Bir Kendilik Güncesi
Mavi Gök Yağız Yer
İnsanın kendinin
ötesi neresidir? Kendimizi ötesinde bulup manayı sezdiğimiz o yer kendilik
vatanımız. Kendimiz dediğimiz bir medeniyet ortamında Hacı Bayram Veli’nin Çalabım bir şâr
yaratmış iki cihân âresinde Bakıcak dîdâr görinür ol şârın kenâresinde Nâgehân
ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm Ben dahi bile yapıldım taş u toprak
arasında dediği bizim dahi yapıldığımız
taş ve toprak arasında kendimizi bulup kendilik medeniyetimizi kurduğumuz o
yer. Bir al bayrağın mavi göğünde süzüldüğü ve yağız yerinde yasemin kokan bir
ülkünün dolaştığı o yer aranmakla bulunmuyor ama el hak umut etmeyene de
gelmiyor. Ben bir hale düştüm beni anlayın yaran dahi denilemiyor. İnsan kendi
içinde bulamadığını hangi taklidin gölgesinde keşf edebilir. Temessül
etmediğimiz neye dairiz? İnsanın kendinin ötesinde bir ayine duruyor. Orada
adeta kendisini gösteren bir zaman ve mekân canlanıyor. Bir toplumla orada hem
hal olup, bir devletin orada vatandaşı oluyor ve nihayet bir şehrin ahalisi
oluyoruz.
Ötenin yeri neresidir? Bir ütopya mı yoksa bir distopya
mıdır? Hermann Hesse Bozkırkurdu’nda “Ah
Harry, evimize varmamız için pek çok pislik ve saçmalık içinden bata çıka
yürümemiz gerekiyor! Üstelik bize yol gösterecek kimsemiz de yok, tek
kılavuzumuz yüreğimizdeki özlemdir”, dediği o yer bizim ötemizde ama
içimizdeki bize kendimizi fark ettiren, varlığımızı hissettiren, vatan kokusunu
burnumuza taşıyan o efsunlu hal nerede alınır satılır. Elon Musk bunu
pazarlıyor mudur? Aramak ve bulmakla mesul müyüz yoksa bu bir fantezi midir?
Samimi ve sahici olduğumuz o yer vazgeçişlerin başlayıp tüm sessiz kalışların
ötesinde gerçekliğe vuslatımızı hissettiren o mavi gök yağız yer. İşte
neredeyse ora biz aslında oyuz. Özlemimiz ve umudumuz hariç bizim kendimizi
kendimize öğreteceğimiz bir yol var mıdır? Sartre varoluş özden öncedir dediği
yerde haksız mıydı? Bilmek bizi olmak haline geçiriyor mu? Yahut en dahi
akılların, en mukaddes niyetlerin bize ulaştırdığı o felsefi ya da dini
çerçeveler bize samimi ve sahici bir idrak ile birlikte manayı sezmeyi ve
kendiliğimizin ötesindeki yahut içinde meknuz o yeri gösteriyor mu?
Yasak elmayı sevmek, Kızıldeniz’de yol aramak yahut
çöllerden anlam devşirip, mağaralardan ışık taşımak bizi kendimizin ötesindeki
o hale taşırken öz ve görünen üzerinden kendiliğimizi düşünmeyi öğrendik mi?
Bizde görünen varoluşun sorumluluğunu üstlenip öz diye kabul ettiğimiz o her ne
ise onun haline geçmek için eyleme geçiyor muyuz? Kaç düşünce erbaininden yenik
çıktığımız bu hayatta vuslatın bizi taşıyacağı o manayı ve onun varlığına dair
buruk umudu kaçımız yaşayıp bu fanilikten göçüyoruz. Bilmek, öğrenmek, okumak
hepsi bir usul ile maksada muvafık bir hali sağlayıp bizi kendimizin ötesindeki
o huzurlu vahada simyacı ile buluşturuyor mu ve biz hal imiş diyerek mest bir
halde yorgun ve müteessir olanın ötesine bakmaya cesaret edip kendimizi
hissedebiliyor muyuz?
Sadi Şirazi “Merhametli
yolcular konak yerlerine vardıklarında, geride kalan dostları gelmedikçe
uyumazlar. Diken taşıyan kişinin eşeği çamura saplandığı zaman padişahların
gönlü bundan muzdarip olur.”, diyerek aslında umarsız ve umursamaz
göründüğümüz anların bizim için en muzdarip vakitler olabileceğini anlamanın
yolunun kendisinin ötesinde olana bakmak olduğunu hatırlatır bu sözler. Kendi
yurdunda yabancı düşmüş, dilinden anlayanı olmayan, gurbette yalnız kalmış ve
mavi gök-yağız yer arasında buz dağlarına çarpa çarpa gitmenin bedelini
ödemeden hayatın bir patika yahut iki yanı ağaçlı bir engin yol vermeyeceğini
anladıkça insan kendi içinde saklandığı o yerden çıkmaya doğru yöneliyor.
Tanınmak, bilinmek, alkış almak, ödüllendirilmek gibi tüm ağulu
şaklabanlıkların sosyal medya dublörlüklerinin yozlaşmaktan öte yabancılaşarak
kendimize daha çok battığımız o yerde ancak bize gerçek ve müşfik bir el
uzandığı vakit soluğun ve havanın manasını sezmeye başlarız.
Söyleyemediklerimiz de o zaman neden denemezmiş belki anlaşılır.
Mutasavvıfların imgeli, sembollü şiirlerin arkasına saklanması da bundan mıdır?
Derseniz ki insan
kendisinin ötesinde ne arayacak ne işi var o uzlette? Rahat mı battı? Derim ki
mavi gök ve yağız yer Kendimiz hariç kimse ötemizdekinin bize yoldaşlık
etmesini sağlayamaz. Yahut bu yoldaşlığın halinin ne olduğunu bilemez. İnsan
bilincidir. Varoluşumuzu eylem ile üstlenmedikçe en dâhice özler, en kadim
bilgelikler, en efsunlu malumat sadece hamakatımızın ateşine odun taşımaktır. Bir
harabatın kendi içinde umranı keşfettiği o yerde ayine olunan ile hemhal olup
ahenk ile yoldaş olmak hali kendimizin ötesindeki yeri gösterir. İnsanın
kendisinin ötesi şahsiyetidir; öz/töre ile bilgece var olması umulan bir hal. Hal
imiş…
Vesselam