24 Nisan 2019

Bozulan Ruh Beden Dengesi ve Ruhun Tamiri

Ruhumuz yara bere içinde. Metalin pası, maddenin tozuyla kaplı, yorgun ve mutsuz şimdilerde ruhumuz. Peki, maddenin manaya galip geldiği bu modern bozukluk çağında, ruhların tamiri nasıl olacak?

İnsan, madde ve mana üzerine ve bir denge gözetilerek yaratıldı elbette. Bu öylesine hassas bir denge ki bir taraf ağır basmaya başladığında, insan da başka bir surete, başka bir kimliğe bürünüveriyor aniden. 

Modern insanın kalıbı, kalbinin önüne geçeli, insan manadan vazgeçeli hayli zaman oldu. Sağlıklı gülüşler, canlı saçlar, ideal vücut ölçüleri, buruşup kırışmayan suratlar, rengarenk gözler, modern insanın öne çıkan bazı özellikleri. Dikkat çekici ve albenisi yüksek bir insan için bu özellikler olmazsa olmaz.

Vitrinlerin ışıltısına yenilmiş modern toplumlarda, insanın kabının ve kalıbının değerli olması çok tabii. Ruh dediğin şey gözle dahi görünmüyor üstelik. Görünen şeyleri, görünmeyen şeylere tercih edişimizden belli meylimiz. Dünyayı ahirete tercih edişimiz gibi.

Saç ekimi, cilt bakımı, burun estetiği diye uzayıp gidiyor maddenin esareti. Kabı için bunca çaba sarf eden, para harcayan, strese giren insan, kalbi ve ruhu için ne yapıyor acaba? Kalbimizi ve ruhumuzu maddenin ve metalin esaretine karşı nasıl koruyacağız?

Bugün, gelişmenin ve refahın yüksek olduğu batılı toplumlara bakıldığında, en yüksek intihar oranlarının, en çok antidepresan kullanımının, yalnız ve bireysel yaşamın, en düşük inanç düzeyinin buralarda olduğu açıkça görülebilir. Araştırma sonuçlarına göre intiharın dünyada en yoğun yaşandığı ülkeler şöyle, Litvanya (yüz bin kişide / 31.9), Rusya (yüz bin kişide / 31), Güney Kore (yüz bin kişide / 26.9), Belçika (yüz bin kişide / 20.7), Japonya (yüz bin kişide / 18.5), Fransa (yüz bin kişide / 17.7), İsviçre (yüz bin kişide / 17.2), Amerika (yüz bin kişide / 15.3). Yani, maddeyi ve maddi insanı önceleyen toplumlar daha mutsuz.

Nasıl ki midemizin beslenmeye, cildimizin bakıma ihtiyacı varsa, ruhumuzun da beslenmeye ve bakıma ihtiyacı var elbette. Peki, ruhumuzun beslenmesi ve bakımı nasıl olacak?

İnsan yaratılış olarak ilahi bir varlıktır ve varlık sebebi Allah'tır. Dolayısıyla kendisini var edene yani Hâlik'ine iman etmek ve onun koyduğu sınırlara göre yaşamak, ruhunu besleyen birincil kaynaktır.

İnsanı dizginleyen ve kontrol eden, sırat-ı müstakim üzere olmasını sağlayan İslamiyet inancı ve değer sistemi, insanın ruhunu öylesine korur ve canlı tutar ki bir tamire dahi ihtiyaç kalmaz.

Dünya malına karşı aşırı düşkün olmamak, para, kariyer ve başarıyı tek mutluluk kaynağı olarak görmemek, ruhumuza daha iyi gelecek elbette. Said Makburi bu duruma bir örnek olarak, "Allah Resulü dünyayı karnını arpa ekmeği ile bile doyurmadan terk etti" demiştir (Buhari). Hz. Muhammed'in yaşamı bizler için çok değerli bir referans kaynağı olmalı, anmaktan ziyade anlamaya ve örnek almaya gayret etmeliyiz.

Ruhumuzu tamir edip, beslemek için, her daim yenilenen ve değişen kâinata bakıp yenilenmek gerek. Aczini ve kusurlarını bilmek, nefisleri terbiye eden ölümü sıkça hatırlamak gerek.  Birde ruhumuzu çelik gibi sağlam kılacak sevdalarımız olmalı, Allah'a, vatana ve sevdiklerimize karşı. İdeallerimiz olmalı, yarına dair, çocuklara dair, insanlığa dair.

Mevlana'nın ilahi aşkından, Aşık Veysel'in mızrabından, Necip Fazıl'ın şiirlerinden, Çanakkale destanından, Mimar Sinan'dan, Selimiye'den beslemek gerek ruhumuzu. Modernizmin sahteliğinden uzaklaşıp daha çok samimiyet daha çok gayret gerek. Sadece kendimiz için değil başkaları için de bir şeyler yapmak gerek…