Çamaşır makinesindeki üç fıstığın hikâyesi
İstanbul’da evde masada oturdum Kuran’ı Kerim okuyordum. Hanım dedi ki, ya çamaşır makinesinden ses geliyor bir bakar mısın? Hemen kalktım gerçekten de tık tık ses geliyor. Bir taraftan çamaşır dönüyor bir taraftan da tık tık ses geliyor. Makineyi durdurup içindeki çamaşırlara baktım acaba kontrol etmeden atılmış çamaşır mı var diye, çünkü bazen bozuk para unutuyoruz diye. Elimi kazanın içine soktuğum zaman AA! Şaşırdım. Üç tane Antep fıstığı buldum. Üç Antep fıstığından geliyormuş o tık tık sesleri. Ve işte size cebimde unuttuğum o üç Antep fıstığın hikâyesini şimdi anlatmak istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde kızım Berra Deniz ile birlikte G.Antep
ve Ş.Urfa’ya dost ziyaretine gittik. Belçika’daki dostlarımızdan Paydaş ailesi
bizleri misafir ettiler. Önce Hoşgör
Eğitim vakfı Kuran Kursunda gençlerle birlikte olup Mor-İnek Bakmak görmek
seminerini verdik. Sonra da özellikle Şahin Bey Kurtuluş Müzesini görmek üzere
şehir merkezine hareket ettik. Tarihi sevdiğimi bildikleri için dostlarımız
bizleri G.Antep’de bulunan müzeleri gezdirdiler. Para Müzesi, Hamam, mutfak
müzesi gibi ve tabi olmazsa olmaz Kastelleri de gördük. Akşam’da Halfeti’yi gezme imkanı bulduk. Hele
eski Halfteyi tekneyle gezmek ve görmek ayrı bir güzellik tavsiye ederim.
Efendim, ertesi gün de Cuma namazını Şanlı
Urfa’da kılmak üzere oraya hareke ettik. Balıklı gölü ve ziyaretleri yaptıktan
sonra baktım ben yavaş yavaş su kaynatıyorum. Gençlerden müsaade aldım, çünkü
hava sıcaklığı 47 derece. Her ne kadar sıcağı severim desem de yanımdaki genç kardeşlerimizi
ilk defa yalnız bıraktım ve Mevlit-i Halil Camine kendimi zor attım.
Cuma saatine daha yarım saat vardı. Cami serin olduğu için
en arka tarafa gittim ve sırtımı yaslayarak bağdaş kurup oturup tefekkür etmeye
başladım. Biraz tadım kaçmıştı, neden derseniz. Misafir olduğum yerde sık sık
şunu duyuyordum, fıstık soyuldu, fıstık çalındı. Sumak çalındı. Allah Allah diyorum, nasıl
olur. Adam bir yıl bunu bekliyor. Belçika nere Şanlıurfa nere? En az dört bin kilometreden
fazla yol kat ederek geliyorlar ki yıllık ürünlerini kaldırsınlar. Ama ertesi
gün bakıyorlar ki en az on ağaç ya da yirmi ağaç soyulmuş yani fıstığı alınmış
gitmiş. Çalan kim, niye çalıyor diye düşünürken yanımda oturan yaşlı bir amca
elimi dizime koyarak konuşmaya başladı.
Gardaş sen kerip misin? (Yani yabancı mısın, Urfalı değil
misin? Dedi. Evet, amca İstanbul’dan
geldim dedim. Beli (belli) dedi. Ne düşünürsün çulluk (hindi) gibin dedi. Bende, kısaca ne düşündüğümü ve
fıstık hırsızlığını anlattım.
O da güldü ve bana cebinden çıkardığı üç tane fıstık verdi. Al ye şifa olsun
dedi. Bende sonra yerim diye cebime koydum. Urfalı amcamız anlatmaya başladı:
“ Benim de fıstık ağaçlarım vardı. Uşahlar (çocuklar) telaş
iderlerdi. Baba hele gidek yatak, hele hırsız var ortalıkta bakak. .Yoh dirdim.
Durun hele onun bekçisi var, bekçi bakar. Uşahlar da şaşarlardı ne bekçisi
diye. Neyse bir gün kapıya komşular
dayandı. Yandık bittik, eyvah diyirler. Hele noldu durin hele. Didiler ki,
bizim fıstıkları soymuşlar, hırsız girmiş geçe talan itmişler fıstık ağaçlarını
bir senin fıstıkların duruyor. Hele sor bakalım senin bekçiye bir şey görmiş
mi? Çünkü senin fıstıklarına
dokunmamışlar. Didim hele oturun ha.
Benim öyle sizin zannettiğiniz gibi para ile tutulmuş bekçim yok ha . Ben her
sene niyet ederim. Hey goca Rabbim bu ürünleri veren sensin, bunlar senin. Ne
verirsen senindir, vermezsen de senindir. Ben bakarım sadece, tarlanın bakımını
yaparım. Ürün kalktıktan sonra da öşürümü yani (topraktan elde edilen gelirden
ödenen zekât ) ihtiyaç sahiplerine uygun
yerlere dağıtırım. Kim fıstıktan alıp yerse de helal ederim şifa olsun
derim. Onun için ben ayrıca bekçim
yoktur. Kimsenin malına fıstığına da karışmam. Hele siz kendi niyetinizi bir
sorgu sual edin hele. Tarladan elde ettiğiniz fıstığın öşrünü(zekâtını )
veriyor musunuz? Kalbiniz rahatsa daha ne telaş edersiniz. Fıstık çalınsa bile
fazlasıyla fıstığın sahibi onu geri verir.”
Urfalı amcamız sözlerini bitirdi ve tam o sırada Cuma ezanı okunmaya başladı.
Bir türlü adını soramadığım bu Urfalı amcamızın mesajı aslında çok açıktı. Biz eğer Allah’ın istediği şekilde hareket
edersek hem dünyada hem de ahirette rahat ederiz. Ama hırslı davranır hepsi
benim hepsi benim dersek Karun gibi hep huzursuz oluruz.
Kısaca: Öşür vergisi
Kitap, Sünnet ve Icmâ delillerine dayanır. Tahıl ve meyvelerde zekâtın gerekli
olduğu, Kur`an-ı Kerim`de ifade edilmektedir.
"Ey iman
edenler, kazandıklarınızın temizlerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan
sarfedin." (Bakara, 2/267).
"Çardaklı ve çardaksız bağları, tatları çeşitli
ekin ve hurmaları, zeytin ve narı birbirine benzer ze benzemez şekilde yaratan
O`dur. Ürün verdiği zaman ürününden yiyin. Devşirildiği ve biçildiği gün de
hakkını verin." (el-En`âm, 6/141).
Hadislerde şöyle buyurulur: "Toprağın bitirdiği mahsulde onda bir
zekat vardır." (es-Serahsî, a.g.e., III, 2)