11 Nisan 2018

Cemaatler ve cinnet panayırı 2

Dinde ikrah (tiksindirme, çirkinleştirme) yoktur. Artık doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. (Bakara 256)

Kuran'ın bu ayetinin manası taammüden kaçırıldı ve çalındı bizden. Rahman'ın indirdiği “Lâ ikrâhe fiddin” hükmünün inşâ edici ve diriltici nefesi, sanki “lâ icbâre fiddin” denmiş gibi “dinde zorlama yoktur” biçiminde ihdas edilen yapay bir anlam şalıyla örtüldü. Bile bile yalan söylediler bilmem ki kaç neslimize! “Esastan” vurulduk “usûlden” zehirlendik böylece…

İyiliği emredip kötülüğü nehiy etmeyi merkezîleştiren izzet dininin pervasız, tereddütsüz ve zarif aksiyonu, anlamı tahrifin tezahürü olan “dinde zorlama yoktur” cümlesiyle muğlak göreceliliğe ve güvensizliğe bulanırken, gizlenen hakiki mâna ile yani “dinde ikrah (tiksindirme/çirkinleştirme) yoktur hükmüne karşı oluşturulan müzmin sağırlıkla estetikten mahrum bırakıldı. Aksiyonu ve estetiği tahrip edilmiş bir İslâm'la savaşmak dişleri ve pençeleri sökülmüş bir kaplanla savaşmak kadar zahmetsiz ve kolay bir oyundu düşmanlarımız için. Kızılcık sopasıyla bile dövülüp, şaklatılan kırbacın sesiyle hizada tutulan bir sirk kaplanı gibiydi şimdi savaş ve merhamet peygamberinin ümmeti...

İnsanların çoğunun zannettiğinin aksine “iyi”, “güzel”, “doğru” ve “gerçek” birbirlerinden farklı mefhumlardır. Bunun doğal sonucu olarak “kötü”, “çirkin”, “yanlış” ve “yalan” da birbirlerinden farklı kavramlar...  Fakat insanlar içerisinde ancak azın da azı olan bir grubun idrâk gözleri bunları birbirinden ayıracak kadar keskindir.  Hakikate yapılabilecek en büyük kötülük, onu, çirkin edâ ve tavırların içine gömerek  savunmak ya da insanlara sunmaktır. İnsan estetize edilmiş yanlış ile çirkinleştirilmiş doğru arasında kalınca muhakeme yetisini derinlemesine kullanamaz ve kolaylıkla estetize edilen yanlışın tarafına geçer. Avlandığını anlamaz bile! Ve emin olun  şeytan bunu çok iyi bilir!  Doğruyu teklif eder, taşır ve savunur gibi görünenlerin kaba, sığ, çirkin ve düşük tutumları, doğru ve yanlışı bilmeyenleri doğru olandan uzaklaştırırken, bildiği için “doğruların” ardında saf tuttuğunu sananları ise farkında bile olmadan “çirkinliğe” alıştıracaktır. Bu durum doğrudan yana olanların bünyeleri üzerinde çirkinliğe tahammülü kanıksattıran içselleştirici bir etki oluşturacak, böylelikle tuzak kendi ürettiği döngüsel enerjiyle sürekli çalışır hâlde kalacaktır. Doğrunun hatırına çirkin ve sakil olana üretilen rıza ile zehirlenen ise saf hakikat yâni bizâtihi İslâm'dır.

İslam Dünyasının, bahusus Türkiye'nin dini yaşam alanı düşmanlarımız tarafından taşıyıcı sütunlarımıza yerleştirilmiş patlamaya hazır zaman ayarlı hoca efendi ve şeyhlerle düzeneklenirken onlardan beklenen ilk misyon buydu; Doğruyu çirkinleştirmek! Düşmanların, kitlelerin zihninde  karikatürize etmek için milyarlarca dolar harcadığı İslâm/Müslüman telâkkisinin çağrışımlara yüklenen  görüngesini, sahada somutlaştırarak teyit etmek için var edildiler.

Denklemin öbür tarafında yanlışı, kötülüğü ve yalanı estetize eden dev bir PR ve medya-iletişim çarkı, insan aklını ve haysiyetini öğütmeye devam ediyor elbette. Tahterevallinin bir tarafında kötülüğü, inkârı ve günahı estetize eden küresel şeytanlık, diğer tarafında doğruyu, imânı, iyiliği, günahlardan sakınmayı fantom örneklemeler üzerinden kaba, çirkin, muğlak ve seviyesiz bir düzleme atfederek  karikatürleştiren, köylüleştiren, istihzaya parçalattıran hoca efendi görünümlü yerel salmaları... DEAŞ nasıl Müslüman olmayan kitleleri yeryüzü ölçeğinde İslam'dan ve Müslümanlardan  korku ve tiksinti  oluşturma yoluyla uzak tutmaya yarayan bir korkuluk olarak tasarlandıysa,  dini yaşam zeminimizi işgal etmiş bu “hoca efendi” ve “şeyhler” de bizim insanlarımızın dindarlaşmasını ve berrak bir şekilde İslâm ile temas kurmasını engellemek için tasarlanmış korkuluklardır.

Örneğin kadın fıkhı okulu denilerek karşısında toplanan yabancı/namahrem kadınlara şehvet hükümleri dersi(?) veren ve bu esnada “kadının şehveti mi daha fazla erkeğinki mi?  Aslında kimi uzmanlar kadınlarınki daha fazla derler de haydi ben eşittir diyeyim” kıvamında lütufkâr ergen kıvranması zırvaları sanki karşısında yüzlerce kişi limon yiyormuş gibi verdiği istemsiz refleks tepkiler eşliğinde ve  sıcakta ayağa yapışan bir sakız gibi sündüre sündüre  anlatan bir adamın bunu din adına yapmasına tahammül etmemeliyiz.   Dini, şehvet parantezine alma ve karikatürize etme teşebbüsüdür bu! Şehvet hükümleri” ya da o işte  Müslüman kalitesinde olmalı” ile açılan parantezi  bir basamak aşağıda raks eden kedicikleriyle ve mâşâAllah'lar eşliğinde bir mehdi kapatır. Sizin, parantezin içine hangi uçtan/başından mı sonundan mı girdiğinizin  ya da onay verdiğinizin hiç bir önemi olmadığını gerçekten anlamıyor musunuz? Aynı tablonun, aynı çizimin ve aynı tasarımın farklı  ton ve  ölçeklerdeki detayları olarak yaftalayıcı anlamı ve vurguyu çoğaltıp pekiştirmiş oluyorsunuz sadece!

Bir bakışta resmin tümünü görebilmemizi sağlayacak ferasete  eremezsek daha bizi çok uzun bir süre sözleriyle avlayıp işleriyle pişirecekler adamım.

Anlatacağım...