Bize Bir İnsanlık Mektebi Lazım
“Bize bir insan mektebi lâzım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah'ın huzurunda yaşamayı öğretsin…”
Türk maarifine bir ömür adamış, milli ve millete ait bir mektep kurma
ideali taşımış olan büyük muallim ve mütefekkir Nurettin Topçu, mektebi tanımlarken “insan mektebi” kavramını
kullanır. Kuramlardan, formüllerden ve işlemlerden önce insan olmayı ve insan kalarak yaşamayı öğreten bir mektep.
Maddenin tahakkümüne girmemiş, manayı aziz bilen bir mektep. Kendi tarihine ve
mazisine hor bakmayan bir mektep.
Çocukların masumiyetini korumalarına yardımcı olan, onların sadece
beyinlerini değil, kalplerini, şahsiyetlerini ve ruhlarını da geliştiren ve
eğiten bir mektep. Sadece bilgi ve
kavram değil, duygu, beceri ve ahlak öğreten bir mektep. Tüm dünya
cemiyetlerinin vücutlarını saran ve kemiren post modern hastalıklardan
çocuklarımızı ve gençlerimizi koruyan bir mektep.
Bugün dünyanın neresine bakarsanız bakın orada özellikle çocukların ve
gençlerin büyük bir saldırı altında olduğunu görebilirsiniz. Sürekli artan
çocuk suç oranları, madde ve alkol kullanımı, akran zorbalığı ve dijital oyun
bağımlılığı. Medya araçlarıyla dayatılan değersizleşme akımları ve tüketim
çılgınlığı. İsterseniz okullardan yansıyan ve bizi yaklaşmakta olan yıkıma dair
uyaran birkaç haberin başlığına birlikte bakalım.
“12 yaşındaki öğrenci arkadaşını okulda öldürdü!”
“14 yaşındaki öğrenci öğretmenini bıçakladı!”
“Öğrenciler özel gereksinimli arkadaşlarını okulda darp ettiler!”
Bunlar okullarımızdan yansıyan haberlerden bazıları. Elbette
okullarımızın tamamı bu şekilde olumsuzluklarla gündeme gelmiyor. Eğitim
alanında yapılan devasa yatırımlar, projeler ve çok doğru işler var. Bunları
yok saymıyorum ve haksızlık edemem. Fakat çocuklarımıza dair her defasında bu
gidiş nereye? Diye sorgulatan olaylarla ve haberlerle karşılaşıyoruz. Sahi bu
gidiş nereye?
Bugünkü mektep çocuklarımıza;
Yüce idealler verebiliyor mu?
Edep ve ahlak kazandırabiliyor mu?
İnsan olmanın belki daha önemlisi insan
kalabilmenin anlam ve hikmetini anlatıyor mu?
Mektebin görevi sadece fen ve matematik öğretmek değildir. Türk
maarifinin anayasası olarak kabul edilen 1739 sayılı kanunun 2. Maddesinde “Türk
Milletinin bütün fertlerini; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve
kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını,
milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan bireyler olarak yetiştirmek”
ifadesi yer almaktadır.
Aristo: “Kalbi eğitmeden aklı eğitmek eğitim değildir. Vicdan olmadan, bilgi
sahibi olmak tehlikelidir” der. Yani çocuklara sadece bilgi
boyutunda değil, değer, ahlak ve inanç boyutlarında da eğitim vermenin önemini
vurgular. Üzülerek belirtmek isterim ki değer, inanç ve ahlaktan yoksun bilgi,
bireye ve topluma fayda sağlamıyor. Aksine çok daha büyük zararlar veriyor.
Amerikan başkanı Theodore Roosevelt’in sözünü hatırlayalım: “Hiç
okula gitmeyen bir adam yük treninden çalabilir ama eğer üniversite eğitimi
almışsa bütün demir yolunu çalabilir. Eğer bir insanı, sadece akıl yönünden
eğitiyor, ahlak yönünden eğitmiyorsanız, toplumun başına yalnızca bir bela
yetiştiriyorsunuz.”
Cemil Meriç: “İki yol var insanlık için: Kendi kendini
imha veya gerçekten insanlaşmak” der. Dünyayı istila etmiş olan bu
ahlaki çöküntü ve yozlaşmadan, bu şiddet sarmalından, merhametsizlik
buhranından çıkmak “gerçekten insanlaşmak” ile mümkün olabilir. Mektebimiz çocuklara insan kalabilmenin
yolunu ve faziletini öğretmeli. Ulu bir ağacın kökleriyle toprağına tutunması
gibi milletine ve mukaddesatına bağlı kalmayı ve dallarıyla istikbale
uzanabilmeyi öğretmeli. Yani evvela insan olabilmeyi ve insan kalabilmeyi
öğretmeli.