Cumhuriyetin 100. yılında medeniyetçi devleti düşünmek
Cumhuriyetin 100.
Yılındayız. Kutlu olsun. Bir asırlık sürecin sonrasında artık nereden geliyoruz
ve ne olacağız tartışmalarının ötesine geçip nasıl yapacağız aşamasına geçerek
Cumhuriyetin 100. yılında medeniyetçi düşüncenin kökleri yahut kendözümüzü;
hususî seciye ve müstakil hüviyeti mahfuz tutmak başlıklı yazımızda işaret
ettiğimiz üzere suni tartışmalar, manuplatif bölünmeler ve kutuplaşmaları
arkada bırakıp, kendözümüzün parçaları arasında itiş kakışların ötesine
geçmemiz gerekiyor. Bu noktada Bilad er-Rum’u Türkiye eylemek ne demek bu
sorunun cevabını doğru vermek gerekiyor.
Türkler, Malazgirt
ile tarihimiz Türkiye devresi dediğimiz bölüme geçiş yaptılar. Yeni vatan kurulurken
inanç ve din hamiyeti ile hareket eden Türkler coğrafyada siyasi, sosyal,
ekonomik hareketler ile burayı bir kültür coğrafyasına yani vatana
dönüştürdüler ve yeni bir medeniyet çevresi kurdular. Oğuzların insan akışı
buraya yeni bir devrenin toplum mührü oldu. Hülasa Cumhuriyet kurulurken
Atatürk’ün de sürekli işaret etmesine rağmen her nedense Atatürkçülük adına
yahut maskesiyle ideolojik gözlüklerle bakarak milletin adını ve milliyetçilik
ilkesini görmezden gelen zihinler nerden geldiğimiz ve kimin geldiği hususunda
bilinçli ya da gayri şuurla bir karmaşa yaşamaktadırlar. Bir kısım bunu mazi
hamasetiyle inanç vurgulu yaparken bir kısım da ideolojik bazı çelişkiler ile
hümanist olduğu iddiasındaki bir zihinle konuyu kutuplaştırmaktadırlar. İfrat
ve tefrit için manasız bölünmeler toplumuyuz. Her halükarda medeniyetimizin
temeli toplum bu ülkede millet hüviyeti ile yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.
Türkler Malazgirt
sonrası burada beş devrede siyasi yapılar/devletler ile sosyal, kültürel
sahalarda yer alarak bir medeniyet kurdular. Türkler toplum/millet olarak
burada yeni bir insan hareketi, kültür zemini, inanç dokusu oluşturdular. Peki
sadece bununla mı kaldı? İlk beylikler denilen Danişmentliler, Artuklular,
Saltuklular, Mengücükler, Yınalloğulları gibi beylikler kurarak vatanda doğudan
yeni bir konjonktürü başlattılar. Bunlar sonrası Türkiye Selçukluları Devleti
ortaya çıkarak yeni bir aşamayı var etti. Moğol işgali sonra edeb-müdet Türk
devleti Türkiye olan vatanın batı ucunda beylikler oluşturarak ikinci devreden
üçüncü döneme geçişi sağladı. Karesioğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları,
Germiyanoğulları, Karamanoğulları, Hamitoğulları ve Osmanlılar gibi pek çok
beylik yeni bir teşkilatı oluşturmak üzere zuhur ettiler. Bunlar arasından
Osmanlılar güçlenerek bir cihan devleti kurdular ki bu Türkiye tarihindeki
dördünce devremizi ortaya koymaktadır. Bu asırlar boyunca Türkiye bütünleşerek
büyük bir Türk asrı yaşandı. İşte buradan sonra Osmanlı Hilali batmaya yüz
tutunca eded-müddet devlet kendisini yeni bir yüzle ortaya çıkardı. Milli
Mücadele bu sefer doğudan gelen saldırıya değil batıdan gelen hücuma karşı
verildi. Türkler Malazgirt sonrası Haçlı ve Moğol saldırılarını püskürterek
cihan hakimiyeti doğrultusunda moda tabirle küresel bir güç olduklarını her
defa gösterdiler. İşte düşmanın son saldırısında Türk milleti içindeki tüm
renkleri vatanı bir daha savundu. Çanakkale’de geri dönen düşman İstanbul’dan
geldiği gibi gidiyordu. Mustafa Kemal Atatürk işte bu bütünlük içerisinde Türk
milletinin yeni yüzyılının kapısında onun devletli millet olma hasebiyle Türk
devletini Cumhuriyet rejimi bağlamında kurdu. Bir takım ideolojik saplantılarda
olduğu üzere yaratılan bir şey olduğunu düşünmüyoruz. Olan eded-müddet devletin
bir kere daha millet-vatan-devlet bağlamında yeni bir medeniyetçi hamle
yapmasıydı. Artık ne olacağız, kimiz tartışmalarını aşıp Türkiye Cumhuriyeti
devletini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir yaklaşımı içinde medeniyetçi
bir kafa ile yeni yüzyıla bakmanın vakti değil midir?
İşte Türkler bu
süreçte Haçlı ve Moğollara karşı verdikleri mücadele yanında 3 büyük savaş ile
buraları Türkiye eylediler. Cumhuriyet kurulurken Türkiye Devletinin yönetim
biçimi cumhuriyettir şeklinde alınan karadaki Türkiye lafının mazisi o dönem
yani 1923lerde en az 800 yıl idi. 1071 Malazgirt zaferi ile vatan açan Türkler
1176 Miryakefalon savaşı ile vatanı korumuşlar ve nihayet Sakarya ve Başkomutan
Meydan Muharebesi ile vatanı kurtarmışlardır. Bu vatanı kuranların inancı, dili
ve kültürü Türkistan devresi, Türk tarihinin yeni vatana taşınması ve burada
kendi yapısını oluşturarak medeniyet kurması ile alakalıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk milliyetçiliği,
ilerleme ve gelişme yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde, bütün
muasır milletlere muvazi ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber, Türk içtimaî
heyetinin hususî seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz
tutmaktır.”,dediği yerden konuya bakarak
meseleyi bir medeniyet taklidi yahut bir başka medeniyete asimile olma
saplantısı olmaktan çıkarıp, dini toplum içi ve devletle bir çekişme sahası
halinde tutmaktan vazgeçip toplum-devlet-şehir ile yeni yüzyılda yolumuza ne
olacağız sorunu aşıp nasıl yapacağız anlayışı ile ilerlememiz gerektiğini ifade
edelim. Kendözümüze sahip olarak cihana nizam için tanzim olmak vakti değil
midir? İrredendist değiliz; Türkistan büyük vatanımızda tarihin önümüze serdiği
büyük vatanın tüm potansiyellerini kuvveden fiile çıkararak yeni bir çağı
okumak diliyoruz. Türkistanlılık bu çağrının fikri ifadesi ve niyazıdır.
Allah
bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın. Edeb-müddet devletimiz daim,
milletimiz payidar olsun.