04 Haziran 2018

“Çevirmen”e yamuk bakmak

Şehit Rezzân en-Neccâr'ın anısına…

Çevirmen, 2005 yapımı bir Sydney Pollack filmi. Afrika'da Matobo adlı kurmaca bir ülkede başlangıçta özgürlük ve demokrasi vaatleriyle, liberal söylemlerle iktidara gelen fakat daha sonra muhaliflerini terör gerekçesiyle sert yöntemler ve şiddetle yola getiren diktatöre dönüşmüş Edmund Zuwaine adlı bir Afrika liderinin kendisini ve “kuşatılmış ülkesini” kurtarmak için BM'de yapacağı demokratik vaatler ve reformlar konuşması sırasında aslında kendi oyunu olan bir suikastla öldürüleceği haberi etrafında gelişen olayları anlatıyor. Olay ana karakteri olan çevirmen olan Silvia Broome ise Afrika'da doğmuş, batı kökenleri de olan Afrikalı bir beyaz kadın. Bahsedilen diktatöre liberal görüşleriyle başta inanarak sonradan dönüştüğü hal ve ailesini öldürtmüş olması nedeniyle bir hayal kırıklığı ve yıkımla bakan ironik batılı zihin arkasının filmdeki sembolik ifadesi. Film, tam bir simülasyon kurarak Afrikalı özne, diktatörlük ve demokrasi üzerinden meta gerçeklik yoluyla ayartıcı bir dil kuruyor.

Sonda söyleyeceğimi baştan diyeyim filmin mesajı şu; bir Afrikalı ki yerinde bir Ortadoğulu da olabilirdi, asla demokrasiyi yaşatamaz ve eline güç geçtiği anda yozlaşarak yoldan çıkar. Bu yüzden Batı vesayeti hep gereklidir.

Oryantalizmin kurguladığı yaklaşım filmin ana mantığına çöreklenmiş durumda. Demokrasi batılı işi bir sanat olduğundan Afrikalı birisi istediği kadar liberal hayallerle başa gelsin asla bunu başaramaz. Afrikalı Afrikalıdır ve kendi başına bırakılamaz. Bir negatif retoriğini böylece kuran film, Afrika'nın bir yerinde silahlı bir zenci çocuğun barışçıl bir batılıyı öldüren görüntüsü ile fiziksel gerçekliği de kurmaktadır. Tüm bunun üstüne üretilmiş literatüre sağlanan katkı ile özcü ötekileştirme ve önyargının çerçevesi tamamlanmış olur. Bu bakış açısını Ortadoğu ile alakalı herhangi bir yere koyduğumuzda da bunu yaşarız. İşin ironik tarafı Matobo denen ülkeye demokrasinin gelmemesinin hayal kırıklığı ve acısını çekenin bir Afrikalı değil de sarışın mavi gözlü bir batılı kadın olmasıdır. BM'nin kurumsal olarak işin içine katılması ise “adam olmayanların” hak ettiği yerin Lahey olduğu mesajının açıktan veriliyor olmasıdır.

Yakınlarda ölen Bernard Lewis'in doktrini ile şekillenen Neocon Ortadoğu politikalarının Yeşil Bölge filminde bir Amerikalı işgal askerinin ilkeli hayal kırıklığında görülen faciasını Çevirmen filmi birlikte hatırladığımızda “adam olmaz” Doğuluların nasılda uygar Batılılarca suiistimal edilip ama aynı zamanda nasıl batılı vicdana mahkûm olduklarının trajikomik göstergeleri olarak önümüzde duruyor. Müdahaleler, gücü içselleştiren bir yaklaşım, Batı vesayeti altında izin verildiği kadar bir demokrasiyle batı çerçevesinde bölgeyi yönetmek isteyen doktrin bu Hollywood filmleri ile birlikte okunduğunda bölgemiz ve dünyanın “geri kalmış” yerlerindeki durum daha bir anlaşılır oluyor sanki.

Batının alternatifi yine Batıdır, kendinize ve sizden olanlara asla inanmayın ey Doğulular. Sizden çıksa çıksa diktatör çıkar. Bizim düzenimizin ürünü olan diktatörlerinizden kurtulmak için ağımıza düşmekten başka çareniz de yoktur. Muhalifini de kendi üreten bir karanlık sarkaç düzeni asla kendine alternatif bir düzene izin vermez. Çevirmen filmini düşünce ve felsefe çevirisi yapmak istediğimizde aklımıza bunlar dokunuverdi.

Peki, ama “yerli”lerin hiç mi suçu yok? Doğuda hayat koca bir çaresizlikten mi ibarettir? Demokrasinin ilkeleri değilse de irfanın ya da her neyse geleneğin ilkeleri ile alternatif bir hayat çok mu zor? Demokrasi soylular tarafından üretilmiş bir işgal ve meşrulaştırmaya mitiyse kendi türkülerimizden yolumuza aydınlık imkânsız mıdır? Oryantalistik yaklaşım, Lewis doktrinli anlayışlar, simülasyonların ayarttığı zihinler, reel politiğin bize yaşattığı hayatlar için yolumuzu bulmak çok da kolay görünmüyor. Belki bir Hollywood filmi bize nasıl kurtulacağımız da öğretir bir gün! Değilse “çevirmen”in güzel gözlerinde midir kurtuluş? Hep düz baktık anlamadık, dünyaya yamuk bakarsak düz mü göreceğiz acaba?

Yeryüzünde işlenen her zulüm elbette kınanmalı, filmlerle görsel olarak hikayeleştirilmeli, lanetlenmelidir ama bu, mahut bir acıyı, hak ihlalini, zalimliği bir simülasyona dönüştürüp, araçsallaştırmak, bunu başka bir zulüm aracı haline dönüştürmek kınanan zulüm kadar zalimliktir. Unutmayın ey birileri! O şahıslar sizin menfaatlerinize uymaktan vazgeçtiği anda diktatöre dönüşüyor, o müddet zarfında halklarına ne yaptıklarının, ülkelerini nasıl çöpe dönüştürdüklerinin zerrece umurunuzda olmadığını yaşayanlar anlatacak, tarih yazacak ve çektiğiniz filmler de bu gerçeği örtemeyecektir. 

Not: 1982'de Los Angales Başkonsolosumuz Kemal Arıkan'ı şehit eden Ermeni teröristin serbest bırakılması için kampanya başlamış. Buna karşı tepki vermek isterseniz: http://www. stopterroristparole.org/ letter.html adresine girin. Sol taraftaki isminiz, adresiniz ve memleketiniz ile ilgili kutuları doldurduktan sonra sağda yeralan “Non-California Residents” başlığının altındaki 5 ve 6 numaralı mektup örneklerinden istediğinizi işaretleyip sol alttaki “send message” yani “mesajı gönder” kutusunu tıklayın. Şu an süresi geçtiği için kapatılmış görünse de tepkiniz için buraya tıklayabilirsiniz.

Vesselam…