Cumhuriyet Türkiye'sinin medeniyet kimliği var mı?
Avrupa Birliği’ne girmek isteyen, sosyal ve eğitim sahasında Avrupa ve Amerika mevzuatlarını uygulayan Türkiye’nin medeniyet gayesi veya iddiası ortadan kalkmış demektir. İslâm medeniyet dâvamızdan vazgeçtiğimiz Tanzimat’tan Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’ten bugüne geçen yıllar utanç verici yıllardır. Hususen Cumhuriyet Batılılaşmasının hedef tayin ettiği modernleşme inkılâplarıyla İslâm medeniyet dâvası lağvedilmiş, yâni hükümsüz kılınmıştır.
TÜRKİYE’DE MEDENİYETİN SÛRETİ DE SÎRETİ DE
GÖRÜNMÜYOR
İki asır ve üç dönemdir süren Batılılaşmaya karşı
duramayışımızdan dolayı Türkiye’nin İslâm medeniyet tasavvurundan koptuğunu
izzetinefsimize ağır gelse de söylemek durumundayız. Solcular, sağcılar,
milliyetçiler ve en evvel İslâmcılar bin yıllık Müslüman Türk kimlik ve
medeniyetimizi tart ederek yerine ruhsuz, ulvîlikten beslenmeyen metalaştırılmış “muasır”, yâni
modern Batı medeniyeti denilen ucube bir sistemin Türkiye’ye hâkim olmasından
mesuldürler ve bundan utanç duymalıdırlar.
Cumhuriyet Türkiye’sinin bütün hükümetlerinin
yaptığı hamleler İslâm medeniyetini ihya edecek çapta hamleler değil, Batı’nın
seküler-kapitalist medeniyetinin taklididir. Aydınlarının ve idarecilerinin elinde medeniyet kimliği
yazboz tahtasına dönüştürülen Türkiye’nin medeniyet istikâmetini bize, yâni
içeriye doğru değiştirmesi umut edilen muhafazakâr İslâmcı duruşa sahip olduğu
söylenen iktidar da tavsatmaya ve Kemalist rejimin yürürlükte olan ilkeleriyle
sentezlemeye başlamışsa bu dâva öksüz kalmıştır.
Sol ve Kemalistler bu meselenin
düşman safındadır; dolayısıyla bu güruhla işimiz yok. Milliyetçi ve İslâmcı
kesimin, târifinde bile hâlâ mutabakat sağlayamadığı medeniyet anlayışımızın hayata geçirilmesi şimdilik mümkün görülmüyor.
Medeniyetin “Medîne’den, Medîne’nin de ‘deyn’ yâni ‘din’ kelimesinden neşet
etiğini, dînin bir sorumluluk düzeni getirdiğini, dînin ölçüleri istikâmetinde
hareket eden Müslümanların ilim ve eğitim müesseselerine, umran ve şehir
hayatına, eşya ve hâdiselere yekpare olarak İslâm’ın bakışının, yâni Kur’ân ve
Sünnet esaslarının damgasını vuran bir tekâmül olduğunu Kemalist Cumhuriyet
yandaşları zaten “redd-i miras” etmişler ve laik/seküler ve pozitivist Batı
medeniyetini kabullenmişler.
İSLÂM
MEDENİYETİNİ REDDEDEN CUMHURİYET
“Medinetü’l Fâzıla” dan doğan medeniyetimizin en temel unsuru olan
câmi aidiyeti ve fikri olmayan Cumhuriyetin medenî olduğu söylenebilir mi?
Medeniyet ihyasının birinci derecede merkezlerinden biri olması gereken
üniversitelerin müfredat ve ruhunu İslâmî değerlerden uzaklaştırarak
muhtevasını lâ-dinî ve pozitivist modernlikle doldurarak medeniyet
tasavvurumuzu yozlaştıran Cumhuriyetin medeniyet sahibi olduğunu düşünmek akla
ziyandır.
Cumhuriyetin millî eğitim (!) anlayışında İslâm medeniyet
değerlerine atıf yapan tek bir nokta olduğunu veya olabileceğini söyleyen varsa
onun aklından zoru vardır. Dinî mûsikîmize dair görüş ve icrası olmayan,
ülkenin her bucağını Viyana gibi heykellerle dolduran Cumhuriyet devletinin
kimliği ve tasavvuru olabileceğini düşünmek mümkün mü?
MEDENİYETİMİZE KASTEDEN MEDENİYETSİZ
CUMHURİYET
İslâm medeniyet temellerimize
Avrupalıların ve Moğolların dahi vurmadığı darbeyi Kemalist Cumhuriyet devleti
vurmuştur. Başla gövdeyi birbirinden ayırmış, Müslümanca tasavvur, duyuş,
terkip, zevk ve anlayış kaynaklarımızı kurutmaya çalışmış ve büyük nisbette
“başarılı” olmuştur. Çünkü İslâm medeniyet değerleri geniş bir kitle tarafından
bilinmiyor.
Türkiye’de İslâm medeniyetinin
eğitim ve tefekkür temelleri olan medreseleri ve tasavvuf mekteplerini yasaklayan
Cumhuriyetin medeniyet kimliği olduğunu söylemek son derece gülünçtür. İslâm
medeniyet inşasının temelleri olan medrese ve tasavvuf mektepleri laikçi
Kemalist Batılılaşmasıyla, diğer adıyla Cumhuriyet devleti eliyle yürürlükten
kaldırılınca medeniyetimizin zihnî ve mânevî temelleri de hayatımızdan çekilmiş
oldu. Medrese eğitimi ve tasavvuf terbiye mektepleriyle irtibatlı olmayan
modern ilim ve fikirden İslâm medeniyeti tezahür etmez.
Medeniyetsiz Cumhuriyet en evvel
tasavvuf terbiye mekteplerini ve medrese eğitimini tart etmiştir. Cumhuriyetin
seküler ve pozitivist eğitim tarzıyla malûl olan üniversitelerinden medeniyet
tasavvuru çıkmayacağı gibi medeniyet inşacısı da yetişmez. Medeniyet
inşacısının temel kaynağı olan medrese ve tasavvuf mekteplerinde talebe-hoca
münasebeti, hikmet bilgisini tevarüs etme, yâni öğrenme, kendine mal etme ve
başkalarına aktarma tâlimi şeklindedir. Geleceğin medeniyet inşacısı talebe
medresede sadece ilim tahsil etmez; o ilmi var eden ruh âlemini, hayat
iklimini, zihin, davranış ve yaşayış biçimlerini de tahsil eder ve yaşayarak
hayata katar.
Medeniyetsiz Cumhuriyet bu eğitim
tarzını ve İslâm medeniyet müesseselerini “gerici eğitim yuvaları” diyerek
eğitim dünyamızdan uzaklaştırdı. Din terbiyemizi derûnileştiren ve edepli kılan
tasavvuf mektepleri de medreseyle birlikte “çağdaş-modern”, yâni muasır
medeniyet seviyesi” uğrunda mahkûm edilince medeniyet inşacısı şahsiyetlerden
de mahrum kaldık.
“MİMSİZ MEDENİYET” TEN MEVLÂNÂ’LAR, YÛNUS’LAR
ÇIKMAZ
Bediüzzaman Hazretleri Batı
medeniyetinin kuyruğu olan Cumhuriyet devletinin yerleştirmeye çalıştığı asrî
medeniyete denî, alçak ve ahlâksız mânasına gelen “Mimsiz medeniyet” diyerek,
“Medeniyet bu ise, medeniyetten istifa ettiğini…” söyler. Sadeleştirerek
nakledelim:
Mimsiz medeniyet, şeriatça merdud
(reddedilmiş), sefih, gaddar, vahşi, dışı süs, içi pis, beşerin nefs-i
emaresidir ve kurtlanmış bir ağaca benzer. Mimsiz medeniyette (Kemalist
Cumhuriyeti kastediyor) görmediğim fikir hürriyeti ve ifade serbestliği Şarkî
Anadolu’nun dağlarında tam mânâsıyla hükümfermadır. Eğer medeniyet haysiyet
kırıcı tecavüzlere, nifak verici iftiralara, şeytancasına mugalatalara,
diyânette laübalicesine hareketlere, istibdad, sefahet ve zillete müsait bir
zemin ise, yüksek dağlardaki bedeviyet çadırlarını tercih ediyorum.(Said Nursî
/Tarihçe-i Hayatı, s. 75.)
Sözlükten öğrendiğimize göre
“Mimsiz medeniyet” ifadesindeki “medeniyet” kelimesinin ilk harfi olan “mim”
kaldırıldığında “deniyet” mânasını almaktadır. Deniyet ise alçaklık,
ahlâksızlık mânasına gelir ki, bu fiilin sahibine de denî veya ednâ kişi denir.
Medenî olamayan da, yâni Peygamber Efendimiz’in mübarek ismi Muhammedî (s.a.v.)
olmanın sembolü ve ilk harfi olan mimi düşüren, yâni denî olan demektir.
Medeniyetsiz Cumhuriyet, İslâm
medeniyet inşacısı şahsiyetleri suçlu muamelesi yaparak devlet ve kamu
hayatından uzaklaştırmıştır. Bu sebeptendir ki mimsiz, yâni medeniyetsiz
Cumhuriyetten yeni Mevlânâ’lar, Yûnus Emre’ler, Mimar Sinan’lar, Fuzûlî’ler,
Itrî’ler çıkmadı ve çıkmayacaktır.
Sözün özü; Cumhuriyetin millî (!) eğitim ve öğretim kurumları ile hâlihazırdaki aydın ve akademisyen tipinden medeniyet inşacısı çıkmaz. Medeniyet inşacıları âlim, ârif ve hikmet sahibi şahsiyetlerdir ki Cumhuriyet devletinin resmî cephesinde bu evsafta şahsiyetlerin bulunması ve yaşatılması “laik, çağdaş ve muasır medeniyet seviyesine ulaşmak isteyen” inkılâplara aykırıdır.(ilbeyali@hotmail.com)