07 Nisan 2022

​Dede Korkut hikâyelerinde Yusuf kıssasını hatırlatan bazı motifler

Dede Korkut Hikâyeleri Oğuz’un kendisini Dede Korkut lisanında Türkçe anlattığı hâlidir. Bu destanlar içerisinde kültür hayatımıza dair pek çok unsur bulunmaktadır. Biz daha önce Türk okçuluğuna dair bu hikâyelerdeki malumatı değerlendirmiş idik. Bu destanları okuduğumuzda Yusuf kıssasındaki bazı motifleri hatırlatan unsurlar dikkatimizi çekti.  Bunların doğrudan Yusuf kıssasından alındığına bir işaret olmadığı gibi Yusuf peygamberin adı da hikâyelerde geçmemektedir. Lakin belli ki beslendiği kültür zemininin motifleri hayat/tarih içindekini hikâyeleştiren Dede Korkut bilgeliği ile bu hikâyelere yansımış.

Bu cümleden incelememize başlarsak Kam Pürenin Oğlu Bamsı Beyrek'in Destanında gömlek motifi üzerinden rastlanan benzerlik dikkat çekicidir. Yusuf Suresinde: "Ey babamız! Biz yarışa girmiştik. Yûsuf'u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) O'nu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın" dediler. Bir de üzerine, sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yakub dedi ki: "Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah'tır." şeklinde ayette ifade olunan durum Destanımızda, ilginçtir ki yine başka bir haset hikâyesi dolayısıyla “Bunun üzerinden on altı yıl geçti, Beyrek ölü mü diri mi bilmediler. Bir gün kızın kardeşi Deli Karçar Bayındır Hanın divanına geldi, dizini çöktü; «Devletli Hânın ömrü uzun olsun, Beyrek sağ olsa on altı yıldan beri gelirdi, bir yiğit olsa, dirisi haberini getirse, sırmalı kaftan, altın akçe verirdim, ölüsü haberini getirene kız kardeşimi verirdim» dedi. Böyle deyince kolu kanadı kırılası Yalancı oğlu Yaltacuk: «Sultanım ben varayım, ölü diri haberini getireyim» dedi. Meğer Beyrek buna bir gömlek bağışlamıştı, giymezdi, saklardı. Vardı, gömleği kana mana batırdı, Bayındır Hanın önüne getirip bıraktı. Bayındır Han: «Bre bu ne gömlektir?» diye sordu. Yalancı oğlu Yaltacuk: «Beyreği Kara Derbentte öldürmüşler, işte nişanı sultanım» dedi. Gömleği görünce Beyler hüngür hüngür ağlaştılar, çığırıştılar. Bayındır Han: «Bre niye ağlıyorsunuz, biz bunu tanımayız, adaklısına götürün görsün, o iyi bilir, Çünkü o dikmiştir, yine o tanır» dedi. Vardılar gömleği Banu Çiçeğe ilettiler. Gördü; tanıdı, «odur» dedi, çekti yakasını yırttı, acı "tırnakları ak yüzünü parçaladı, güz elması gibi al yanağını kan içinde bıraktı. «Vây göz açıp gördüğüm Gönül verip sevdiğim Vây al duvağımın sahibi Vây alnımın başımın umudu Han Beyrek" diye ağladı.” M. Necati Sepetçioğlu, Dedem Korkut’un Kitabı, İstanbul, 1998, s. 79-80” şeklinde ortaya konulur. Dede Korkut kendi tahkiyesi içerisinde gömleği, hasedi ve ihaneti resmeder. Hikâyenin sonunda Beyrek Banu Çiçek ile muradına ererken, Yaltacuk’u da Yusuf’un kendisine haset duyan hilekâr kardeşlerini affettiği gibi onu affeder. Hülasa bu hikâyede Oğuz’un bilgeliği Hak hikmeti ile birleşir.

Dede Korkut destanında bu hikâye adeta yarım bırakılmaz. Hikâyenin devamında Yusuf kıssasında: Yûsuf dedi ki: "Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir. Bu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın ve bütün ailenizi bana getirin" dedi.  Kervan (Mısır'dan) ayrılınca babaları, "Bana bunak demezseniz, şüphesiz ben Yûsuf'un kokusunu alıyorum" dedi.  Onlar da, "Allah'a yemin ederiz ki sen hâlâ eski şaşkınlığındasın" dediler. Müjdeci gelip gömleği Yakub'un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. Yakup, "Ben size, Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?" dedi? şeklinde gelen ayette anlatılan göz açılması motifi Dede Korkut bilgeliğinde Oğuz dilince; “Bu arada beyler Beyreği getirdiler. Kazan Bey: «Müjde Pay Püre Bey oğlun geldi» dedi. Pay Püre Bey: «Oğlum olduğunu şundan bileyim, serçe parmağını kanatsın, kanını mendile silsin, gözüme süreyim, açılacak olursa oğlum Beyrektir» dedi. Çünkü ağlamaktan gözleri görmez olmuştu. Mendili gözüne sürünce Allah Taâlâ kudreti ile gözü açıldı. Babası anası sevinç haykırışlarında yeri göğü çınlattılar, Beyreğin ayağına kapandılar: Penceresi altın otağımın kabzası oğul Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul Görür gözümün aydını oğul Tutar belimin kuvveti oğul Kudretli Oğuzun imrendiği canım oğul diyerek çok ağladı, Allahına şükürler eylediler. s. 95-96” şeklinde verilmektedir. Hikâye biraz değişmekle birlikte göz açılması motifini aynı hikâye içinde görebiliyoruz. Dileriz bu Ramazan günleri hürmetine hırsla hasetle kör olan gözler hakikate Ramazan gömleğinin kokusu ile açılsın.

Kanglı Koca Oğlu Kan Turalı Destanında Yusuf Kıssasındaki: Kadın, bunların dedikodularını işitince haber gönderip onları çağırdı. (ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yûsuf'a, "Çık karşılarına" dedi. Kadınlar Yûsuf'u görünce onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. "Haşa! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir" dediler, ayetini  hatırlatan güzellikten etkilenen kadınlar motifini görüyoruz: “Tekfur der: "Yiğit nereden geliyorsun?" Kan Turalı yerinden kalkıverdi, kasıla kasıla yürüdü ak alnını açtı, ak bileklerini sıvadı: Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim. Akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim. Dar eteğine geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim. Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli ile Kızını almağa gelmişim dedi. Tekfur: "Bu yiğidin sözü hızlı, eğer elinde de hüneri var ise." dedi. "Bu yiğidi anadan doğma soyundurun." Soyundurdular. Kan Turalı altınlı ince keten bezini beline sardı. Kan Turalıyı alıp meydana getirdiler. Kan Turalı yakışıklıydı, hem de bilgiliydi. Oğuzda dört yiğit yüz örtüsü ile gezerdi. Biri Kan Turalı, biri Kara çöğür ve oğlu Kırk Kınuk ve boz aygırlı Beyrek. Kan Turalı yüz örtüsünü sıyırdı açtı. Kız köşkten bakıyordu, bir hoş oldu, eli ayağına karışta; kediler gibi yerinde duramadı. Yanındaki kızlara: "Hak Taâlâ babamın gönlünü yumuşatsa da başlık kesip beni o yiğide verse, bunun gibi yiğit yazık olur ki canavarlar elinde paralansın" dedi. s. 131” Burada doğrudan bir alaka yerine esinlenmenin hikayede kullanılmasını gördüğümüzü söyleyebiliriz. Her halükarda Yusuf kıssasında yer alan bir unsur destanda kendi bağlamında yerini almış gibi görünüyor.

Yusuf Kıssası ile benzeşen bu yönlerin kültürümüzün ana taşlarından olan Dede Korkut hikâyesine yansımış olması Tanrı hikmetinin Oğuz hayatını anlatan destandaki akisleri olarak görmek mümkündür. Her halükarda Dede Korkut Destanında görülen bu dikkat çeken hususları paylaşmak bu hikâyelerin içeriğine dair bir bakış olmanın yanında metnin derinliğindeki kültür katmanlarını tahlil noktasında da bir fayda olur umudundayız. Son olarak Dede Korkut’un İslam ve tarihine dair şu tespitleri ile bitirelim: “Dede Korkut söylemiş, görelim Hânım ne söylemiş: Ağız "Açıp över olsam üstümüzde Tanrı güzel. Tanrı dostu din serveri Muhammed güzel. Muhammed'in sağ yanında namaz kılan Ebubekir Sıddık güzel, cüz başıdır Âmme güzel. Hecesine düz okunsa Yasin güzel. Kılıç çaldı, din açtı erlerin şâhı Ali güzel. Ali'nin oğulları, Peygamber torunları, Kerbel Çölünde yezidler elinde şehit oldu. Hasan ile Hüseyin iki kardeş beraber güzel. Yazılıp düzülüp gökten indi, Tanrı Bilgisi Kuran güzel. O, Kuranı yazdı, düzdü, Büyük Bilginler öğreninceye kadar bekledi biçti, Bilginlerin en büyüğü olan Osman Affanoğlu güzel. Düzlük yerde yapılmıştır Tanrı evi Mekke güzel. Günlerden cuma güzel. Cuma günü okunan hutbe güzel. Kulak verip hutbe dinlerken ümmet güzel: Minarede ezan okuyunca müezzin güzel. Dizini bastırıp oturunca helâl kadın güzel. Şakağından ağarsa baba güzel. Ak sütünü doya doya emzirse ana güzel. Uslu uysal yol alan kara, aygır güzel. Ev yanında dikilse gelin odası güzel, uzunca çadır ipi güzel. Oğul güzel. Hiç birine benzemedi yeri göğü ve yedi kat uzayı yaratan Allah Tanrı güzel. O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin Hânım bey! s. 35.”

Ramazan ayınız mübarek ve bereketli olsun…

Vesselam.