Cam Kırığı yahut Sen Haklı ol Alyoşa
İncinsen de incitme… Hayat
bazen cam kırığı olmak kaderini yaşatır. Çoklarımız kendimizce güzel hal, iyi
niyet ve temiz dilek sandığımız yerde bir bakmışız birilerinin ayakları bizim
yüzümüzden kan revan içinde. Gök kubbe çökmüş ve ab-ı hayat piyalesi diye
sunulan yağız yeri kana bulamış. Ne hicaptır… Elimizi uzatmaya bile utanırız
aslında o toz bile değmesin istediğimiz canlara. Ne imtihandır… Belki de
sahiden istememişsizdir ne yaman çelişki… Lakin kanıyordur işte; istemedim,
koruyamadan, olmadı demek bile batar insanın yüreğine o anda. Hamakat gelir hatıra
ve budala bir avuntu. Sakınamadım demek ki, o cam kırıkları o yere düştü ve can
dediğinin canı yandı işte diye kül olsan ne, vaktin yokluğunda savrulsan ne ki
sonrasında. Söz hükümsüzdür artık, hal susmuştur ve gözlerdeki eski zaman
efsunu ve beyaz kanatlardaki masalsı heyecan da utancın anaforunda silinip
gitmiştir. Gam piyalesi olmuştur artık, yorgunluktur sadece varlığınız…
Haklı olmak kimi zaman
mahcubiyettir bilir misiniz? Ayrıca hayat gerçeğiniz karşısında haklı olmanın
haysiyeti de nedir ki? Kime ve neye üstün geleceksiniz ki? Modern değirmen
işte… İnsan kendileştiğine galebe mi çalarmış? Ama işte cam kırığı olduğunuz
vakit ab-ı hayat sunduğunuz kadeh gider haklılık gevezesi kılar sizi. Ne önemi
vardır ki haklı olmanın, önüne bakmamış can sen kırık olmasaydın o basmazdı.
Bunu anlatmak ne zorlu iştir. Ve en acınası olan da bütün olanların sizin iyi
niyetinizin, belki aklınıza bilme gelmeyenlerin içinden hayata dökülmesidir. Mahcubiyetinizin
sözleri bazı bazı tepeden yok sayışlar olarak görünür artık. Sanılır ki cam
kırıklarını savunmaya çalışıyorsunuz, hafife alıyorsunuz, kanayan ayak
umurunuzda değil tek derdiniz kırıkları telafi, of unutalım artık hadi amacılık
sanılır. Halbuki ne önemi vardır ki mavi gök yağız yer pür-hun olmuştur; haklı
olmak o hatrın karşısında haksızlık sayılır sadece. Gönül dilince haklı olmak
diye bir kelime yoktur. Bu modern manüplasyon hastalığı ne yazık ki her
yerimizden irin gibi akıyor. İnsan insana bu yerden hamiyetsizlik ediyor işte.
Haklıyım ama budalayım. Empati yaptım evet ama ben haklıyım! Komik geldi dimi…
Cam kırıkları oldunuz
mu kanayan o yere dair konuşunca diliniz ebkem, sözleriniz kifayetsiz, haliniz
mecalsiz kalınca halinizin perişanlığını suçlama sandığında mavi gök, sizin
içinizde neler kanar kim bilir? Aslında o cam kırıkları asıl sizi
kanatmaktadır. Beyaz kanatlara kan bulaşınca bir kere yer ve gök kızıl bir
yokluk olur, mahcubiyet, utanma ve kifayetsizlik hatta neydi yönetimsizlik için
de kaldığınızda suç ve suçlu aramak ne o ayağa, ne kanayana, ne de cam
kırıklarının müsebbibine fayda vermez. İnsan kopan kolunu, kırılan ayağını, parçalanan
yüreğini, çıkan gözünü suçlar mı, yahut niye kanadın diye cam kırıkları ile muzdarip
ayağa bakar mı? Sadece mahcup olur ve ağlar. Hatta oturur deli gibi cam
kırıkları ile hasbihal eder kuytu tenhalarda. Lakin işte zamanın karanlık
efsunu ruha dokunmaya görsün, parça bütünü yener ve anlaşılmamak sanrısı
hiçleştirir. Cam kırığı olmak nedir bilir misiniz? Canınıza cam kırığı battı mı
hiç? Ve siz çaresizce bunu izlemek kaderini yaşarken kifayetsizce çırpındınız
mı zamanın böğründe. En zavallısı da suçlamaktan başka derdi olmayan bir egoya
dönüşmüş görülür halde ortada kalmaktır. Siz gelin canlar suç ve suçluyu değil
de varsa hala çöldeki vahayı düşünün.
Şener Şen Gönül Yarası
filminde kendi idealleri uğruna çocuk sahibi olamayacak hale düşen kızıyla
konuşur bir sahnede. O da bir cam kırığıdır o anda: “Ben
bütün bunları niye yaptığımı hala bilmiyorum. Niye kendimi bu yalnızlığa mahkum
ettim. Niye ailemin beni terk etmesini engelleyemedim… Niye hayatımı boş
hayaller için yok ettim… Bilmiyorum… Üstelik sonunda elime geçen ne biliyo musun?
Koksoca bi hiç. Sadece üç beş öğrenci mektubu ve içinden çıkan fotoğraflar…
İşin en acı yanı da şu kızım. Bi daha dünyaya gelsem gene aynı yollardan
yürüyeceğimi biliyorum. Demek yaşanan onca hayal kırıklığı, sürgünler,
fişlenme, sorgular bana bişey öğretememiş…Tuhaf bi durum bu. Acı çekmeye
gönüllü olmak, ruhunu o işten alamamak bana hem keder verdi hem mutluluk…
Hepimiz hayallerimizin kurbanıyız.” Lakin filmin sonunda bir kız çocuğuyla
çalar işte kızının kapısını. Bizim cam kırığı sandığımız başka bir mutluluğun
imkanıdır belki kim bilir? Lakin eski zaman gözlerimiz mavi gök yağız yer
arasında üzülmeye gönüllü ise ruhunu o kanayan yerden alamıyorsa keder ve
mutluluk yan yana yürümez mi? Bi koca hiçe de dönüşşek ballar balını bulana
yalnızlığa mahkum olmak da payedir. Öğrendikleriniz, özgürleştikleriniz ve
olduklarınız her türlü haklılıktan daha değerlidir.
Toplumca sanki bahsedilen bu hallerin anaforunda gibiyiz…
Ne dersiniz? Ne demişler iğneyi başkasına çuvaldızı kendine…
Vesselam