19 Mart 2019

“Coğrafya kaderdir” demiş İbn-i Haldun

Y.Zelanda katliamına elbette üzüldük ve bunu organize edenleri lanetliyoruz. Ama olaya farklı bir açıdan bakmakta fayda var. Organize bir çetenin tetikçisi olduğu anlaşılan seri katil Brenton Tarrant'ın yayınladığı manifesto her şeyi özetliyor aslında.

“Yemen bizim neyimize” deme lüksüne sahip değiliz. “Ortadoğu bataklığında ne işimiz var” diye sormanın da hiçbir anlamı yok.

İktisadın ve sosyolojinin öncülerinden, tarihçi, düşünür ve devlet adamı İbn-i Haldun, asırlar öncesinden bize seslenir ve “coğrafya kaderdir.” der. Kaderden kaçılamayacağına göre, bunu bilerek yaşamak ve güçlü olmak zorundayız.

Çok donanımlı bir bilgin olan İbn-i Haldun, elbette boşa söylememiştir bu sözü. Mısır'da bulunduğu dönemde yazmış olduğu Mukaddime, coğrafi özelliklerin toplum hayatı üzerindeki etkilerini anlatır.

Nitekim coğrafyanın kader olduğuna sık sık şahit oluyoruz. Yeni Zelanda'da hunharca işlenen saldırı bir kere daha gösterdi ki, bu coğrafya bizim kaderimizdir. Ve biz bu kaderden kaçamıyoruz. Bulunduğumuz coğrafyanın bedelini ödetmeye çalışıyorlar bize. Anadolu'dan Avrupa'ya geçmemizi hazmedemiyorlar. Ayasofya'nın, Kosova'nın, Bosna'nın hesabını yüzyıllar sonra soruyorlar bize. Özellikle de detaylara serpiştirilmiş sembollere ve isimlere baktığımız zaman çok net bir tablo ortaya çıkıyor: Türklük ile İslam adeta eşdeğer olarak kullanılıyor. Biz farkında olmasak da; Selahattin Eyyubi'nin, Selçuklu'nun ve Osmanlı'nın varisi olarak görüyorlar bizi. Zira onlar İslam'ın bayraktarlığını yaptılar. Ama İslam öncesi dönemle, mesela Mete Han veya Atilla ile bir problemleri yok. Bu bakımdan tarihi gerçeklerden kaçamıyoruz. Reddi miras etsek de Osmanlı ve Selçuklu ile bağımızı kesmemiz mümkün değil.

Bu musibet bir kere daha gösterdi k; tarihimizi tüm detaylarıyla iyi bilmek zorundayız. Zira biz unutsak da düşmanlarımız unutmuyor ve her fırsatta bize hatırlatıyorlar.

İşin bir başka dramatik tarafı daha var: O saldırıda şehit olanların neredeyse tamamı göçmenlerden oluşuyor. Filistin, Mısır, Pakistan, Suriye ve Afganistan gibi problemli coğrafyalardan canlarını kurtarmak için oralara iltica etmiş mazlumlar. Ancak ilginç olanı, katliamı yapan kişi de İskoç asıllı bir göçmen aileden geliyor. Bu kadar tarihi araştırdığına göre, biraz daha derinlere gitmiş olsa, kendisinin de aslında Yozgatlı olduğunu öğrenecekti. Belki şaşıracaksınız ama İskoçlar ve İrlandalıların ataları olan Keltlerin ana vatanı geçmişte Galatya olarak bilinen orta Anadolu. Milattan önce bugünkü Ankara, Çorum ve Yozgat bölgesinde yaşarken, onları zamanında bu topraklardan sürenler ise Romalılar. Hatta buradan kaçanların bir kısmı İstanbul'da Galata olarak bilinen bölgeye yerleştiler ve zamanla asimile oldular. O dönemlerde Anadolu'da yaşayan Ermeniler de benzer Romalıların baskılarına maruz kalırlar. Ancak Alpaslan'ın Anadolu'ya girişiyle huzura kavuşurlar ve 600 yıl boyunca bu topraklarda rahatça yaşama imkânı bulurlar.

O halde katil Brenton Tarrant aslında birilerine hesap soracaksa, Türklere veya Müslümanlara değil de, Romalılara ve Yunanlılara sormalıydı. Hatta yüzyıllar boyu o toplumları sömüren İngilizleri de sorguya çekmeliydi. Dahası, katil Tarrant,  dedeleri olan Anzak askerlerini neden Çanakkale'ye getirip telef ettirdiğini de yine İngilizlere sormalıydı.