Biz aynı yerde bekliyoruz
Bir rehavetti yaşadığımız…
Gündem dünyanın sonuna,
kaynakların giderek azaldığına, küresel krizlerle boğuşan insanlığa dair
haberlerle dolup taşarken, teknolojik gelişmeler gaz bulutlarını dağıtan mentol
etkisi yaşatıyordu.
Su savaşları, kaynak kıtlığı
gibi gerilimleri tartışan bilirkişiler canlı yayın biter bitmez Instagram’dan
“şöyle güzeliz, böyle güzeliz” fotoğrafları paylaşınca felaketler
inandırıcılığını kaybediyordu.
Sanal âleme yaşadığı hayatın
manzaralarını “atanlar”, iş gerçekleri konuşmak gerektiğinde yeterince dürüst
olabiliyor muydu; şüpheli…
Sosyal medyaya bakınca
eğlenceyle ciddiyetin, komediyle trajedinin birbirine ne denli karıştığını
anlamak zor değildi.
Yanılsamalar, yanılgılar,
yanıltıcalar diyarında yoruma açıktı her şey… yorumlanabilir olan her şey için
birbirine hiç benzemeyen yorumlarla doluyordu tt’ler.
Yönetimlerin, üst düzey
yöneticilerin, dünya otoritesi sayılan kocaman başkanların bile ciddiye
almadığı bir sondan söz edip duruyordu. Komplo teorileri birbirini kovalarken,
teori mi gerçek mi kavgasında bir yan yöre arıyorduk kendimize.
Mizahı, alayı ve ironiyi bol
keseden atıyormuş gibi dursa da takkeyi önüne koyup düşünenler, aklının
erebildiği gerçeklerden yana çıkıyordu, bunda haklıydı da…
Evet bir şeyleri konumlandırmada
biz daha zor durumdaydık. Ama Batı’yla ortak ve çözülmesi zor görünen bir
sorunumuz vardı ki sosyal medya gündeminin bütün gündemlerden daha üstün
tutulması ve dikkate değer görülmesiydi.
İş bu noktada son derece karışıyordu.
Çoğunluğun ilgisini çeken
haberlerin tepe noktaya taşınması (tt olması) her şeyi bir anda değiştiriyordu.
İnsanlığı ilgilendiren önemli ve
gerçek haberler, küme dışı kalıyordu.
Bir olay ya da haberin sosyal
medyada gündem olmaması işin bütün çehresini değiştiriyor, hakkaniyetten yana
olanları yalancı çıkarıyordu.
Gerçekle yalan arasında yaşanan
bu karışıklık sosyal medyayla birlikte “sahte” bilirkişilerin hayati
meselelerde söz sahipliğini destekleyen işgale evrildi.
Doğu Türkistan meselemiz,
Myanmar meselemiz,
Irak meselemiz,
Yemen meselemiz,
Mısır meselemiz,
Libya meselemiz,
Suriye meselemiz vardı.
Ve hiç arkada bırakamadığımız
Filistin/Kudüs meselemiz…
Her birine özel algı
yönetimleri, oryantalist fitneler, çarpıtılan haberlerle döşendi zemin.
Yani zemin hep kaygandı.
Bize doğruyu dosdoğru anlatacak,
ne sempati ne de nefret duygusu aşılamadan dosdoğru olay yerinden haberdar
edecek bilgiye muhtaç olduğumuzu hissediyorduk.
Ya şimdi ne oldu?
Rehavetten uyandık.
Canlı yayında Gazze şeridinde
yaşanan mahpusluğun, işgalin, katliamın, soykırımın şahitleriyken inkârla hedef
şaşırtanlar aşağılanıyor.
Muhtelif uyuşturuşlarla sabah
akşam zihni bulanık gezen 68 kuşağı fantezisinin bir çeşit tekrarı
diyemiyorlar; zira seküler dünyanın çarklarında şöhret bulmuş, hayran kitlesi
elde etmiş, servet kazanmış küresel ünlüler dahi artık kral çıplak demekten
çekinmiyor.
Sosyal medya algı filan
yönetemiyor artık, çünkü her yaştan sivile kıyan Siyonist sistem kendini
gizleme ihtiyacı duymuyor, yakayı ele veriyor. Algı yönetenleri bile mahcup
edecek seviyede gaddar demeçler veriyor.
Öyle bir andayız ki Gazze ismi
dünyanın adalet terazisinin ne denli bozuk olduğunu anlatmaya yetebiliyor.
Siyonist İsrail’İn yanında kim
varsa fişleniyor. Sanal âlem haklının yanında duranlara yönelik hizmeti ne
kadar kısıtlarsa kısıtlasın, saf dışı bırakamıyor. İnsanlar bir şekilde
hevesle, doğruyu yayma azmiyle haber yayılımına katkıda bulunuyor,
bilgilendiriyor.
Sivil inisiyatifin yükselen sesi
yönetimleri aşıyor artık. Keza yönetimler de bunun farkında. Bir devlet
başkanından daha fazla taraftarı olan ünlüler, bütün dengeleri biranda
değiştiriyor. Siyonist sistemin de nemalandığı ve çarklarına ihtiyaç duyduğu
küresel eğlence sektörü ses ve fikir birliğine her geçen gün daha da yaklaşıp Filistin
halkının kıyımına karşı çıktıkça işler onlar için de çıkmaza giriyor.
Dünya hem itibar hem de kaynak
kaybıyla sarsılmakta olan ve yalnızlaştıkça gaddarlaşan Siyonistleri tarihten
söküp atacak yeni bir sürece girmiş bulunuyor.
Fransız düşünür John Berger,
“Dünyanın en büyük hapishanesi Gazze, bir mezbahaya dönüşüyor. Şerit kelimesi,
65 yıl önceki getto kelimesi gibi kanla ıslanıyor.” demişti.
Hâlen bu noktadayız.
Hâlen o kanlar kurusun diye
bekliyoruz.
Hâlen Kudüs'ün gönderleri,
Mescid-i Aksa'nın mihrabı özgürlükle dolsun diye bekliyoruz.
Hâlen Gazze, yeniden mukaddes
şehrin ülkesi Filistin olsun diye bekliyoruz.
Biz buradayız, aynı yerde
bekliyoruz.