28 Haziran 2022

Bir Kendilik Güncesi

Mavi Gök Yağız Yer

İnsanın kendinin ötesi neresidir? Kendimizi ötesinde bulup manayı sezdiğimiz o yer kendilik vatanımız. Kendimiz dediğimiz bir medeniyet ortamında Hacı Bayram Veli’nin Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âresinde Bakıcak dîdâr görinür ol şârın kenâresinde Nâgehân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm Ben dahi bile yapıldım taş u toprak arasında dediği bizim dahi yapıldığımız taş ve toprak arasında kendimizi bulup kendilik medeniyetimizi kurduğumuz o yer. Bir al bayrağın mavi göğünde süzüldüğü ve yağız yerinde yasemin kokan bir ülkünün dolaştığı o yer aranmakla bulunmuyor ama el hak umut etmeyene de gelmiyor. Ben bir hale düştüm beni anlayın yaran dahi denilemiyor. İnsan kendi içinde bulamadığını hangi taklidin gölgesinde keşf edebilir. Temessül etmediğimiz neye dairiz? İnsanın kendinin ötesinde bir ayine duruyor. Orada adeta kendisini gösteren bir zaman ve mekân canlanıyor. Bir toplumla orada hem hal olup, bir devletin orada vatandaşı oluyor ve nihayet bir şehrin ahalisi oluyoruz.

Ötenin yeri neresidir? Bir ütopya mı yoksa bir distopya mıdır? Hermann Hesse Bozkırkurdu’nda “Ah Harry, evimize varmamız için pek çok pislik ve saçmalık içinden bata çıka yürümemiz gerekiyor! Üstelik bize yol gösterecek kimsemiz de yok, tek kılavuzumuz yüreğimizdeki özlemdir”, dediği o yer bizim ötemizde ama içimizdeki bize kendimizi fark ettiren, varlığımızı hissettiren, vatan kokusunu burnumuza taşıyan o efsunlu hal nerede alınır satılır. Elon Musk bunu pazarlıyor mudur? Aramak ve bulmakla mesul müyüz yoksa bu bir fantezi midir? Samimi ve sahici olduğumuz o yer vazgeçişlerin başlayıp tüm sessiz kalışların ötesinde gerçekliğe vuslatımızı hissettiren o mavi gök yağız yer. İşte neredeyse ora biz aslında oyuz. Özlemimiz ve umudumuz hariç bizim kendimizi kendimize öğreteceğimiz bir yol var mıdır? Sartre varoluş özden öncedir dediği yerde haksız mıydı? Bilmek bizi olmak haline geçiriyor mu? Yahut en dahi akılların, en mukaddes niyetlerin bize ulaştırdığı o felsefi ya da dini çerçeveler bize samimi ve sahici bir idrak ile birlikte manayı sezmeyi ve kendiliğimizin ötesindeki yahut içinde meknuz o yeri gösteriyor mu?

Yasak elmayı sevmek, Kızıldeniz’de yol aramak yahut çöllerden anlam devşirip, mağaralardan ışık taşımak bizi kendimizin ötesindeki o hale taşırken öz ve görünen üzerinden kendiliğimizi düşünmeyi öğrendik mi? Bizde görünen varoluşun sorumluluğunu üstlenip öz diye kabul ettiğimiz o her ne ise onun haline geçmek için eyleme geçiyor muyuz? Kaç düşünce erbaininden yenik çıktığımız bu hayatta vuslatın bizi taşıyacağı o manayı ve onun varlığına dair buruk umudu kaçımız yaşayıp bu fanilikten göçüyoruz. Bilmek, öğrenmek, okumak hepsi bir usul ile maksada muvafık bir hali sağlayıp bizi kendimizin ötesindeki o huzurlu vahada simyacı ile buluşturuyor mu ve biz hal imiş diyerek mest bir halde yorgun ve müteessir olanın ötesine bakmaya cesaret edip kendimizi hissedebiliyor muyuz?

Sadi Şirazi “Merhametli yolcular konak yerlerine vardıklarında, geride kalan dostları gelmedikçe uyumazlar. Diken taşıyan kişinin eşeği çamu­ra saplandığı zaman padişahların gönlü bundan muzdarip olur.”, diyerek aslında umarsız ve umursamaz göründüğümüz anların bizim için en muzdarip vakitler olabileceğini anlamanın yolunun kendisinin ötesinde olana bakmak olduğunu hatırlatır bu sözler. Kendi yurdunda yabancı düşmüş, dilinden anlayanı olmayan, gurbette yalnız kalmış ve mavi gök-yağız yer arasında buz dağlarına çarpa çarpa gitmenin bedelini ödemeden hayatın bir patika yahut iki yanı ağaçlı bir engin yol vermeyeceğini anladıkça insan kendi içinde saklandığı o yerden çıkmaya doğru yöneliyor. Tanınmak, bilinmek, alkış almak, ödüllendirilmek gibi tüm ağulu şaklabanlıkların sosyal medya dublörlüklerinin yozlaşmaktan öte yabancılaşarak kendimize daha çok battığımız o yerde ancak bize gerçek ve müşfik bir el uzandığı vakit soluğun ve havanın manasını sezmeye başlarız. Söyleyemediklerimiz de o zaman neden denemezmiş belki anlaşılır. Mutasavvıfların imgeli, sembollü şiirlerin arkasına saklanması da bundan mıdır?

Derseniz ki insan kendisinin ötesinde ne arayacak ne işi var o uzlette? Rahat mı battı? Derim ki mavi gök ve yağız yer Kendimiz hariç kimse ötemizdekinin bize yoldaşlık etmesini sağlayamaz. Yahut bu yoldaşlığın halinin ne olduğunu bilemez. İnsan bilincidir. Varoluşumuzu eylem ile üstlenmedikçe en dâhice özler, en kadim bilgelikler, en efsunlu malumat sadece hamakatımızın ateşine odun taşımaktır. Bir harabatın kendi içinde umranı keşfettiği o yerde ayine olunan ile hemhal olup ahenk ile yoldaş olmak hali kendimizin ötesindeki yeri gösterir. İnsanın kendisinin ötesi şahsiyetidir; öz/töre ile bilgece var olması umulan bir hal. Hal imiş…

Vesselam