Cenah

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Geçenlerde TYB İstanbul Şubesi'ne bir şair hanımefendi geldi. Uzun yıllar İngiltere'de yaşadığından, bir vesile dönüş yaptığından, burada edebiyat camiasıyla kaynaşma, alışverişte bulunma, sohbetlere katılma isteğinden söz etti. İngiltere'deki edebî kamunun görüş ayrılıkları üzerinden yön belirlemediğini, edebî gayretlerin bütün kesimleri kapsadığını, hatta edebiyat söz konusu olduğunda kesimler arası farkların görünmez olduğunu söyledi.

Şair hanımefendi kısa zamanda Türkiye'deki edebî kamu parçalanmasının farkına varmış. Türkçesinin ses hüviyetini kaybetmemiş bir Müslüman olarak duruşu son derece “bizden” olan bu bakış açısı dikkate değer. Onca yıldan sonra memleketine dışarıdan ve kısmen uzaktan bakıp değerlendirme imkânına sahip. Bu da “biz”i yadsımayan, yadırgamayan ama özeleştiri için ihtiyaç duyulan mesafeyi mümkün kılıyor.

Edebî alandaki fikrî temelli parçalanmışlığımız bizim için de sürpriz değil. Bu ayrışmanın önemli dayanakları ve meseleyi haklı çıkaran yönler var. Ancak ilk bakışta bu dayanakların ve haklılığın yeterince farkına varılamayabilir. Tam bu noktada bazı gözlemler, tecrübeler üzerinden durumu yorumlayabiliriz.

Onyıllarca deist yaklaşımlı ve bunun propagandasını yapan edebiyatın hükümranlığında bir eğitim anlayışıyla yoğrulduk. Okul mutlak doğru kabul ediliyordu ki bugün durum pek çoğumuz için böyle olmaktan çıktı. Artık bir eğitim yuvası olarak da görülmüyor, yüksek standartlı bir hayatın anahtarına kavuşturacak “diploma çoğaltım merkezi” olma saygınlığı (!) var.

İster mutlak doğru kabul edilsin, ister diploma çoğaltım merkezi olsun -her iki durumda da empoze edilen her şeye duyarlı olsanız ya da duyarsız kalsanız bile- eğitimi destekleyen fikrî ve edebî faktörler, sizi bir çerçeveye mahkûm ediyor. Nitekim geçmiş yıllarda bu çerçeve çok daha keskindi, çünkü özümüzü, inancımızı, imani fikirleri, maneviyatı hatırlatacak edebî unsurlarla, bunları anlatacak ve aktaracak dimağlarla aramıza kalın bir hat çekilmişti.

Kültür, sanatı da kapsayan bir bütünlük. Nitekim kültürler, Avrupa Rönesans'ından bu yana politikalarla denetleniyor. Erken görü, öngörü, tedbir, planlama, antropolojik kavrama her geçen gün daha büyük önem taşıyor ve kültür artık ciddi denklemlerle şekil alıyor.

Tek partili dönemin sonrasında, Türkiye kendi hakikatiyle ciddi bir karşılaşma yaşadı. Bu hakikat hep diriydi, fakat kıyıya köşeye sinmiş, muhafazasına mahviyetin eşlik ettiği yüksek kültür olarak bir devamlılık çabası içindeydi. Âkif'in mukadderatla susuşunun ardından yaşanan kesif sessizliği Necip Fazıl bozdu. Bir nebze daha hürriyetli bir ortam olsa da inandığı hakikati edebiyat yordamıyla dillendirirken yargılamalar ve mahkûmiyetlerle karşılaşan Necip Fazıl'ın ilhamı her şeye rağmen sönmedi, ibretlik ayna oldu ve çoğalarak bugüne geldi.

Hakikatli ilhamların eğitimle hemhal olması ise medyayla hemhal olması kadar kolay değildi. Bu hüküm hâlâ geçerliliğini koruyor. Deist güdümlü eserlerin mutlak edebiyat eseri olduğu kabulü halen dipdiri. Milli Mücadele'yi, dinini himaye eden vatan toprağı için vermiş memleket torunlarının, vatanını diri tutan inancı için yazılmış eserlerden biteviye uzak tutulması düşüncesi, eğitim kadrolarında hâkim görüş. Evet haklısınız; bunca imam hatibe ve dinî eğitim yönelimine rağmen…

Her fikre muhalif bir “yorum” var artık. Belki en çok da bu yüzden ortak isim ve eserlerde buluşmanın güçlüğü yaşanıyor. Hakikatin bin türlü anlatımında çözüm aramak derdimiz değil gibi. Dolayısıyla bu gençlere de sirayet ediyor. Dünyadaki şartlarını iyileştirmeye programlanmış bir gencin, yaradılışına ve dünyadaki varoluş sebebine dair sorularını cevaplayacak ipuçlarının peşine düşme ve eğitimden içinde bulunduğu dünyaya karşı manevi donanım talebinde bulunma güçlüğü, ortak isim ve eserlerde buluşma güçlüğümüzü de aşıyor.

Dünya gailesini çekmişleri bile kara kara düşündüren parçalanmışlığımızı aşmaya meyletmek bir tedavi sayılmalı. O meyil için önce durumdan haberdar olmak lazım. İbretlik aynalardan ahvali görebilmek lazım. Hani şu can sıkan bir cenah meselesi var ya; orada hakikatin hükmünü kıskaca alan ve almayan ayrımına gitmek lazım. Yoksa ki ben sayfalarımı maviye boyuyorum, sense pembeye; benim hedefim platformları aşar, seninki yarı yolda kalır, türünden parodi soslu hegemonyalar beyhudedir ve iyileşme fedakârlığıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur.

***

Künye; Cenah, Arapça kökenli bir kelime olup kanat; merkez durumunda olan bir şeyin iki yanında bulunan kısım veya gruplardan her biri anlamlarına gelir.