06 Kasım 2015

Biz bunun metodolojisini öğreten insanlarız

1 Kasım seçimleri Ak Parti'nin öngörülemez zaferiyle sonuçlandı. Böyle bir sonucu Ak Partililerin büyük çoğunluğu bile tahmin edemezdi. Siyasetin ve siyasal sistemin çıkmaza girdiğini, büyük tehlikelerin yaklaştığını gören halk tercihini istikrardan yana yaptı. Mazlumlardan yana, Suriyelilerden yana, ümmetten yana kullandı oyunu.

Aylardır yapılan anketler, analizler ve yönlendirme amacı taşıyan pek çok değerlendirme bu neticeyle beraber çöpe gitti. Okumuş kesimin, kanaat üreticilerin millet tarafından ne kadar önemsendiği, ne kadar dikkate alındığı da bu şekilde ortaya çıktı.

İdeolojinin ve öfkenin körleştirdiği bazı akademisyenler de kibirle söyledikleri sözleri unutup, sandık başında kararı kimin verdiğini artık hatırlamışlardır. Plazalardan, kameraların karşısından, kürsülerden yapılan analizlerin hükmünün sahada geçmediğini acı şekilde öğrendiler zira.

Seçim öncesinde “sizi yargılayacağız ama merak etme asmayacağız”, “hırsız”, “katil”, “diktatör” vb. ifadeleri cüretkâr şekilde (mikrofondan hakaret ederken bile ifade özgürlüğünün olmadığını da savunurlar) kullananların, ülkesi aleyhine terörle ve uluslararası medya ile işbirliğine girenlerin,  seçim sonuçları daha kesinleşmeden kucaklayıcı mesajlar, gülücükler beklemeleri karakterleri hakkında önemli ipuçları sundu bizlere.

“AKP” diye haykıranların sonuçların açıklanması esnasında “AK Parti” vurgusu yapmalarına, “tarafsız” habercilerin üzgün yüzleri ve isteksiz yorumlarına şahit olduk. Bir gün önce ekranlardan kükreyenler, kepenk kapatıp kayboldular.

Hâlbuki her türlü Bizans oyunuyla memleketin birliğine kast ederken pek rahat ve hesapsız davranıyorlardı. Oysa aynı duruşu seçimden sonra da bekliyorduk. Ne olduysa ortalığı ölüm sessizliği bürüdü.

Sayısını bile unuttuğumuz bunca seçim dersinden ve hezimetinden sonra akıllanmalarını elbette beklemiyoruz.  Ak Parti'nin 2002'de iktidara gelmesinden beri deniyorlar, deniyorlar ve deneyecekler.

O zamandan beri neler olduğuna şöyle bir bakarsak; iki partili meclisi ve AK Parti'nin iktidar kabiliyetini istemeyenler, önce MHP'yi, daha sonra da karşısında konumlandırdıkları HDP'yi meclise sokmaya muvaffak oldular. Böylece parlamentodaki sandalye dağılımında ortak sayısı artacak, AK Parti'nin iktidarı daralacaktı.

12 Eylül cuntası döneminde ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in isteğiyle oluşturulan Siyasi Partiler Yasası'nın, aslında küçük partilere alan açan bir siyasi zemin olmadığını anlayamadılar. Bu durum 1970'leri siyasi kaoslarına bir önlem olarak üretilmişti. Bu siyasi yapı yüzünden AK Parti'yi dizayn etme ve bölme konusunda oldukça başarısız oldular.

Şimdi yapılan anketlerde hem AK Parti daha yüksek oranlarla kendini gösteriyor, hem de MHP ve HDP'nin seçim barajıyla başı fena halde derde giriyor.

Zaten artık geldiğimiz noktada halkın tercihleri, 7 Haziran bunalımı, koalisyon kurulamaması, siyasetteki istikrar gibi faktörler Türkiye'yi yasamanın değil yürütmenin ön planda olduğu bir siyasi sisteme doğru hızla götürüyor. Bu sistem başkanlık sistemi olacak.

1 Kasım'da milletten metodoloji öğrenenler, öğrencilerine bunu da söylerlerse, en azından esaslı ve gerçekçi bir şeyler öğretmiş olurlar.