20 Haziran 2015

BÜTÜN SENARYOLARI ÇÖPE ATACAK SÜREÇ BAŞLADI!

YSK'nın resmi sonuçları açıklamasıyla birlikte, ortalıkta konuşulan koalisyon senaryolarının çöpe atılacağı dönem de başlamış oldu.

Evvela kesin olan bir şey var ki AK Parti'siz bir koalisyon formülü, partilerin beyanları esas alındığında imkansız.

CHP kanadından gelen romantik açıklamalara aldırmayın. Kemal Kılıçdaroğlu Başbakanlığı'nda bir MHP ve HDP destekli bir CHP azınlık hükümetinin kurulması romantizmin akıl ve mantıkla alay edişi sadece. Kılıçdaroğlu'nu, seçim öncesi söylemlerini baz aldığımızda uğradığı hezimetten kurtaracak, koltuğunu teminat altına alacak ütopik zorlamalardan başka bir anlamı yok.

AK Parti-HDP koalisyonu da ölü doğmuş bir senaryo. Silahlı terörle zilliyet bağını koparmamış, yol haritası silahla çizilen bir siyasi yapının görünen yüzüyle yasal olması vicdanlarda da meşrulaşmasına katkı sağlamıyor.

AK Parti-MHP formülüne gelince...

MHP'nin "ver Bilalı al iktidarı" gibi bir söyleme kadar evrilen akıl tutulmasının, muhafazakar kesimde karşılık bulan bu formülü de zora sokacağı görülüyor. 17-25 Aralık kumpasının temel amacının koalisyon pazarlığına dönüşmesi demek bu.

MHP'nin, yüzde 52'nin oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın meşruiyetini tartışma eğilimi de bir başka açmaz.  MHP, olası bir koalisyonda, Erdoğan'ın Bakanlar Kurulu'nu toplamasına karşı çıkarsa belki bir nebze makul karşılanabilir. Ancak MHP'nin talebi, Erdoğan'sız Türkiye beklentisinde olanlara hizmet edecek bir "yetkisizleştirmeye" yönelirse, AK Parti-MHP koalisyonunun rafa kalkması için yeterli bir gerekçe olur.

Çözüm Süreci konusu da bu iki parti arasında aşılması zor bir kırmızı çizgi. Çözüm sürecinin yöntemi, metodu elbette tartışılabilir. Sürecin getirdiği kazanımların, PKK'nın silahlı mücadelesiyle elde edildiği gibi bir algı oluşmasına sebep olan hataların tolore edilmesi elzem.

Yine akil insanlar ya da izleme heyeti adına ne derseniz deyin, bu tür organizasyonlar için seçilen isimlerin etnisite siyaseti kokan söylem ve eylemleri ile bilinenlerden oluşması da başka bir handikap.

Bir kimliği yönelik ötekileştirici ve inkara varan devlet politikalarının tamiri, o kimliğin yüceltilmesi ve pozitif ayrımcılık adı altında "ayrıcalıklı" bir çıtaya doğru çekilmesi olmamalı. Böyle bir politika, ülkedeki hakim kimliği, Türk kimliğini ötekileştirmeye kadar vardı adeta.

Bu bakımdan, Çözüm süreci konusunda da iki parti arasında mutabakatın sağlanabilmesini kolaylaştıracak bir esneme olacağı kanaatinde değilim.

Peki AK Parti-CHP koalisyonu?

Türkiye arzusunu kırmızı çizgi olarak belirlemiş bir AK Parti'nin, eski Türkiye'yi temsil eden CHP ile ne seçime yönelik ne de günü kurtaracak bir koalisyon içerisinde olması zor. Üstelik bu koalisyon formülünün en büyük destekçileri de, eski Türkiye aktörlerini dinamik tutmaya çalışan lobilerse, bir değil bin kez düşünmek gerekiyor.

Buraya kadar aktardıklarım, Meclisteki sandalye dağılımını önüne koyan herkesin çizeceği senaryolar. Ama dikkatlerden kaçan önemli bir faktör var. Recep Tayyip Erdoğan faktörü.

Erdoğan'ın olmazsa olmazı yeni ve sivil bir anayasa ile Başkanlık Sistemi...

Yeni Türkiye'nin devamlılığı için bu iki şey, olmazsa olmaz. Öyleyse, bütün koalisyon kombinasyonlarını çöpe atacak hamle bunun üzerine kurulamaz mı?

Daha önce de ifade etmiştim: aslında sandığı doğru okursak Başkanlık Sistemi'ne geçişi kolaylaştıracak bir aritmetik tablo var karşımızda. Çünkü böyle bir sistemsel revizyonun sadece AK Parti'nin kararı ile değil; geniş bir konsensüsle gerçekleştirilmesi gerekiyor. Mevcut durumda Meclis'teki temsil oranı da yüzde 96'ları aşıyor.

İşte bu temsil oranı üzerinden Genel Başkan olmayan bir Başbakan'ın (Asla Bay Ekmel değil) kuracağı hükümetle, bütün partilerin katılacağı bir süreç sonrasında hem sivil anayasa yapılıp hem de Başkanlık Sistemine geçiş sağlanabilir mi?

Başkent koridorlarında birçok kişinin telaffuz etmeye bile cesaret edemeyeceği bu formülle pekala sağlanabilir.

Unutmayın ki; devleti yönetme noktasındaki akıl ve devlet adamı aklıyla siyasetçi aklı aynı değil.

Hal böyle iken; Erdoğan ve Baykal'ın seçimin hemen ertesindeki buluşmada Bahçeli'nin deyimiyle "Adana mavrası" yapıldığını sanıyorsanız büyük yanılgı içindesiniz demektir.