25 Şubat 2024

Bu reçeteye hastayım

-Patlıcan kebabı, patlıcan dolması değildir-

 

Şehr-i Tarsus’ta dostumuz Kebabçı Ökkeş ustayla mekanında sohbet ediyoruz.

Söz dönüp dolaşıp, kebap kokulu hatıralara geliyor. Ökkeş usta öyle bir hatıra anlatıyor ki gel de yazma.

 

Söz Ökkeş Usta’nın ‘’Bir gün dükkana iki genç gelip, benden patlıcan kebabı istediler. Yemeklerini bitirmeden  şöyle bir yorum yazmışlar :  Yanmış patlıcanı patlıcan kebabı diye satıyorlar.  Gençlerin yanına gidip onlara şöyle dedim: ‘’Gençler! siz müşterisiniz, her türlü yorumu yazmakta serbestsiniz. Fakat sizden bir istirhamım var. Şu patlıcan kebabının neresi yanmış bana bir gösterin hele. Gördüğüm manzara karşısında gözlerime inanamadım. Bu vakte kadar ömürlerinde hiç patlıcan kebabı yememiş olan gençler, patlıcan kebabını patlıcan dolması gibi yemeye kalkmışlar. Ustalık biraz da öğretmenliktir deyip, onlara patlıcan kebabı yemenin püf noktalarını uygulamalı olarak gösterdim. Lezzete hayran kaldılar. Tabi durumları da değişti yorumları da’’

 

-Bu reçeteye hastayım-

Tarsus’ta iş insanı olması okuma ve yazmasına engel olmayan sevgili Remzi Karabulut ağabey ile FKM’de oturmuş, hasbihal ediyoruz.  Birbirimize  küçük öyküler anlatıyoruz. İşte Remzi Karabulut ağabeyin Tarsus usulü kahve yanında ikram ettiği o küçük öykülerden biri

‘’Başım Ağrıyordu doktora gittim. Sabah, öğle,akşam için birer öykü verdi. Banyodan sonra vücuduma sürmek için sözcük özlü krem önerdi. Bir de okurken sürekli not almamı istedi. Üç güne kadar geçmezse rahatsızlığım, bu kez başka bir reçete  yazacakmış, uzun öykü, roman falan’’

Sizi bilmem lakin bendeniz  bu reçete için ömür boyu hasta olmaya razıyım.

 

-Yetersiz bakiye-

Varlık ve bahtiyarlık sebebim muhterem anneciğimi ziyaret niyetiyle  Tarsus Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesindeyim. Hastaların kimi inliyor, kimi  ağlıyor, kimi de inleyenleri dinliyor. Doktoruyla, hastasıyla, hemşiresiyle, ziyaretçisiyle herkes şu gerçeği  iliklerine kadar hissederek anlıyor: ‘’İnsan denen faniye dünya yetersiz bakiye’’

 

-Yaratan var yalnızlık yok-

Aydıncık -Gülnar yolunun tam ortasında kartpostallık bir mağara var. O mağaranın tam 35 yıllık bir sakini var. Mustafa Öztürk… evet yanlış okumadınız. Mustafa amca tam 35 yıldır mağarada yaşıyor. Kendisine uğrayanları bir müşteri gibi değil, misafir gibi karşılıyor. Günün her saatinde taze çay, TRT Nağme’den türküler ve doyumsuz bir gönül sohbeti.

Kendisine sordum; Haydi gündüzleri neyse, geceleri kokmuyor musunuz? Yalnızlık hissetmiyor musunuz?

Benim bu sualimi kendinden emin bir eda ile tek cümleyle cevapladı: ‘’Yaratan var yalnızlık yok’’

 

-Küçüğü de sizde büyüğü de sizde –

 

Aydıncık Müftülüğü’nde  Konya’nın ilmi çalışmalarıyla bilinen  simalarından Mesut Karaköse hoca ile oturmuş muhabbet ediyoruz.

Söz Konya’nın meşhur hocalarından açılıyor.

Mesut hoca bir Abdullah Büyük hocadan bir Ali Küçük  hoca’dan bahsediyor.  Sözün  tam burasında hocaya dönüp, şöyle diyorum: Maşalllah Hocam, hocaların büyüğü de Konya’da küçüğü de Konya’da’’

 

-Eşini dövmeyi nasıl bıraktı-

Aydıncık müftüsü sevgili Süleyman Turul Hoca’nın nazik davetine icabet ederek, memleketimdeki gönül doktorlarına hitap etmek üzere misafir konuşmacı olarak aylık mutad personel toplantısına katıldım. Orada konuştuklarım ayrı bir yazının konusu. Toplantıda benden sonra Silifke Kadına Şiddeti Önleme  Merkezi’nden gelen bir heyet Din görevlilerine Kadına Şiddet konusuna dair faydalı ve etraflı sunumlar gerçekleştirdiler. Son konuşmacı Silifkeli sosyolog bir hanımefendiydi.  Konuşması esnasında öyle bir hatıra aktardı ki;üzerinde ne kadar tefekkür edilse azdır.

 

‘’Halk Eğitim Merkezinde  bir seminer için Aydıncık’taydım. Seminer sonrasında Aydıncıklı bir teyze  söz alıp, vaaz ve irşadın önemiyle ilgili başından geçen bir  olayı anlattı:

‘’ Benim eşim aşırı alkolik biriydi. Ondan yıllarca  her gün dayak yedim. Bir Cuma gününden sonra beni hiç dövmez, azarlamaz oldu. Sebebini merak edip, sordum.

Bana dedi ki, hatun Cuma hutbesinde imam dedi ki aziz cemaat! Kadınlar size Allah’ın emanetidir. Onları üzmeyin, kırmayın, incitmeyin. Sen bana Allah’ın emanetiymişsin. İnsan  emanete ihanet eder mi?’’