10 Ekim 2017

Cami tasarlamak ve inşa etmek (1)

2016 yılı sonu itibarıyla ülkemizde 86.762 adet cami olduğunu, çoğunun fiziksel ve statiksel yetersizlikten dolayı çok kısa bir süre içinde yıkılıp yeniden yapılması gerektiğini belirtelim. 

“Hayır işlerine şeytan nasıl karışıyor” ile “Cami ve Bani” yazılarımızı hatırlatarak Cami tasarlamak konusuna devam edelim.

Söze, ülkemizdeki üniversitelerde mimarlık eğitimi alan öğrencilerin, mimarlık tarihi derslerinde verilen genel ve çok az bilgi ile mezun olduklarını ve bu bilgiyle konuya dair yeterli hiçbir altyapılarının olmadığını belirterek başlayalım.

Daha ileri gidersek önümüzde Mimar Sinan'ın mezarını dahi görmemiş, Süleymaniye Camii'ni ziyaret etmemiş, fotoğrafını gördüğünde tanımayan, hakkında hiçbir şey söyleyemeyen, haritada yerini gösteremeyen, hatta kendilerine söz konusu yerleri ziyaret etmeleri söylenince “hocam orası çok uzak” diyen genç öğrenciler ve genç mimarlar topluluğu bulunmaktadır.

Yaşları daha ileride olan mimar meslektaşlarımız için durum biraz daha farklı. Ülkemizdeki aydınlanma ve batılılaşma sürecinde laik Fransız etkisi, genel üniversite eğitiminin çağdaş ve laik kurgusu, o yıllarda üniversite okuyan gençlerin daha çok kentlerde yaşayan modern ailelerin çocukları olması, üniversitedeki hocaların genel eğiliminin laiklik adı altında din ve gelenek düşmanlığı şeklinde tezahür ettiği bir ortamda nispeten daha kaliteli ve teknik eğitim yaklaşımından dolayı konuyu biraz daha bildiğini düşündüğümüz bir mimarlar topluluğu vardır.

Bunun sonucunda mimarların hâkim bir topluluğu, din ve dini konularla ilgili olmadıkları, konuya yaklaşırken aslında” hiç istemiyoruz” diyemedikleri veya öyle öğretildiği için, camiler geleneksel ve kubbeli olmasın, illa kubbesiz olsun yaklaşımı sergilediler uzun bir süre.

Bu yüzden modern dedikleri, çoğunluğu katlanmış plaklardan oluşan, betonarmenin imkânlarından faydalanmış, batı dünyasında ve literatürde çok fazla örneği olan başka ihtiyaçlar için tasarlanmış örneklerden oluşan çoğu ucube camiler.

Konuya, içinde namaz kılınacak bir mekân olarak yaklaşmayıp dışarıdan göründüğünde bir heykel olarak tasarlanan camiler.

Fıkhın ve dini şartların hiçbir şekilde dikkate alınmadığı modern olur ve böyle olur şeklinde dikte edilen camiler.

Yeni olsun, farklı olsun, nasıl olursa olsun diye gözümüze sokulan camiler.

Dünyaya namzet olmuş geleneksel örnekleri sekter bir şekilde reddetmenin sonucunda daralan tasarım alanı, iyi yeni örneklerin çıkmasına da engel olmuş doğal olarak.

Bir meslektaşımızla cami tasarımı eğitimini konuştuğumuz ve tartıştığımız bir toplantıda “cami demeyelim, ibadethane tasarlayacağız, belki kilise veya başka bir dini yapı da tasarlayabilir öğrenciler” dediğini hiç unutmayacağım.

Geleneksel cami tasarımının ve inşaatının taklit diye sekter bir şekilde reddedildiği bir eğitim ve tasarım ortamında modern olsun diye yapılan örneklerin de kendi içinde yetersiz, ham, iyi veya kötü örneklerden taklitler olduğu hiç tartışılmaz mesela.

Vedat Dalokay'ın Ankara Kocatepe Camii için tasarladığı yere konmuş kubbenin dört tarafından kesilmiş halinin modern cami tasarımı diye kaç kere önümüze getirildiğini bilmiyorum bile.

Allah CC'nun Âdem As'a öğrettiği kavramlar içinde bulunan dikdörtgen, kare, silindir, daire, üçgen, küre ve benzeri geometrik şekillerin ve formların ham bir şekilde kullanılmasının veya rastgele bir araya getirilmesinin tasarım olmadığı ve ortaya iyi bir ürün çıkmayacağı da unutulmaktadır.

Kubbeyi reddettikleri halde örtü olarak düşünülen her forma kubbe dendiği, bilumum çatının, üst örtünün veya kabuğun üstüne de olur olmaz şekilde kukuleta kubbeciklerin konduğu cami örnekleri de çoktur bu arada.

Ayrıca biz cami formunu, tasarımını, mimarisini değiştireceğiz diye uğraşırken, namaz ve abdest ibadetinin hiçbir şekilde değişmediği ve değişmeyeceği gerçeği unutulur ve bu baskın tavrın altında dinimizin en temel ibadeti edilgen bir halde umursanmaz adeta.

Peki, genç mimarların konuyu hiç bilmediği, eğitim dünyasının konuya uzak ve soğuk durduğu, eski mimarların çoğunun konuya tam olarak gerektiği şekilde emek sarf ederek yaklaşmamasının sonucunda mimarların elinden çıkmayan hayrına yapılmış diğer ve çoğunluktaki camilerimiz ne durumda?

Evlerimiz ve şehirlerimizin durumu nasıl içler acısı ise camilerimizin de durumu aynı kötü durumda.

Camilerimizin % 95 i kaçak ve ruhsatsız bir şekilde inşa edilmiş. Dolayısıyla ortada projeleri yok. Hangi şartlarda yapıldığı belli değil. Çoğu betonarme olduğu halde beton kalitesi, donatı hesabı, statik projesi ya da bunlar için gerekli zemin etüdü yapılmış değil. Çoğunun hanımlar mahfili ve hanımlar için wc ve şadırvanı yeterli değil ya da yok. Yangın güvenliği, fiziksel engelli ulaşımı ve benzeri meseleler hiç düşünülmemiş. Alan kazanmak ve Kuran kursu yapmak için yapılan bodrum katları havasız ve rutubetli. Wc ve şadırvanlar teknik ve sıhhi şartlar açısından çok yetersiz. Normal ve rahat bir şekilde abdest alabilmek için ergonomisi düşünülmüş şadırvan bulmak neredeyse imkânsız.

Tüm bu olanlara rağmen halkımızın da konuya ilgisi ve alakası ortadayken camilerimiz niçin bu halde ve bu işler nasıl düzeltilebilir haftaya devam edelim inşaallah.