Bir Mum Yakmak yahut "Z Kuşağı"
Yusuf Atam ile bir çınar gölgesinde hasbihalimiz yine insan ve medeniyet çıkmazımızda düğümlenip kaldı. Toplum, devlet ve şehir üçlüsünün terkibi olan bu büyük formun esası olan insan, zihniyetince her şeye mana veriyor anlam kazandırıyor, dedi. Yozlaşmalar insanı kör ve sağır eder, deyince nasıl yani deyivermişim? Medeniyet ararken deniyet çukuruna düşmek her zaman kabildir, dedi. İnsan, mefhumlarını şaşırdığında yahut işine geldiği gibi onlarla oynadığından lafızları onu yabancısı olduğu bir yerde dolaştırır durur işte dedi. Hayatın adaleti de budur herhalde dedim. Düğümü yine Yusuf Atam çözecekti, en azından çözümü arayacaktı.
Bugünün insanına bak dedi. Sofistlerin zihniyetini koymuş
aklına dilinde kendine dair olduğunu sandığı lafızlarla aylak geziyor. İnsanı
her şeyin ölçüsü yaptım sanan lakin ücretle, parayla bilgi ve hikmet satan
mecralar şahsiyet değil bağımlı icat ediyor. Çıkar satmak da aynı şey değil mi?
Hakikati araştırmak değil yöntemimizin gayesi! Nedir dedim? İkna etmek, dedi.
Kendi iddiasının doğruluğuna inandırmak, üstün gelmek, lafı gediğine
koyuvermek, lafbazlık işte, dedi. Protagoras vardır sen bilirsin zayıf olan
tezin galip geleceğini garantileyerek bir zihniyet dünyası kurmuştu. Demokrasi
lafzımın arkasında, bu zihniyet bağlamında, demagoji gizli görmüyor musun? Kısa
yoldan başarıya ulaş da nasıl ulaşırsan ulaş. Bunun devamına dur demesi
Sokrates’in hayatına mal olmadı mı? Modernleştik derken zihnimizdeki bu
iğnelerin canımızı acıtmaz hale gelmiş olması ise en büyük felaket değil midir,
evlat? Kendini az felsefe bilir sanan ben apışıp kalmıştım. Medeniyet falan
diye kocaman laflar ederken bu konu hiç de aklıma dokunmamış, farkına bile
varmamıştım. Bu sofist sendrom zihinleri kuruttukça bilinçler nasıl
canlanacaktır? Z kuşağı diyerek sanallaştırdığımız vatan evladı bu ikircikli
hale nasıl bakıyordu?
Bak dedi. Bugün modern insan ki, bu modern olmayı da çok
hırpalama kendi ikiyüzlülüğümüzü bunun arkasına saklayıp çok kez hokkabazlık da
ediyoruz dikkat et, iyilik kavramını tıpkı tanrılarıyla itişen yunanlılardan mülhem
zihniyeti sebebiyle ahlaka ve niteliğe değil; işleve bağladı. Birinin işine
yaradığın kadar bir şeysin. O şeyi iyi yaptığın için değil! Araçlaşan insanlar,
lafbazlık zihniyeti ile kurdukları dünyada ahenkli, muntazam bir toplum, makul
bir devlet ve mazbut bir şehir sahibi olacaklarını mı zannediyorlar? Bu yüzden
iş etiketleri nitelikleri ezdi geçti. Hele Peygamber ağzından bu zihniyeti
konuşturmak ne riyakârlıktır. Mehmet Akif’in Müslüman eleştirilerini düşününce
burnun sızlamıyor, aklın açılmıyorsa evlat sana bir şey fayda etmez. İnsanın
tanrıları var artık ve onlara yetişebileceğini, onlar gibi olacağını mümkün
görüyor. Bu insan elinden geleni yaptıkça, güçlendikçe, başardıkça, işleviyle kâr
sundukça tanrılaşabilir zannında; beden ve zihin imkânlarıyla daha çok güç
sağladıkça kendisini tanrılaşmış görmekte değil mi? Bu, Hegelyan bir köle
efendi zihniyet değil midir? Kutadgu Bilig’de bahsedilen iyilik lafzının
mefhumu ile burada karşımıza çıkan güç iyidir, güce ulaştıran iyidir mantığı
lafbazlar demagojisi için muazzam bir düzene işaret eder. Lakin safsata
salatasına demagoji doğramak yoluyla iyi olduğunu ispat edip işlevselliğince
kendini sürdürmek çabası yabacılaştığımız, kendimizin yozlaşmış maskeler
arkasından özümüze baktığımız bir distopyadan başka bir şey değil. Hani
demiştim ya kendi medeniyetimiz ve kavramları artık bize bir distopya ülkesidir
ve biz ancak orada avare, şaşkın gezen turistler gibiyiz diye, durum böyle
değil mi evlat! İkiyüzlülük, Nurettin Topçu ifadesi ile kendimize
samimiyetsizlikle Yunan tanrılarına öykünen bu halimiz hangi medeniyeti bize
açar? Maddi değer ve işlev gerçekten de hayatın merkezinde güç iyi olan ve
iyilik güçlü olmayı sağlayan oldu, diye düşündüm. İnsan neyin ölçüsüydü burada?
İnsana ölçü neydi?
Yusuf Atam çayından bir yudum alıp, baharın kokusunu içine
çekerek evlat dedi tüm bunlar söz konusu olduğunda eleştiri zihniyeti devreye
girmelidir. Ama bunun tersine ne olur bilir misin? Calvin despotizmi devreye
girer. Yozlaşma ve yabancılaşma tahakkümünü eleştiren bakış yerine toplumu
demir kafeslerle örmeye başlayan bir zihniyet, gözleri var görmez kulakları var
duymaz vaziyeti oluşturarak püritenliğin radikalleştiği acayip bir zemini var
eder. Calvin’in, metazori de olsa Cenevre tüccarlarının hatırını hoş tuttuğu,
tefeciliği ve faizi tanıdığı o karikatür manzara insan tarihi kadar eski ama
insan kadarda eskimeyen bir durum değil mi? S. Zweig, Castellio’yu anlatıp,
göstererek bu durumu enfes bir eserde tespit etmedi mi? Disiplin ve ilkeler
subjektifleşip hakikate değil işleve hizmet etmeye başlar. Lafızlar katılaşır,
kabuklaşır mefhumlar ise bu ortamda oynaklaşır. Toplum mutabakat zeminini
yitirdiğini bile fark etmeden esnekliklerini kaybedip kaskatı bir heyülaya
dönüşür. Demagoji ve güç insanın köklerini yok etmeye başlar. Modern zamanda
skolastik bir yozlaşma başlar. Lafızlarla zincirlenen insanlar mefhumlarla
parçalanırlar. Kutadgu Bilig mefhumunda insanlık distopyada manasızlaşır.
Tanrı bilgi ve iradesini yok sayarak insanın akıl ve
iradesini tek otorite yapan hümanizmi, Mevlana ile Yunus ile insanlık değerlerleri
adına örtüştüren bilgisizlik deizm üzerinden Tanrı ile ilişki kurar. İşte bugün
aynada yüzlere bu çelişkiler vurmuyorsa, lafızlar bizi büyülerken
mefhumlarımızın yozlaşmışlığı fark edilemiyorsa Calvinist ve hümanist kargaşa,
idrakleri susturup dillere kilit vuruyorsa kimse Z kuşağına kızmasın! “Nasıl
yani” dedim. Genç kuşaklar temiz bir akılla ve iyi niyetle baktıklarında ya
bizim anlı şanlı halimizde bunları görerek deizm denilen kuyudan medet umarak bir
kargaşadan başka bir karmaşaya sığınıyorlarsa burada suç kimindir? Evlat bir
mum yakamazsak herkes fili karanlıkta tuttuğu yerinden tanımaya devam edecek.
Göstermedikçe kimse fark edemeyecek. Anlamadıkça medeniyeti açıklayamayacak. Bu
bakımdan Z kuşağı diye tuhaf bir isim takılan evlad-ı vatana fildişi kulemizden
çıkıp biraz yakından bakarak bir gelecek ve medeniyet tasavvuru üzerinden
hasbihal etmek zamanı değil midir? Denizlerimiz mavi vatan evet ama
evlatlarımız, gelecek vatan, hayattaki vatanımız değiller mi? Yusuf Atam bir
düşün ve bak dedi; bunlara hayal diyorsan ben de zaten distopya varlığıyım.
Vesselam.