Cadı kazanı
Etrafımız siyasetle dopdolu... Adım başı siyaset/politika... Hani derler ya; “iğne atsan yere düşmez!” Yani siyasi konulardan iğnenin düşeceği boşluk kalmamış ki yaşamın normal yönünü anlatan dertlerimizi, sıkıntılarımızı, eksikliklerimizi birbirimize anlatıp önümüzü görebilelim! Ya da toplumuzdaki ahlaksızlıkları (Devlet yönetiminde merkezi veya yerel en üst kademeden en alt kademeye kadar -kimin onayı ve imzası veya ses çıkarmaması varsa - eksik denetim yapıp uygunluk raporu verme, yeterli teknik zemin etüdünü yapmama, uygun olmadığı halde yapı projelerini onaylama, uygun olmayan yapılara yapım ruhsatı verme, kentlerde dere yatağına, fay hattı, kaygan ve gevşek zemin üzerine yapılaşmaya onay verme veya bildiği ve gücü yettiği halde çıkarı için sessiz kalma, göz kırpma, “almıyorum ama sol cebime koy” dan tutun da bina yaparken demirden, betondan ve diğer malzemeden çalma gibi...) anlatıp önlem almayı sağlamaya çalışalım. Ahlaksızlık deyince kasıtlı olarak hep asıl anlam göz önünden uzaklaştırılmış sadece belden aşağı olarak kullanılagelmiştir. Söz gelimi birine “ahlaksız” denildiği zaman; akla ilk gelen bu oluyor. Oysa yukarıda saymaya çalıştıklarımız ve benzerleri ahlaksızlığın en alasıdır. Bu nedenle bugünkü yazımda siyaset/politika ve ülkeleri yönetmekle ilgili içimden geçenleri aktarmak istedim.
İzninizle
bildiğiniz bazı bilgileri yineleyeyim:
Siyaset (siya:set):
Arapça siyāset kelimesinden gelme olup dilimize uyarlarken “Siyaset” biçimine
getirdiğimiz bir kavram durumuna gelmiştir. Anlamı da devlet işlerini düzenleme ve yürütme
sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış. (TDK)
Politika (politi'ka): İtalyanca politica kelimesinden
gelme olup dilimize uyarlarken “politika” biçimine
getirdiğimiz bir kavram durumuna gelmiştir. Anlamı da devletin
etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme
esaslarının bütünü, siyaset, siyasadır. (TDK)
İnsanın kalitesi düşünce ortada
güzellikleri anlatmak da çok önem arz etmiyor. Ortalığın “cadı
kazanına döndüğü” bir sırada sizin anlatacağınız öz eleştiriler de güme
gidiyor. Yapılan her eleştiri kötüye yorumlanır oldu günümüzün siyasal
ortamında... İyi niyet olmayınca hep “öküzün altında buzağı aranır”
oldu. İnsanlar “kurudan nem kapar” durumuna gelince yağmurun yağmasına
bile bir anlam vermeye çalışılıyor. Arkadaş, kardeş, dost olarak birine bir
iyilik yapayım diye bir yanlışını söylemeyiver! Kıyamet kopar o zaman! Birine “Ateşin
dumanı sana doğru geliyor!” dediğiniz zaman bile karşıdaki kızıyor. Oysa
bunu; onun iyiliği için söylüyoruz. Yani “Dumandan çıkan zehirli hava sana
zarar verebilir ve seni hasta edebilir!” diyorsun adama; o ise bunu ters anlıyor
ve kızarak karşılık veriyor.
İşin garip ve
çekilmez yönü bu siyasi ortamda üzerine düşmediği halde ya da kişisel olarak
onu ilgilendirmediği halde kişinin ortalığa düşüp kaşık toplamasıdır. “Kimin
düğünün olduğunu bilmeden kaçık toplamaya çalışıyor.” derler. Bir tarafta
siyasetle uğraşanlar diğer tarafta siyasetçilere çanak tutanlar...
Siyasetçileri anladık da “Bu çanak tutanlara ne demeli ya da onlara ne oluyor? ”Sizin
gözünüzün üzerindeki örtüyü kim kaçırdı ki bu kadar telaşla çırpınıyorsunuz?”
demeden geçemeyeceğim. Çanak tutanlara söyleyeceklerim şunlar olabilir: ”Zenginin
malı züğürdün çenesini yorar!” ya da ”Ağanın malı giderken marabanın
canı çıkıyor.”
Çanakçılar
şöyle dursunlar da locadan arkamıza yaslanarak kimin boyunun kaç karış olduğuna
biz seçmenler karar verelim. Çarşıdan bir eşya alırken kendimiz karar veriyoruz
da oy kullanırken neden tamamen bizim kişisel tercihimiz olan oy verme
tercihimizi ona buna soracağız veya ondan bundan etkileneceğiz ki? Neden bizi
çanakçılar etkileme çabasındadırlar, bunu anlayamıyorum. Biz elbise alırken
size mi soracağız. Bırakın kafamızı dinlendirip sakin bir kafayla kararımızı
kendimiz verelim... Kar veya zararın sonucuna biz katlanalım. Bu yanlış veya
doğru tercihin sorumluluğu da bize ait olsun.
Kalın sağlıcakla!