06 Ekim 2015

Bir Şehit’e ‘ölü’, ölene ‘leş’ denildiğinde asıl kaybeden kim?

Selahattin Demirtaş, Şırnak'ta çekildiğini belirttiği bir fotoğrafı paylaştı Twitter hesabında.

Öldürülmüş bir PKK'lının güvenlik güçlerinin kullandığı zırhlı bir aracın arkasına bağlandığını ve çekildiğini gösteriyordu fotoğraf.

Demirtaş, yazdığı mesajda "Bu fotoğrafa iyi bakın. Önceki gün Şırnak'ta çekildi. Kimse unutmasın, biz unutmayacağız çünkü" diyordu.

Fotoğrafı ilk olarak ‘JITEM' (@J_I_T_E_M) rumuzunu kullanan bir twitter kullanıcısı paylaşılmıştı. Fotoğrafın altına da "Ben Askerime, Polisime leş taşıtmam... Birazdan bu leşin canlıyken ki videosunu da paylaşacağız" mesajını düşmüştü.

Şimdi bir an duralım. Fotoğraf ve fotoğrafa konu olan olay üzerine akıllarımızı tarafı olduğumuz kesimin bütünüyle işgal etmesine fırsat vermeden düşünelim.

Ne JİTEM gibi bu ülkedeki vicdanlı hiçbir insanın aklında bir tek ‘iyi' imajı olmayan karanlık bir örgütün rumuzuyla yayınlanmış bir fotoğrafın bu ülkede daha önce yaşanmışlığına takılıp kalalım…

Ne de Demirtaş'ın " biz unutmayacağız çünkü" derken birçok vahim acıları unutabildiğine ya da görmemezlikten geldiğine dair şahitliklere.

Her iki gerçeği de bir kenara bırakalım.

Çünkü gerek Demirtaş'ın gerekse başkalarının bu türden haberleri paylaşıyor olmasına kızmanın, onları başka acılar karşısında ‘sessiz ve duyarsız' olmakla suçlamanın bir anlamı yok artık.

Ya da bu türden olayların olabileceğini tamamen reddedip, fotoğrafa konu olmuş olaylara inanılmasını klasik algı operasyonlarının oyununa gelmek olarak açıklayıp, karşı tarafı sürekli ‘iftira' atmakla suçlamanın da.

Çünkü bu yöntemler bu ülkede yüzlerce defa yapıldı ve binlerce defa bir yaraya merhem olmadıkları görüldü.

Artık yapılması gereken, olaylar karşısında vicdanlı, adaletli ve objektif bir duruş sergilemek ve hangi taraftan gelire gelsin yalan, yanlış haberler kadar göz yumup, hasır etme çabalarına da tek bir standartla yaklaşmak olmalı.

Yoksa kirden, ölümden, iftiralardan, vicdansız tavırlardan, adaletsiz yaklaşımlardan kurtulmanın yolu yok.

‘Yapılmamışı yapılmış göstermek' kadar ‘yapılmışı yapılmamış gibi göstermek' de kirli çünkü. O yüzden de sadece ‘gerçeğin ne olduğunu ortaya çıkaracak' ciddi araştırma ve soruşturmaların yapılması için tarafları zorlamak çok daha önemli.

Hele de sonunda demokrasiyle tanışmaya başlayan bir ülkede yaşıyorsak. Hele de demokratik bir hukuk devletinde yaşamak istediğini söyleyen ve bunu hak ettiğine inanan insanlar olduğumuzu iddia ediyorsak.

Aksi halde 90'lı yıllarda JİTEM gibi karanlık örgütlenmelerle her türden rezilliğin yapılmasına destek veren hükümetleri bugünün hükümetiyle aynı kefeye koyup, onu töhmet altında bıraktığımızda da asıl kaybeden bütün bir ülkenin kazanımları oluyor. 

Bir hukuk devletinin memuruna yakışmayacak arsız ve art niyetli tavırlara göz yumup, değişen dönüşen bir devletin eski vesayetçi devletle aynı seviyeye çekilmesi tuzağına düşüldüğünde de kaybeden biz oluyoruz.

Cansız bedenlere insanlık dışı bir cezayı reva görmek kadar yalan, uydurma haberlerle bir halkın kültürel ve sosyal hakları için mücadele edildiğini söylemek de uzun vadede aynı oranda sağlıksız ve yararsız bir tavır çünkü.

Evet, ölü bedenlerin tanklara, zırhlı araçlara bağlanıp sürüklenmesini de ölenlerin kulaklarından anahtarlıklar yapılmasını da insanlara pislik yedirilmesini de gördü, yaşadı bu coğrafya.

Fakat çetrefilli ilişkilere girmiş örgütlerin etkinliğini artırmak adına olmamış olayları olmuş göstermesine de kendi yaptıkları katliamları devletin yaptığını söylemesine de halkına en gaddar uygulamaları müstahak gördüğüne de şahit oldu.

O yüzden de yapılması gereken vicdan ve adalet duygusuyla birlikte hukukun ilkelerine ve hakların korunmasına gösterilecek azami itina olmalı artık.

O vakit nerede durursa dursun kazanan bir ölüye ‘leş', Şehit'e ‘ölü' diyecek kadar alçalanlar değil hukuka inanıp, Allah'tan korkan ‘insanlık' olacaktır.