Bir kez testi kırıldı
Sonunda; “Dananın kuyruğu koptu!” ancak merak edilen uzun kısmı kimin elinde kaldığıdır. Bu belirsizlik devam ederken hayıflananlar, üzülenler ve sevinenler ve hayal kırıklığına uğrayanlar var... Vah, vah, vah!... Vah ki nasıl vah! Tam köprüyü geçiyorlardı ki köprü ortadan yıkılmaz mı! Ümitli olanların ümit dünyası yerle bir oldu! 6 katlı bina, 1 büyüklüğünde bir depremle yine 1 şiddetiyle yıkıldı. Siz binayı çürük ve temelsiz yaparsanız ve içinde de yetersiz ve kalitesiz yapı malzemesi kullanırsanız olacağı budur. Binanızın yapı malzemeleri arasında bunca uyumsuzluk varken sırf kin ve nefretinizden dolayı bir araya gelmekle başarılı olunamıyormuş demek ki... Hamasi ve kin dolu bir araya gelme çabalarının boş olduğu bir kez daha ortaya çıktı. 3 Marta kadar 6’lı masaya büyük ümit bağlayarak övgüler yağdırıp yengiyle buluşacaklarını umanların sevinci kursaklarında kaldı... Hatta söz konusu umutçular muratlarına ereceklerine o kadar inanmışlardı ki bıyık altından kıs kıs gülüyorlardı. “Ha bugün ha yarın devrim olacak ve biz o güzelim koltuklara kurulup keyif çatacağız.” sevdasıyla türkü tüttürüyorlardı.
Evdeki hesap çarşıya
uymadığında, umuda kapılmış, basın yayın organlarında köşe başlarını tutan;
dem vurup ahkam kesen şakşakçı ve çanakçıların yüzlerini bir görseniz; “yüzlerinden
düşen bin parça oluyordu.” 3 Marta kadar şen şakraktılar. Umutlarını
beslemeyen bir görüş okuduklarında veya duyduklarında ateş püskürüyorlardı.
Ancak bu çeşit sığ akıllara tavsiyem şu: Gerçeklerle hayaller bir olmaz!
İnsanoğlu nankördür, unutkandır
ve de çıkarcıdır. Birine bir iyilik yapmışsanız ondan bir karşılık
beklemediğiniz sürece sorun yok; ancak karşılık beklerseniz hayal kırıklığına
uğrama olasılığınız yüksek olur.
Gelelim esas meseleye... “Mesela
kere reş.” (Kara eşek meselesi...)Bundan sonra ne olacak? Hala bazıları
ümit içindeler. Asena’nın düşünüp taşınıp yeniden bu yıkık binayı güçlendirmek
için çaba harcayacağını umanlar var. Oysa bina artık ağır hasar almış ve
oturulamaz durumdadır. Çünkü binanın taşıyıcı organları taşıyıcı özelliğini
kaybetmiş ve çatır çatır çatırdamaktadır. Siz isteseniz bile binanın sahipleri
(Parti yöneticileri ve yetkili kurulları) binaya girmenize izin vermezler.
Parti yetkilileri izin verseler dahi binanın asıl sahipleri olan halk
(seçmen) bunu onaylamaz.
Aslında bunun böyle olacağı, “Gün
gibi ortadaydı.” Çünkü uluslararası kocaman antlaşmaymış gibi üst
düzeyde/liderler arasında bu kadar çok sayıda toplantı olunca anlaşamadıkları
konusunda bir fikir veriyordu. Neyin toplantısı yapılıyordu ki?Toplantıların
da bir yöntemi vardır. Önce alt düzeyde teknik kurullar toplantı yapar, konu
bütün detaylarıyla ele alınarak masaya yatırılır ve tartışılarak gerekli alt
yapı oluşturulduktan sonra hazırlıklar tamamlanır. Parti içinde liderlerin
görüşüne sunulur. En son liderlere bir imza atmak düşer. Ülkelerin geleceğini
belirleyen toplantılar bile bu kadar defalarca yapılmamıştır.
“Aşıkın gözü kördür!” (Meşhur
olan; “Aşkın gözü kördür!” sözünün bana göre uygun olan biçimidir.) Bana
göre aşkın gözü değil, aşıkın gözü kördür. Aşık, ma’şukuna (aşık olunan,
sevgili yani mevcut iktidarın şahsında Reis’in devrilmesi) kavuşmak/ma’şukunu
devirmek için her şeyi göze alır ve ölümüne koşarak ma’şukuna (iktidarın sonu,
Resi’in devrilmesi) kavuşmak ister. Pervanenin (kelebek) muma (ışık, Resi’in
devrilmesi) koştuğu gibi... Sonunda pervanenin kanatları yanmış ve
uçamaz/çırpınamaz duruma gelip ateşte yanmış olduğu görüldüğü gibi 6’ lı
masanın da aşıkları; aşklarının (Reis’i devirme) verdiği körlükle
tehlikeleri/olmazları/uyuşmazlıkları (Örnek; memleketin her köşesi bilfiil
işgal edilmiş bir durumdayken kendini
Kurtuluş Savaşı’nda görmek, koltuk sevdasıyla darı ambarında tatlı rüyalar
içerisinde kendini kaybetmiş durumda olmak, kuyruk acısının intikamını alma
peşinde olmak gibi...) görmeyip ileriye doğru ataklarda bulundular ve olan
oldu... Bir kez testi kırıldı... Söyleyecek çok şey var... Bakalım
hayırlısı... Biz de İ. Hakkı gibi: “Görelim Mevlam neyler,/Neylerse
güzel eyler.” deyip olacakları izleyeceğiz...
Yunus Emre diyor ki:
“Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil!”