, maruz kaldığı yahut onu parlatan her şeyin farkına varmak, idrak etmek ve bütün bunları inkâra düşmeden ilerlemekten başka yol yok.

Maneviyatı, maddiyatın üstünde görenler içinse, kaderimiz olan coğrafya Allah’In bize en kutlu hediyesi. İslam’ın kökleriyle yan yana ve iç içe olmak, mübarek beldeleri solumak bir ayrıcalık. Yani kaderimizden razıyız.

Yüzlerimiz doğduğumuz toprakların izlerini taşır. Coğrafyasıyla barışık olanların birbirine fazladan muhabbet duymasının bir sebebi de yüzlerine sinen aidiyetleri, coğrafyaları.

WhatsApp Image 2023-12-29 at 11.25.14.jpeg

Bütün bunları art arda düşündürten özel bir karşılaşmadan bahsetmek istiyorum size.

Filistinli yazar Hadeel Asfour’la karşılaşmamızdan…

Onun da kimliğinde yazılandan daha keskin olan, o kutlu beldenin sesine sinen muhabbet çağrışımları ve ait olduğu coğrafyanın yüzünde beliren aksiydi.

Eyüpsultan’da vazifeli olduğumuz Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği’nin idare binasında karşılaştık. Bir karşılaşma, çünkü öylesine bir günde farklı amaçlarla aynı mekândaydık.

Derneğin Genel Müdürü Kamil Çakır’ın kızı Semagül Çakır’ın davetiyle Genel Başkan Ekrem Erdem’le söyleşi yapmak için gelmişti Hadeel Asfour.

Derneğin çalışmalarına bir münevver merakıyla eğildi Hadeel, Türk halkının Filistin duyarlılığının sebeplerini irdeledi. İslam kardeşliği Filistin ve Kudüs hassasiyetimizi izaha yetebilmeliyken İslam âleminin ahvali sebebiyle yetmiyordu.

Oysa Filistin halkına, Gazze’ye ve Kudüs’e duyduğumuz yakınlık, merhamet ve hassasiyet bize de yetmiyor dedim ona. Çünkü memleketin bütünü bunda uzlaşmış değil, kutuplaşmış durumda… Keşke elimizden fazlası gelse dedim bu yüzden. Keşke orada, kardeşlerimizin olabilseydik…

Münevver merakını doyururken hayret devşiren Hadeel, bir zamandır İstanbul’da yaşadığını iyi ki de bu seçimi yaptığını söyledi. Biz burada kardeşçe yaşayabiliyoruz dedi. Sonra, bir gün savaş bitse Filistin’e gelir misiniz? dedi. Bu benim tercihimin ötesinde bir iş artık, keşke dedim, keşke gidebilsem.

İnşallah dedik karşılıklı.

Sonra hikâyesini merak ettim Hadeel’in. Coğrafya da bir hikâyedir elbet, o hikâye de yüzümüze siner. O coğrafyanın yazan kalemi olmak nasıl iştir; ben de onu merak ettim.

Onun kaleminden birkaç cümleyi buraya alıntılamak istiyorum:

“Filistinli bir kadın olarak çocukluğumdan beri edebiyata derin bir sevgiyle bağlıyım. Irkçı işgalin baskıcı zorlukları arasında büyüdüm, günlük yaşamım silahlar, askerler, bombalar, tanklar ve kontrol noktaları ile doluydu. İçimde söylenmemiş birçok şeyin duyulmak için ısrar ettiğini hissettim. Farklı ifade biçimlerine, sanata, şiire, kelimelere ve gizli anlamlarımızın duyulmasına yardımcı olan her türlü ifade biçimine karşı her zaman bir çekicilik hissettim. Bunun ister istemez eğitim sürecimdeki pek çok tercihimi etkilediğime inanıyorum. Özellikle lisans eğitimim için uzmanlık alanımı belirlerken önemli bir etkisi oldu.

2015 yılında Birzeit Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum. Ayrıca Çeviri ve İşletme Yönetimi alanlarında yandal yaptıktan sonra, edebiyatın, söylenmemişleri ifade edebileceğim bir sığınak olduğunu fark ettim.”

Filistin’deki özel ve devlet okullarında İngilizce öğretmenliği yapmıştı Hadeel. Öğrencilerine Filistinli şair ve yazarları okutabilmek için okuma kulüpleri kurmuş. Bunun yanında sosyal etkinlikler düzenlemiş. Genç nesilleri şuurlandırmayı ve farkındalıklarını yükseltmeyi amaç edinmiş. Bütün bunlar olurken evlenmiş, anne olmuş. Kızları Mariam ve Sara ile mutlulukları katlanmış.

Hadeel’in eşi ve çocuklarıyla iki buçuk yıl önce İstanbul’a gelmiş. Ve Hadeel’in cümleleri:

“Ezanın çağrısını duyabilecek olmamız, kızlarımızı İslam kültürüyle büyütebilmemiz ülke seçimimizde önemli sebeplerdi. İstanbul, sadece bir ikamet yeri olmanın ötesinde bizim için kişisel bağlantılar, ilişkiler ve derin duygularla iç içe geçmiş bir yer hâline geldi. İstanbul'daki camilerle olan bağım ve dostluklarım derin bir bağlılığı yansıtıyor. Ayrıca, muhafazakâr Türk kişiliğini keşfederken onu özel ve diğerlerinden farklı buluyorum.

Günümüzde Türkiye'nin karşılaştığı zorlukla şahitlik ederken, özellikle Türk halkının Filistin'de olanlara dair tutumunu gözlemledikten sonra, kendimi ulusun canlı bir parçası olarak hissediyorum. Ayrıca, Türk halkının düşüncelerini ve tutumlarını farklı yollarla ifade etmelerini takdir ediyorum. Arkadaşımı ziyaret ettiğimde, karpuz rozeti taktığını görüyorum, kızımın anaokuluna gittiğimde öğretmenlerinin Filistin bayrağı rozeti, portakal, zeytin, kufiyyeh gibi Filistin sembollerini kullandığını görüyorum. Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği’ni ziyaret ettiğimde, tüm çalışmalarının şu anda sadece Filistin için olduğunu söyleyen insanlarla karşılaşıyorum. Gerçekten de Türk-Filistin ilişkisi düşündüğümden çok daha derin.”

Hadeel sıkı çalışıyor. Hâlen İngiltere'deki Liverpool John Moores Üniversitesi'nde “Eğitimde Liderlik” alanında yüksek lisans programına devam ediyor. “Eğitimi bilimsel yollarla uygulamanın tutkunu biriyim” diyor. Eğitim ve edebiyat üzerine araştırmalarını sürdürüyor. Bu alanları anlayarak katkıda bulunma hedefinde. Türkiye’deki sürecini “Türk deneyimi” olarak tanımlayan sevgili Hadeel, zenginleşmeye devam ediyor.

Kabul edilmeli ki bizim coğrafyamızda satırlara sığamayan çokça ömür var. Hadeel’inki de bunlardan biri. Çünkü ömrünü güzellik ve iyilikle dolduranlardan. Yani daha konuşacak çok şey var…

Ömür deyince yine Gazze gölgeledi bakışlarımızı. Bir satırı doldurmayacak ömürler süren Filistinli çocuklar coğrafyamızın en kıdemli ağıtları… Filistin de bizdir, bizdendir dedim Hadeel’e; biz de onlardanız. Merak ve hayretle harmanlanmış Filistin yüzü aydınlandı birden. Evet, daha konuşacak çok şey vardı… İnşallah dedik karşılıklı.

Hadel Asfour’la karşılaşmamızı güzel hatıralarımız arasına kaydettik. Bu sayede Filistin’e yakın hissettik. Sanki keşkelerimizden biri gerçekleşmiş gibi.

Vesile olan, tercümanlık becerisini ve samimi emeklerini esirgemeyen sevgili Semagül Çakır’a gönülden müteşekkirim.