Bir karşılaşma: Filistinli Hadeel Asfour
Coğrafya kader midir değil midir tartışıladursun, olan bitenin kaderden olduğuna iman etmişler için kör göze parmak kabilinden bir ifade. Bu tespiti âdeta bir ilke vuruculuğuyla ortaya koyan Tanpınar’ın ifadesinde ise mana şöyle bütünleniyor:
“Coğrafya bir kaderdir. Bu demektir ki bunun gereklerini
kabul etmek, ona ayak uydurmak şartıyla onunla iyi kötü uzlaşılabilir. Fakat bu
şartları büsbütün unutanlar için perişanlık mukadderdir.”
Burada teslimiyet manası seziliyor şüphesiz. Ancak
“kadercilik” kavramına yüklenen, dimağı tembelleştirip, olan bitene yaslanıp
idameden vazgeçmek manası gibi değil. Gerçekçi bir teslimiyet… Olan biteni
kabul edip yoluna devam et, reddiye yalnızca perişanlıktır.
Yakın tarihimizin toplum manzaralarına nüfuz eden
perişanlıktan anladığımız o ki dayanaksız reddiyeler, geçmişle ve coğrafyamızın
hakikatleriyle olan uzlaşmazlıklar yanımıza kâr kalmadı. Coğrafyanın fiziki,
demografik ve kültürel tabiatını kabullenip, maruz kaldığı yahut onu parlatan
her şeyin farkına varmak, idrak etmek ve bütün bunları inkâra düşmeden
ilerlemekten başka yol yok.
Maneviyatı, maddiyatın üstünde görenler içinse, kaderimiz
olan coğrafya Allah’In bize en kutlu hediyesi. İslam’ın kökleriyle yan yana ve
iç içe olmak, mübarek beldeleri solumak bir ayrıcalık. Yani kaderimizden
razıyız.
Yüzlerimiz doğduğumuz toprakların izlerini taşır. Coğrafyasıyla
barışık olanların birbirine fazladan muhabbet duymasının bir sebebi de
yüzlerine sinen aidiyetleri, coğrafyaları.
Bütün bunları art arda düşündürten özel bir karşılaşmadan
bahsetmek istiyorum size.
Filistinli yazar Hadeel Asfour’la karşılaşmamızdan…
Onun da kimliğinde yazılandan daha keskin olan, o kutlu
beldenin sesine sinen muhabbet çağrışımları ve ait olduğu coğrafyanın yüzünde
beliren aksiydi.
Eyüpsultan’da vazifeli olduğumuz Türkiye Dil ve Edebiyat
Derneği’nin idare binasında karşılaştık. Bir karşılaşma, çünkü öylesine bir
günde farklı amaçlarla aynı mekândaydık.
Derneğin Genel Müdürü Kamil Çakır’ın kızı Semagül Çakır’ın
davetiyle Genel Başkan Ekrem Erdem’le söyleşi yapmak için gelmişti Hadeel
Asfour.
Derneğin çalışmalarına bir münevver merakıyla eğildi Hadeel,
Türk halkının Filistin duyarlılığının sebeplerini irdeledi. İslam kardeşliği
Filistin ve Kudüs hassasiyetimizi izaha yetebilmeliyken İslam âleminin ahvali
sebebiyle yetmiyordu.
Oysa Filistin halkına, Gazze’ye ve Kudüs’e duyduğumuz
yakınlık, merhamet ve hassasiyet bize de yetmiyor dedim ona. Çünkü memleketin
bütünü bunda uzlaşmış değil, kutuplaşmış durumda… Keşke elimizden fazlası gelse
dedim bu yüzden. Keşke orada, kardeşlerimizin olabilseydik…
Münevver merakını doyururken hayret devşiren Hadeel, bir
zamandır İstanbul’da yaşadığını iyi ki de bu seçimi yaptığını söyledi. Biz burada
kardeşçe yaşayabiliyoruz dedi. Sonra, bir gün savaş bitse Filistin’e gelir
misiniz? dedi. Bu benim tercihimin ötesinde bir iş artık, keşke dedim, keşke
gidebilsem.
İnşallah dedik karşılıklı.
Sonra hikâyesini merak ettim Hadeel’in. Coğrafya da bir hikâyedir
elbet, o hikâye de yüzümüze siner. O coğrafyanın yazan kalemi olmak nasıl
iştir; ben de onu merak ettim.
Onun kaleminden birkaç cümleyi buraya alıntılamak istiyorum:
“Filistinli bir kadın olarak çocukluğumdan beri edebiyata
derin bir sevgiyle bağlıyım. Irkçı işgalin baskıcı zorlukları arasında büyüdüm,
günlük yaşamım silahlar, askerler, bombalar, tanklar ve kontrol noktaları ile
doluydu. İçimde söylenmemiş birçok şeyin duyulmak için ısrar ettiğini
hissettim. Farklı ifade biçimlerine, sanata, şiire, kelimelere ve gizli
anlamlarımızın duyulmasına yardımcı olan her türlü ifade biçimine karşı her
zaman bir çekicilik hissettim. Bunun ister istemez eğitim sürecimdeki pek çok
tercihimi etkilediğime inanıyorum. Özellikle lisans eğitimim için uzmanlık alanımı
belirlerken önemli bir etkisi oldu.
2015 yılında Birzeit Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı
bölümünden mezun oldum. Ayrıca Çeviri ve İşletme Yönetimi alanlarında yandal
yaptıktan sonra, edebiyatın, söylenmemişleri ifade edebileceğim bir sığınak
olduğunu fark ettim.”
Filistin’deki özel ve devlet okullarında İngilizce
öğretmenliği yapmıştı Hadeel. Öğrencilerine Filistinli şair ve yazarları
okutabilmek için okuma kulüpleri kurmuş. Bunun yanında sosyal etkinlikler
düzenlemiş. Genç nesilleri şuurlandırmayı ve farkındalıklarını yükseltmeyi amaç
edinmiş. Bütün bunlar olurken evlenmiş, anne olmuş. Kızları Mariam ve Sara ile
mutlulukları katlanmış.
Hadeel’in eşi ve çocuklarıyla iki buçuk yıl önce İstanbul’a
gelmiş. Ve Hadeel’in cümleleri:
“Ezanın çağrısını duyabilecek olmamız, kızlarımızı İslam
kültürüyle büyütebilmemiz ülke seçimimizde önemli sebeplerdi. İstanbul, sadece
bir ikamet yeri olmanın ötesinde bizim için kişisel bağlantılar, ilişkiler ve
derin duygularla iç içe geçmiş bir yer hâline geldi. İstanbul'daki camilerle
olan bağım ve dostluklarım derin bir bağlılığı yansıtıyor. Ayrıca, muhafazakâr
Türk kişiliğini keşfederken onu özel ve diğerlerinden farklı buluyorum.
Günümüzde Türkiye'nin karşılaştığı zorlukla şahitlik
ederken, özellikle Türk halkının Filistin'de olanlara dair tutumunu
gözlemledikten sonra, kendimi ulusun canlı bir parçası olarak hissediyorum.
Ayrıca, Türk halkının düşüncelerini ve tutumlarını farklı yollarla ifade
etmelerini takdir ediyorum. Arkadaşımı ziyaret ettiğimde, karpuz rozeti taktığını
görüyorum, kızımın anaokuluna gittiğimde öğretmenlerinin Filistin bayrağı
rozeti, portakal, zeytin, kufiyyeh gibi Filistin sembollerini kullandığını
görüyorum. Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği’ni ziyaret ettiğimde, tüm
çalışmalarının şu anda sadece Filistin için olduğunu söyleyen insanlarla
karşılaşıyorum. Gerçekten de Türk-Filistin ilişkisi düşündüğümden çok daha
derin.”
Hadeel sıkı çalışıyor. Hâlen İngiltere'deki Liverpool John
Moores Üniversitesi'nde “Eğitimde Liderlik” alanında yüksek lisans programına
devam ediyor. “Eğitimi bilimsel yollarla uygulamanın tutkunu biriyim” diyor.
Eğitim ve edebiyat üzerine araştırmalarını sürdürüyor. Bu alanları anlayarak
katkıda bulunma hedefinde. Türkiye’deki sürecini “Türk deneyimi” olarak
tanımlayan sevgili Hadeel, zenginleşmeye devam ediyor.
Kabul edilmeli ki bizim coğrafyamızda satırlara sığamayan
çokça ömür var. Hadeel’inki de bunlardan biri. Çünkü ömrünü güzellik ve
iyilikle dolduranlardan. Yani daha konuşacak çok şey var…
Ömür deyince yine Gazze gölgeledi bakışlarımızı. Bir satırı
doldurmayacak ömürler süren Filistinli çocuklar coğrafyamızın en kıdemli
ağıtları… Filistin de bizdir, bizdendir dedim Hadeel’e; biz de onlardanız.
Merak ve hayretle harmanlanmış Filistin yüzü aydınlandı birden. Evet, daha
konuşacak çok şey vardı… İnşallah dedik karşılıklı.
Hadel Asfour’la karşılaşmamızı güzel hatıralarımız arasına
kaydettik. Bu sayede Filistin’e yakın hissettik. Sanki keşkelerimizden biri
gerçekleşmiş gibi.
Vesile olan, tercümanlık becerisini ve samimi emeklerini
esirgemeyen sevgili Semagül Çakır’a gönülden müteşekkirim.