26 Temmuz 2016

Çürümenin kaynağı olan ‘kadrolaşma anlayışı’ değişmeli artık…

FETÖ gibi oluşumların ihtiyacı olan kadroları adeta altın tepside sunan ‘kadrolaşma anlayışı'nı eleştiren yazılarım, cehennemi bir örgüte karşı sert önlemlerin alınmasının gerekliliğini hatırlatan diğer yazıların devamı niteliğindeydi.

İsteyen arşive bakar.

Bütün o yazılarda çapaçul bir karabasan misali memleketin üzerine çöreklenen FETÖ'nün her geçen gün nasıl kontrol edilemez bir güce evirildiğini anlatmaya çabaladık.

Örgütün, adanmış müritlerinin devlete yerleşmelerini kolaylaştıran bütün anlayışları, davranışları ve yasaları suiistimal ettiği bilinirken dahi nasıl hala imkânların onlara verildiğini sorduk.

Bir zamanların ‘alnı secdeye değenden zarar gelmez' aymazlığının, ‘Müslüman adamlardır. Silah, topla, tüfekle, zehirle işleri olmaz' aymazlığına dönüşmesinin tehlikesine dikkat çekmek için adeta yırtındık.

Hatta birilerini kendine getirir niyetine, sinsi ve hain Haşhaşilerin bırakın silahlı unsurlarını sivil memurları aracılığıyla gerekirse biyolojik silahkullanabilecek kadar gözlerinin dönebileceğini yazdık.

Onca yazılanı kim okudu, kim ciddiye aldı, kim yetkili birilerinin gözünden kaçırmak için kenara köşeye sıkıştırdı bilemeyiz.

FETÖ konusunda sergilenen aymazlıkları ve hafiflikleri her gördüğümüzde aklımıza ilk gelen, yazdıklarımızın başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım olmak üzere hükümetin yetkili ellerine ulaşmaması için birilerinin özel olarak çabalıyor olduğuydu.

15-16 Temmuz şerriyle ortaya saçılanlar aklımıza ilk gelenin doğruluğunu gösterdi.

Cumhurbaşkanı'nın yanı başındaki yaverden Genel Kurmay Başkanı'nın ensesindeki özel kaleme kadar tımarhanelik birinin emrine girmişlerin olduğu yerde tabii ki istediği gibi at oynatabilecek, istediğini okutacak, istediğini gizleyeceklerdi.

Soysuzlukta sınır tanımayan kepaze örgüt o kadar organizeydi ki, ne yapsanız ne etseniz de onunla olması gerektiği düzeyde mücadele edilemediği gibi, her mesele, dönüp dolaşıp seçilmiş siyasi iradenin başına patlayabiliyordu.

O yüzden her ne kadar çok şeyi yazmışta olsak, dört bir yanın puştlarla kuşanmışlığından bundan sonrası için dersler çıkarılması ve aynı hataların tekrar edilmemesi bize yeter.

Ya da FETÖ'yü küçümseyen, onun planlarını, amaçlarını, eylemlerini hafife alan ve onu ısrarla hizmet hareketi düzeyinde lanse edip, halkın gözünde masumlaştıran aymazlıklardan ilelebet vazgeçilmesi.

Devletin her kurumuna sızmanın yanında, özel sektörde de akla gelecek her alanda ekonomik ve soysal etkinliğini artıran örgütün üzerine, en nihayet yazdığımız usulde sert ve kararlı bir mücadele başlatılmışken hem de.

Umuyorum ki hain yayılmayı ortadan kaldıracak her adımın, hakkaniyetli bir plan çerçevesinde hızla atılmaması halinde, 15-16 Temmuz'u mumla aratacak çapta kötülüklerle geri gelebilecekleri fikri devlette oluştu.

Yine umarım ki bu türden örgütlenmeleri kolaylaştıran bütün eski anlayışlar, ilişkiler ve de yasal düzenlemeler artık terk edilir.Kadrolaşma, insani erdemlerin ve mesleki liyakatin öne çıktığı ve asla belli bir zümrenin, cemaatin, partinin etkinliğine imkân vermeyecek bir şekilde düzenlenir.

Her türden biatçi anlayışın, yeterince çektiğimiz gibi ya bürokratik vesayet sistemine ya da ne idüğü belli bir sapkının emriyle bir ülkeyi işgal güçlerinin sunacak bir alçaklığa varacağını artık görülür.

Kadrolar ‘ne devletin malı deniz' olmalıdır bundan böyle ne ‘yan gelip yatılan yer' ne de bu ülkeyi diz çöktürmeyi aklına koymuş cehennemi bir örgütün ‘dilediği gibi at oynatmasına imkân veren mürit yetiştirme membaları.'

Kanlı bir darbeyi püskürtecek olgunluğu gösteren bir halka hizmet verecek kadroların köhnemiş yaklaşım ve her türden şaibeli sadakat ilişkilerine peşkeş çekilen anlayışlarla oluşturulması artık ayıptır çünkü.

Yine darbenin ilk dakikalarında ortalarda görünmeyen, susan, temkinli davranan, şimdilerde ise meydanlarda demokrasi havarisi kesilen her türden şahsiyetsiz leş kargalarının tespit edilip, bu kadrolardan uzak tutulması da hakkaniyetli bir sistem oluşturma konusundaki samimiyeti gösterecektir.

Son olarak, liyakat ve insani erdem temelli şekillenen kadrolar, darbe, işgal, kalkışma türü kirli emellere meyli azaltacağı gibi, insan kaynaklarının doğru kullanılmasına, verimliliğin ve katma değerin artmasına, mesleki liyakatin görünür olmasına, çalışanın mesleki ve sosyal açıdan sürekli yenilenebilmesine ve performans değerlerinin ölçülebilir ve tanımlanabilir olmasını da sağlayacaktır.

Devlet kadrolarında bulunma nedenini unutturan, azmi körelten, yeniye isteği öldüren, tembelliği artıran, kibri ve egoyu yükselten, kaptıkaçtılığı yaygınlaştıran, satılmayı olağanlaştıran memur anlayışının liyakat, erdem, güven, kişilik olgularıyla yer değiştirmesi kuşkusuz 15-16 Temmuz gibi kalkışmaların da panzehiri olacaktır.