Boykotu boykot edenlere

Evet, olmaz bu iş.

Neden mi olmaz? Böyle giderse iki “yaka” bir araya gelmez de ondan…

Cümlelerin bu kadar sert ve kesin başladığına bakmayın; aslında kati bir menfi tutum içinde değiliz.

İyileşmesini dilediğimiz o kör ve en iyi ihtimalle şaşı bakışın akıbeti için ümidimiz yok değil.

İnsan ümitsiz olmamalı, emir böyle.

Ancak kolay değil, dayanması güç. Bu yüzden Resulullah Efendimiz’in sabrına ihtiyacımız var.

Nitekim;

Taif halkını İslam’a davet eden Resullullah Efendimiz, taş ve sopalarla ağır saldırıya uğramıştı. Mübarek ayakları kanlar içinde kalan Efendimiz’i korumaya çabalayan evlatlığı Zeyd bin Hârise’nin -radiyallahu anh- de başı yarılmış, ayaklarından kan akıyordu. Bu hâldeyken civardaki bir bağa sığındılar. Resulullah efendimiz biraz dinlendikten sonra mübarek ellerini göğe kaldırarak Hz. Allah’a (cc) ilticada bulundu:

"Ey Allah'ım! Kuvvetsiz ve çaresiz kaldığımı, halkın nazarında hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ve şikâyet ederim.

Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin hor görüp de dalına bindiği biçârelerin Rabb'i sensin, benim Rabb'im sensin. Sen beni kötü huylu yüzsüz bir düşman eline düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğin akrabamdan bir dosta bırakmayacak kadar bana merhametlisin.

Ey Allah'ım! Senin gadabına uğramayayım da, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam. Fakat senin af ve merhametin bana bunları göstermeyecek kadar geniştir.

Ey Allah'ım! Senin gadabına uğramaktan, rızândan mahrum kalmaktan, sana senin o karanlıkları aydınlatan dünya ve ahiret işlerini yoluna koyan ilâhî nuruna sığınıyorum.

Ey Allah'ım! Sen hoşnud oluncaya kadar affını dilerim.

Ey Allah'ım! Her kuvvet, her kudret ancak seninle kâimdir." (Buhârî)

İşte sığınmanın en yüce hâli…

O güne kadar ki zulümlerin en büyüğünü yaşayan Resullullah Efendimiz (sav), bağdan ayrılıp üzgün hâlde dönüyorken vahiy meleğini gördü. Cebrail Aleyhisselam:

"Şüphesiz ki Allah, kavminin sana ne söylediklerini işitti. Sana şu dağlar meleğini gönderdi. Kavmin hakkında ne dilersen ona emredebilirsin." dedi.

Dağlar meleği:

"Ey Muhammed! Cebrâil doğru söyledi. Sen ne dilersen emrine hazırım. Eğer şu iki yalçın dağın Mekkelilerin üzerine kapanırcasına birbirine kavuşmasını istiyorsan emret kavuşturayım." dedi.

Resulullah Aleyhisselâm:

"Hayır! Ben böylesini istemem. İsterim ki Allah bu müşriklerin sulbünden, yalnız Allah'a ibadet eden ve ona hiçbir şeyi şerik koşmayan bir nesil ortaya çıkarsın." buyurdu. (Buhârî)

“Bu ülke” fikrî ve toplumsal manada parçalara ayırıldığından, böldükçe bölündüğünden, bölünmüşlükten bilhassa İslam düşmanlığı üretildiğinden ve bu düşmanlık eğitimden eğlenceye her alanda temel düstur olarak pazarlandığından bu yana “bu ülke”nin müslümanları Taif’in o arbede gününü soluyor.

Gazze’deki soykırımın başladığı günden bu yana, bu ayrışmanın altı kalın ve kırmızı çizgilerle defalarca çizildi.

Filistin halkı azaldıkça azalıp, acısı arttıkça boykotla birlik olmaya gayret gösteren müslüman kesimleri aşağılamak, hatta boykot ürünlerini göstere göstere sevinçle tüketirken “bak bir mermi de ben attım o Araplara” dercesine böbürlenmek Taif’teki müşrikleri gölgede bırakır cinsten.

Şuna bir açıklık getirelim:

Elbette hiç kimse boykota zorlanamaz. Bu kişinin kendi ve vicdanı arasındaki bir mesele.

Ancak bu boykotun dünya müslümanlarının boyunu çoktan aştığını, her anı insanlık dışı manzaralarla dolu bir işgale ve soykırıma karşı “birlikte” hareket eden dünya halklarının gür bir sesle barış için haykırdığını, insanlık adına gece gündüz gayret eden iyilik neferlerinin din, dil, ırk ayırmadan Gazze ve Filistin halkı için bir araya geldiğini, soykırım karşısında hâlen İslam’ı kompleks yapan zihniyetlerin günden güne azaldığını ve kibirlerinin ufalandığını, Siyonizm’in tarihte görülmemiş biçimde nefretle kınandığını naklen izlediğimiz şu dünyada boykota karşı çıkmakla böbürlenen organizmalar için ümitli olmakta zorlanıyoruz; ama çabalıyoruz. Emir böyle…

Nitekim;

Resulullah Efendimiz (sav), Uhud Savaşı’nda yüzünden kanlar akarken şöyle dua etti:

"Peygamberini öldürmek isteyen bir kavim nasıl felâh bulur? Allah'ım, sen kavmime hidayet ver. Çünkü onlar bilmiyorlar." (Buharî)

Dünyanın bütün vicdanlarını bir araya getiren Gazze, bu ülkenin dayanaksız İslam karşıtlığını ve horgörüsünü aşamadı. Biz de onlara hidayet dileyelim.

Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz bir hutbelerinde; “Bilmiş olun ki iyilikle emretmek ve kötülükten men etmek; ne rızkı keser, ne de eceli yaklaştırır.” (İbn-i kesir) dedi.

O zaman, ümit etmekten de iyiliği emretmekten de kötülükten men etmekten de korkmayalım.

Belki olur bu iş…