30 Ağustos 2017

Bir muhalefet tarzı olarak liyakatçılık

Liyakat, bahsederken herkesin Kaf Dağının arkasındaki özlenen sevgiliden bahseder edasına büründüğü bir erdem kavramıdır. Lakin her zikreden kavramın bizatihi kendisindeki bilkuvve gerçeğin bilfiile dönerek hayatta müktesep ve faal olmasını mı istemektedir? Liyakat son zamanlarda, esasındaki mananın aksi yönde, bir muhalefet tarzının aracı haline getirildiği için meselenin irdelenmesi gerekiyor. Geleneği tahrif ederek günceli tarife girişen bu tarz son derece sıkıntılıdır. Araçsallaştırma her şart altında yabancılaştırıcıdır.

Öncelikle, liyakat özlemi dile getiren muhalif aklın önceliği sureti haktan ve özlü ve geleneksel dokunulmazlığı olan bir kavram ile karşı tarafı tuş etme temennisidir. Herkesin önünde eğildiği, reveranslar ettiği bir kavrama karşı söz söylemeye kimin hakkı olabilir, toplumsal karşılığı da olan bu kavramı kullandınız mı söyleminize güç katar, karşı tarafı çıkmaz bir sokağa sürükleyebilirsiniz. Liyakatçı muhalifler öncelikle kavramın temiz sicilinden ve tarihi ve toplumsal manadaki ontolojik ve pratik itibarından yararlanmak isterler. Çünkü attığını bu taşın her başı yarma imkânı her zaman vardır. Bunun yanında liyakat kavramına bu zaviyeden yaklaşmak, kavramı ontolojik kökeninden kopararak seküler bir içerikle yapısını sökmek demektir. Modernitenin geleneğe ve kavramlarına dair en büyük tasallutu da bu noktada olmaktadır. Böylece geleneğin kadim bir kavramı başkasına fırlatılarak dıştan muhtevası bozularak içten tahrip edilmiş olur.

Bunun ötesinde, liyakatçılık yoluna giren muhalif bakış için bir yerlerde madem biz kadrolaşamıyoruz, istediğimiz gibi o yere şekil ve yön veremiyoruz o vakit vur abalıya gitsin mantığı vardır. Falan yerde liyakat kalmadı birader! Bu sırada taşladıkları insanların liyakatli olup olmamalarının hiçbir önemi yoktur. İşin esası, daldaki kuşları düşürüp, gitsinler de gelelim veya biz yoksak onlar da olmasın kafasıyla saldırmaktır. Yine sureti haktan görünmek suretiyle kendi sinsi komplekslerini bu kavramın arkasına saklayıp ateş açarlar. Böylece söylem ve toplumsal etki bazında üstünlük elde ettiklerini düşünürler. Dertleri asla layık olanın, işi en iyi ve en faydalı yapacak olanın bir yerlere gelmesi falan zinhar değildir. Akılarınca kendilerine kapalı olduğunu düşündükleri yeri açmak, en azından oradaki mevcudu yıpratmak adına liyakat kavramı suiistimal edilerek kullanılırlar. Kontrol saplantısı, ya benimsin ya toprağın mantığı bu toprakları zehirlemeye, inhisarcılık mikrobu bünyeyi çürütmeye devam ediyor. En azından doğrunun bile peşinde olmadan masalahat avcılığı yaptıklarını da samimiyetle söyleyemeyen bu çevreler liyakatçılık üzerinden ateş açarak paçoz emellerini saklamaya gayret ederler.

Bireysel manada ise, liyakatçı muhalefet şahsi ve grupsal kibri temsil eder. İşin esasına asla dokunmadan bir yıpratma operasyonunun parçası olarak bu ideal kavram namluya sürülü verir. Konuşmaları duyduğunuzda, ilk anda vatan millet adına büyük kaygılar olduğu zehabı oluşsa da arkasını deşelediğinizde koskocaman bir neden ben değil o, biz değil de onlar ihtirası ve daha fenası kibri ortaya çıkar. O da kim ki, ne anlar ki şöyle de böyle gibi söylemler görünüşte vatan millet için bir sıkıntı izharı gibi görülse de arkası kurcalanınca kocaman bir kibir ve ihtiras yarığı hemen görülü verir. Kifayetsizlerin muhterisçe bekledikleri tam da budur. Hele kendilerini dinleyecek etkili yetkili yerler buldular mı değmeyin keyiflerine, liyakata dair intihal kitaplar, makaleler yazarak menfaatçi hainlikleri örtbasa yeltenirler. Liyakatçı muhalefete bu bakımdan da dikkat edilmelidir.  

Liyakatçı muhalefetin en önemli argümanlarından biri de bu kavramın karşısına sadakatçılığı koymasıdır. Azizim bugünlerde liyakat mı kaldı şucu bucu olmak her şeyin önünde artık tarzı inlemeler duyulan seslerden olur. Sadakat isteniyor artık geçti o devirler. Yahu bu topraklara çok uzun zamandır o devir ne zaman geldi de geçti bilen varsa beri gelsin. İdare-i maslahatla geçen asırların torunları için bu sözler hafif tebessüm sebebi olmuyor mu? Bu iki kavramı birbirine muhalif göstererek kullanmak bir yarığı kaparken öte taraftan başka kocaman bir delik açmak gibi değil midir? Liyakatsızlığın mefhumu muhalifi kifayetsizlik, kırpık paçozluk olur olsa olsa sadakatin karşılığı hainliktir, ahde vefasızlıktır zira. Liyakatı kaybetmek ne büyük musibetse, sadakatini yitirme de bir o kadar büyük beladır. Sapla saman ne yazık ki burada da karışmıştır. Liyakatlı sadıklar mı, kifayetsiz menfaaçiler mi sorusu burada bizi doğruya yaklaştırabilir. Liyakatsız sadık yıpratırken, kifayetli menfaatçi tüketir, ikisi de savrulmayı temsil eder.

Bu naçiz düşünceler ışığında liyakattan bahseden her sözün perspektifi ve amacı açısından değerlendirmek, biz söze bakmak, bir söyleyene bakmak son derece önemlidir. Liyakat objektif gerçekliğinden koparılarak kullanıldığı her yerde bir erdem kavramı olmaktan çıkıp tahribe başlar. Milletçe kendimize ve herkese samimi olmanın, gelenekten gelen ve itibarı olan kavramlarımızı gündelik gevezelikler uğruna harcamamak, daha önemlisi bu kavramların medeniyet inşa etme imkânı veren içeriklerinin peşinde olmak her şeyden daha elzemdir. Bu bakımdan bir muhalefet tarzı olarak liyakatçılıkla, liyakatı talep etme arasındaki farkın ayrımına varmak mankurt perspektifine düşmemek adına önemlidir. Bir şeylere itiraz edilecekse sadakata değil kifayetsizliğe karşı olmalıdır; kifayetsiz muhterislerin en büyük kalkanı da budur, yetersizliklerini sadakat diye gösterdikleri menfaatçiliklerine gömmeleri. Bir maslahat tarzı olarak sadakatçılık ise başka bir bahsin konusudur.

Hikmet bir şeyin kendi vasatında olması gereken yerde olması ise liyakat bu bakımdan okunduğundan sözün muhalefeten mi yoksa hakikat endişesi ile mi söylendiği ortaya çıkacaktır. Esasa taalluk eden şeyleri bir muhalefet tarzına, bunun vasıtasına dönüştürmek o şeyleri ayağa düşürmektir. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz demişler, liyakata eyvallah ama liyakatçıya dikkat!

Kurban Bayramınızı tebrik ederken Arakan'daki zulmün kalkmasına vesile olmasını dilerim. Mazlumun ahı elbet çıkar aheste aheste…

Vesselam…