02 May 2023

Cam Kırığı yahut Sen Haklı ol Alyoşa

İncinsen de incitme… Hayat bazen cam kırığı olmak kaderini yaşatır. Çoklarımız kendimizce güzel hal, iyi niyet ve temiz dilek sandığımız yerde bir bakmışız birilerinin ayakları bizim yüzümüzden kan revan içinde. Gök kubbe çökmüş ve ab-ı hayat piyalesi diye sunulan yağız yeri kana bulamış. Ne hicaptır… Elimizi uzatmaya bile utanırız aslında o toz bile değmesin istediğimiz canlara. Ne imtihandır… Belki de sahiden istememişsizdir ne yaman çelişki… Lakin kanıyordur işte; istemedim, koruyamadan, olmadı demek bile batar insanın yüreğine o anda. Hamakat gelir hatıra ve budala bir avuntu. Sakınamadım demek ki, o cam kırıkları o yere düştü ve can dediğinin canı yandı işte diye kül olsan ne, vaktin yokluğunda savrulsan ne ki sonrasında. Söz hükümsüzdür artık, hal susmuştur ve gözlerdeki eski zaman efsunu ve beyaz kanatlardaki masalsı heyecan da utancın anaforunda silinip gitmiştir. Gam piyalesi olmuştur artık, yorgunluktur sadece varlığınız…

Haklı olmak kimi zaman mahcubiyettir bilir misiniz? Ayrıca hayat gerçeğiniz karşısında haklı olmanın haysiyeti de nedir ki? Kime ve neye üstün geleceksiniz ki? Modern değirmen işte… İnsan kendileştiğine galebe mi çalarmış? Ama işte cam kırığı olduğunuz vakit ab-ı hayat sunduğunuz kadeh gider haklılık gevezesi kılar sizi. Ne önemi vardır ki haklı olmanın, önüne bakmamış can sen kırık olmasaydın o basmazdı. Bunu anlatmak ne zorlu iştir. Ve en acınası olan da bütün olanların sizin iyi niyetinizin, belki aklınıza bilme gelmeyenlerin içinden hayata dökülmesidir. Mahcubiyetinizin sözleri bazı bazı tepeden yok sayışlar olarak görünür artık. Sanılır ki cam kırıklarını savunmaya çalışıyorsunuz, hafife alıyorsunuz, kanayan ayak umurunuzda değil tek derdiniz kırıkları telafi, of unutalım artık hadi amacılık sanılır. Halbuki ne önemi vardır ki mavi gök yağız yer pür-hun olmuştur; haklı olmak o hatrın karşısında haksızlık sayılır sadece. Gönül dilince haklı olmak diye bir kelime yoktur. Bu modern manüplasyon hastalığı ne yazık ki her yerimizden irin gibi akıyor. İnsan insana bu yerden hamiyetsizlik ediyor işte. Haklıyım ama budalayım. Empati yaptım evet ama ben haklıyım! Komik geldi dimi…

Cam kırıkları oldunuz mu kanayan o yere dair konuşunca diliniz ebkem, sözleriniz kifayetsiz, haliniz mecalsiz kalınca halinizin perişanlığını suçlama sandığında mavi gök, sizin içinizde neler kanar kim bilir? Aslında o cam kırıkları asıl sizi kanatmaktadır. Beyaz kanatlara kan bulaşınca bir kere yer ve gök kızıl bir yokluk olur, mahcubiyet, utanma ve kifayetsizlik hatta neydi yönetimsizlik için de kaldığınızda suç ve suçlu aramak ne o ayağa, ne kanayana, ne de cam kırıklarının müsebbibine fayda vermez. İnsan kopan kolunu, kırılan ayağını, parçalanan yüreğini, çıkan gözünü suçlar mı, yahut niye kanadın diye cam kırıkları ile muzdarip ayağa bakar mı? Sadece mahcup olur ve ağlar. Hatta oturur deli gibi cam kırıkları ile hasbihal eder kuytu tenhalarda. Lakin işte zamanın karanlık efsunu ruha dokunmaya görsün, parça bütünü yener ve anlaşılmamak sanrısı hiçleştirir. Cam kırığı olmak nedir bilir misiniz? Canınıza cam kırığı battı mı hiç? Ve siz çaresizce bunu izlemek kaderini yaşarken kifayetsizce çırpındınız mı zamanın böğründe. En zavallısı da suçlamaktan başka derdi olmayan bir egoya dönüşmüş görülür halde ortada kalmaktır. Siz gelin canlar suç ve suçluyu değil de varsa hala çöldeki vahayı düşünün.

Şener Şen Gönül Yarası filminde kendi idealleri uğruna çocuk sahibi olamayacak hale düşen kızıyla konuşur bir sahnede. O da bir cam kırığıdır o anda:  “Ben bütün bunları niye yaptığımı hala bilmiyorum. Niye kendimi bu yalnızlığa mahkum ettim. Niye ailemin beni terk etmesini engelleyemedim… Niye hayatımı boş hayaller için yok ettim… Bilmiyorum… Üstelik sonunda elime geçen ne biliyo musun? Koksoca bi hiç. Sadece üç beş öğrenci mektubu ve içinden çıkan fotoğraflar… İşin en acı yanı da şu kızım. Bi daha dünyaya gelsem gene aynı yollardan yürüyeceğimi biliyorum. Demek yaşanan onca hayal kırıklığı, sürgünler, fişlenme, sorgular bana bişey öğretememiş…Tuhaf bi durum bu. Acı çekmeye gönüllü olmak, ruhunu o işten alamamak bana hem keder verdi hem mutluluk… Hepimiz hayallerimizin kurbanıyız.” Lakin filmin sonunda bir kız çocuğuyla çalar işte kızının kapısını. Bizim cam kırığı sandığımız başka bir mutluluğun imkanıdır belki kim bilir? Lakin eski zaman gözlerimiz mavi gök yağız yer arasında üzülmeye gönüllü ise ruhunu o kanayan yerden alamıyorsa keder ve mutluluk yan yana yürümez mi? Bi koca hiçe de dönüşşek ballar balını bulana yalnızlığa mahkum olmak da payedir. Öğrendikleriniz, özgürleştikleriniz ve olduklarınız her türlü haklılıktan daha değerlidir.

            Toplumca sanki bahsedilen bu hallerin anaforunda gibiyiz… Ne dersiniz? Ne demişler iğneyi başkasına çuvaldızı kendine…

Vesselam