20 Haziran 2023

Bizdeki can

Mavi Gök Yağız Yer

Bizdeki cana baktım canan göründü candan. Temsil ile misallenen hakikati ayan kılar imiş. Pinhan olan aşikar olacaksa can cana değmeli imiş. Sendeki ben bana bendeki bizi gösterdi. Yol yürüdükçe bizdeki can aşikar oldu. Kendi sırrını kendi bilecek imiş insan. Bildim mi? Kırk fırın ekmek ancak dişimin koğuna gider bu yolda. Sen aynası kendözüme bizden bir yol açtı. Yürüyoruz tenhamızda gündüz gece…

Kültürümüzün insan tasavvuru, varlığı ontolojik kavrayışı yahut varlığın ontolojisi bağlamında gelişmiştir. Bu bakımdan insan ten ve can diye adlandırılan iki kısımdan müteşekkildir. Maddi kısmı olan ten aslında hava, toprak, su ve ateşten mürekkep maddi dünyanın tüm unsurlarını muhtevi bir yapıyı gösterir. Bir de can vardır ki işte meselenin yaman kısmı oradadır. Burada ney’in sırrı başlar. Tanrı nefesi üflenen balçık can ile hay olmuştur. İnsan işte madde-mana arasında dengelenen ya da dengesini bulmakla mükellef bir dikotomi canlısıdır. Zıtların birleştiği bir terkiptir. Ney maddesi ile bu dünyaya avazı ile cana dairdir. Neyzen nasıl maddesiyle dünya nefesi ile mana ise öyledir işte. Can, Yunus Emre’nin Ten fânidür cân ölmez çün gitdi girü gelmez / Ölürise ten ölür cânlar ölesi degül dediği gibidir. İnsan varlığı fena ile beka arasında bir köprü gibidir. Bir yerden bu yere gelmiş ve başka bir yere göçmeye gelen bir yolcu: Bu dünyaya gelen kişi âhir yine gitse gerek / Müsâfirdür vatanına birgün sefer itse gerek, derken Yunus canlara bunu söylemez mi? İy yârânlar iy kardaşlar sorun bana kandayıdum / Dilersenüz eydivirem ezelî vatandayıdum, derken de Yunus aynı yere işaret eder. Hülasa bizdeki can varlık içinde yerimizi anlamak bakımından bize bizi anlatır. Nerden gelir nereye gideriz can kulağı ile dinlemek can gözü ile bakmak gerektir. Bilgelerin yolu da vuslatı da bu manaya değil midir?

Bilenlere sormak gerek bu tendeki can neyimiş / Can hod Hakk’un kudretidür tamardağı kan neyimiş ve Can Nurdandur(u) nura karışır / Aybeyleme suret olursa fanî derken Yunus Emre bize canın mahiyetini açıklar gibidir. İşte can bize bizde men arefe kapısı gibi durur. İnsan kendini bilirken nereden Hak ile vasıl olacak sorusuna can kapısı tebessüm eder gibidir. Vücûda gelmeyince kimse Hakk'ı bilmedi Bu vücûddan gösterdi dost bize dîdârını, mısralarından Yunus Emre’de insanın ten haline gelmesinin Hakk’ı bilmekle alakası ne güzel anlatılır. Dost bize vücuttan didarın nasıl gösterir. Bunun ilmi yahut irfanı nedir? İnsanın yaratılması, men arefe sırrı ve Hakk’ı bilmek arasında can nerede durur?  Yunus Emre bu babda Muhammed Hakk'ı bildi Hakk'ı kendüde gördi Cümle yirde Hak hâzır göz gerekdür göresi, derken Hz. Peygamber örnekliğinden bu bilme işine işaret eder. İnsanda iki düşünen kısım görür bilgeler: Biri akıl, biri kalp. Aslından bunlar ayrı mıdır bir midir Allahualem. Lakin düşünen kalpler tabiri kutsal kitapta yer alır. Baş aklı ve can aklı diye iki kavram mı düşünmemiz gerekir? Âşık Yûnus sen cânunı Hak yolına eyle fidâ Bu şeyhıla buldum Hak'ı ben gayrı nesne bilmezem ifadelerinde canın Hak yoluna fedası nasıl olacaktır? Çok namaz, çok oruç? Gönül ve aşk burada nerede durur? Yunus Emre’nin bir men arefe yolcusu olduğu ve bu yolu şerh ettiği iddiası sadece bir yakıştırma ve ima değildir bizzat kendisi: Men ‘arefe nefsehu fekad ‘arefe Rabbehu Bildüm bunı buldum anı inkâr iden gelsün benü mısralarından bunu açıkça gösterir. Ve işte manasını çokça düşünmeden fazlaca söylenen meşhur mısralar: ‘İlim‘ilim bilmekdür ‘ilim kendin bilmekdür Sen kendüni bilmezsin yâ niçe okumakdur. Bugünkü dindarlık anlayışımız, din algımız, İslam kavrayışımız, Müslüman telakkimiz kendini bilmek üzerinden kendimize bakmayı ne kadar önemser? Kendimizdeki Hakkı bizdeki candan bulmayı, bu yolu yol etmeyi önemseyen kaç kişi var? Kendini bilmeden Hakk’a kul olan şüpheye tapınmaz mı? Sen çok mu biliyorsun da soruyorsun diyenlere de diyelim ki en gerisinde bile değilim her kim varsa cihanda. Yûnus bu cismüm adıdur cisim anun bünyâdıdur Adum eger sorarısan bilgil câna cânân benem derken Yunus bize ne söyler? Bende bakdum bende gördüm benümile ben olanı Sûretüme cân olanı kimdügini bildüm ahî kavrayışı ile bilen beri gelsin. Surete can olan bizdeki can kimdir? Onu nasıl bilir ve tanırız kendimiz üzerinden. Bizi yere çakan ten bizi göğe nasıl çeker? Elbette bu bilme eylemi vaki ibadetleri aşıp da başka bir humanist ezoterizme varmak falan da değildir. Yunus Emre bu yolda ne güzel demiştir: Müsülmânam diyen kişi şartı nedür bilse gerek Tanrı'nun buyrugın tutup biş vakt namâz kılsa gerek Her kim bu sözden almadı biş vakt namâzı kılmadı Bilün müsülmân olmadı ol Tamu'ya girse gerek.

Medeniyetçi kafa insanın kendi içindeki düzenden Hakk ile irfanî bir bilgeleşme ile yer yüzünde adaletin dünyasının imkanını sezer. Kem alât ile kemalât olmaz denmişse deni adem ile medeni hayat mümkün müdür? Medeniyetçi milliyetçiliğimiz Türklere gelecekte bir medeniyet meselesi vaad ediyorsa men arefe konusu aydın ve hakikat bir kafa ile toplum-devlet-şehir hayatımızın insani dokusunda dikkatle yer almalıdır. Mandrakecilik oynamanın, rüya zirzopluğunun yahut manüplayonculuğunun, arazi simsarlığının, huri peşkeşciliğinin, orta sahada top çevirmenin, pazarda mezat kovalamanın, küreselci taşeronluğun, bizdenci sizdenciliklerin konuyla alakası var mıdır onu da Yunus Atam’a sormak lazım. Haa derseniz ki uyan real world budur; money talks. Eyvallah size…

Vesselam