Dede Korkut hikâyelerinde Yusuf kıssasını hatırlatan bazı motifler
Dede Korkut Hikâyeleri Oğuz’un kendisini Dede Korkut lisanında Türkçe anlattığı hâlidir. Bu destanlar içerisinde kültür hayatımıza dair pek çok unsur bulunmaktadır. Biz daha önce Türk okçuluğuna dair bu hikâyelerdeki malumatı değerlendirmiş idik. Bu destanları okuduğumuzda Yusuf kıssasındaki bazı motifleri hatırlatan unsurlar dikkatimizi çekti. Bunların doğrudan Yusuf kıssasından alındığına bir işaret olmadığı gibi Yusuf peygamberin adı da hikâyelerde geçmemektedir. Lakin belli ki beslendiği kültür zemininin motifleri hayat/tarih içindekini hikâyeleştiren Dede Korkut bilgeliği ile bu hikâyelere yansımış.
Bu cümleden incelememize başlarsak Kam Pürenin Oğlu Bamsı Beyrek'in Destanında
gömlek motifi üzerinden rastlanan
benzerlik dikkat çekicidir. Yusuf Suresinde: "Ey babamız! Biz yarışa girmiştik.
Yûsuf'u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) O'nu kurt yemiş.
Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın" dediler. Bir de
üzerine, sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yakub dedi ki:
"Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana
düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak
Allah'tır." şeklinde
ayette ifade olunan durum Destanımızda, ilginçtir ki yine başka bir haset hikâyesi
dolayısıyla “Bunun üzerinden on altı yıl geçti, Beyrek ölü mü diri mi bilmediler.
Bir gün kızın kardeşi Deli Karçar Bayındır Hanın divanına geldi, dizini çöktü;
«Devletli Hânın ömrü uzun olsun, Beyrek sağ olsa on altı yıldan beri gelirdi,
bir yiğit olsa, dirisi haberini getirse, sırmalı kaftan, altın akçe verirdim,
ölüsü haberini getirene kız kardeşimi verirdim» dedi. Böyle deyince kolu kanadı
kırılası Yalancı oğlu Yaltacuk: «Sultanım ben varayım, ölü diri haberini
getireyim» dedi. Meğer Beyrek buna bir gömlek bağışlamıştı, giymezdi, saklardı.
Vardı, gömleği kana mana batırdı, Bayındır Hanın önüne getirip bıraktı.
Bayındır Han: «Bre bu ne gömlektir?» diye sordu. Yalancı oğlu Yaltacuk:
«Beyreği Kara Derbentte öldürmüşler, işte nişanı sultanım» dedi. Gömleği
görünce Beyler hüngür hüngür ağlaştılar, çığırıştılar. Bayındır Han: «Bre niye
ağlıyorsunuz, biz bunu tanımayız, adaklısına götürün görsün, o iyi bilir, Çünkü
o dikmiştir, yine o tanır» dedi. Vardılar gömleği Banu Çiçeğe ilettiler. Gördü;
tanıdı, «odur» dedi, çekti yakasını yırttı, acı "tırnakları ak yüzünü
parçaladı, güz elması gibi al yanağını kan içinde bıraktı. «Vây göz açıp
gördüğüm Gönül verip sevdiğim Vây al duvağımın sahibi Vây alnımın başımın umudu
Han Beyrek" diye ağladı.” M. Necati Sepetçioğlu, Dedem Korkut’un
Kitabı, İstanbul, 1998, s. 79-80” şeklinde ortaya konulur. Dede Korkut kendi
tahkiyesi içerisinde gömleği, hasedi ve ihaneti resmeder. Hikâyenin sonunda
Beyrek Banu Çiçek ile muradına ererken, Yaltacuk’u da Yusuf’un kendisine haset
duyan hilekâr kardeşlerini affettiği gibi onu affeder. Hülasa bu hikâyede
Oğuz’un bilgeliği Hak hikmeti ile birleşir.
Dede Korkut destanında bu hikâye adeta
yarım bırakılmaz. Hikâyenin devamında Yusuf kıssasında: Yûsuf dedi ki: "Bugün size kınama
yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir. Bu gömleğimi
götürün de babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın ve bütün ailenizi bana
getirin" dedi. Kervan (Mısır'dan)
ayrılınca babaları, "Bana bunak demezseniz, şüphesiz ben Yûsuf'un kokusunu
alıyorum" dedi. Onlar da,
"Allah'a yemin ederiz ki sen hâlâ eski şaşkınlığındasın" dediler.
Müjdeci gelip gömleği Yakub'un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. Yakup,
"Ben size, Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim
mi?" dedi?” şeklinde gelen ayette anlatılan göz açılması
motifi Dede Korkut bilgeliğinde Oğuz dilince; “Bu arada beyler Beyreği getirdiler. Kazan Bey: «Müjde Pay Püre Bey oğlun geldi» dedi. Pay Püre Bey: «Oğlum olduğunu
şundan bileyim, serçe parmağını kanatsın, kanını mendile silsin, gözüme
süreyim, açılacak olursa oğlum Beyrektir» dedi. Çünkü ağlamaktan gözleri görmez
olmuştu. Mendili gözüne sürünce Allah Taâlâ kudreti ile gözü açıldı. Babası
anası sevinç haykırışlarında yeri göğü çınlattılar, Beyreğin ayağına
kapandılar: Penceresi altın otağımın kabzası oğul Kaza benzer kızımın gelinimin
çiçeği oğul Görür gözümün aydını oğul Tutar belimin kuvveti oğul Kudretli
Oğuzun imrendiği canım oğul diyerek çok ağladı, Allahına şükürler eylediler.
s. 95-96” şeklinde verilmektedir. Hikâye biraz değişmekle birlikte göz açılması
motifini aynı hikâye içinde görebiliyoruz. Dileriz bu Ramazan günleri hürmetine
hırsla hasetle kör olan gözler hakikate Ramazan gömleğinin kokusu ile açılsın.
Kanglı Koca Oğlu Kan Turalı Destanında Yusuf Kıssasındaki: Kadın, bunların dedikodularını işitince
haber gönderip onları çağırdı. (ziyafet düzenleyip) onlar için oturup
yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yûsuf'a,
"Çık karşılarına" dedi. Kadınlar Yûsuf'u görünce onu pek büyüttüler
ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. "Haşa! Allah için, bu bir insan değil,
ancak şerefli bir melektir" dediler, ayetini hatırlatan güzellikten
etkilenen kadınlar motifini görüyoruz: “Tekfur der: "Yiğit nereden geliyorsun?" Kan Turalı yerinden
kalkıverdi, kasıla kasıla yürüdü ak alnını açtı, ak bileklerini sıvadı: Karşı
yatan kara dağını aşmağa gelmişim. Akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim. Dar
eteğine geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim. Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli
ile Kızını almağa gelmişim dedi. Tekfur: "Bu yiğidin sözü hızlı, eğer
elinde de hüneri var ise." dedi. "Bu yiğidi anadan doğma
soyundurun." Soyundurdular. Kan Turalı altınlı ince keten bezini beline
sardı. Kan Turalıyı alıp meydana getirdiler. Kan Turalı yakışıklıydı, hem de
bilgiliydi. Oğuzda dört yiğit yüz örtüsü ile gezerdi. Biri Kan Turalı, biri
Kara çöğür ve oğlu Kırk Kınuk ve boz aygırlı Beyrek. Kan Turalı yüz örtüsünü
sıyırdı açtı. Kız köşkten bakıyordu, bir hoş oldu, eli ayağına karışta; kediler
gibi yerinde duramadı. Yanındaki kızlara: "Hak Taâlâ babamın gönlünü
yumuşatsa da başlık kesip beni o yiğide verse, bunun gibi yiğit yazık olur ki
canavarlar elinde paralansın" dedi. s. 131” Burada doğrudan bir alaka
yerine esinlenmenin hikayede kullanılmasını gördüğümüzü söyleyebiliriz. Her
halükarda Yusuf kıssasında yer alan bir unsur destanda kendi bağlamında yerini
almış gibi görünüyor.
Yusuf Kıssası ile benzeşen bu yönlerin
kültürümüzün ana taşlarından olan Dede Korkut hikâyesine yansımış olması Tanrı
hikmetinin Oğuz hayatını anlatan destandaki akisleri olarak görmek mümkündür.
Her halükarda Dede Korkut Destanında görülen bu dikkat çeken hususları
paylaşmak bu hikâyelerin içeriğine dair bir bakış olmanın yanında metnin
derinliğindeki kültür katmanlarını tahlil noktasında da bir fayda olur
umudundayız. Son olarak Dede Korkut’un İslam ve tarihine dair şu tespitleri ile
bitirelim: “Dede Korkut söylemiş, görelim
Hânım ne söylemiş: Ağız "Açıp över olsam üstümüzde Tanrı güzel. Tanrı
dostu din serveri Muhammed güzel. Muhammed'in sağ yanında namaz kılan Ebubekir
Sıddık güzel, cüz başıdır Âmme güzel. Hecesine düz okunsa Yasin güzel. Kılıç
çaldı, din açtı erlerin şâhı Ali güzel. Ali'nin oğulları, Peygamber torunları,
Kerbel Çölünde yezidler elinde şehit oldu. Hasan ile Hüseyin iki kardeş beraber
güzel. Yazılıp düzülüp gökten indi, Tanrı Bilgisi Kuran güzel. O, Kuranı yazdı,
düzdü, Büyük Bilginler öğreninceye kadar bekledi biçti, Bilginlerin en büyüğü
olan Osman Affanoğlu güzel. Düzlük yerde yapılmıştır Tanrı evi Mekke güzel.
Günlerden cuma güzel. Cuma günü okunan hutbe güzel. Kulak verip hutbe dinlerken
ümmet güzel: Minarede ezan okuyunca müezzin güzel. Dizini bastırıp oturunca
helâl kadın güzel. Şakağından ağarsa baba güzel. Ak sütünü doya doya emzirse
ana güzel. Uslu uysal yol alan kara, aygır güzel. Ev yanında dikilse gelin
odası güzel, uzunca çadır ipi güzel. Oğul güzel. Hiç birine benzemedi yeri göğü
ve yedi kat uzayı yaratan Allah Tanrı güzel. O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak
medet eriştirsin Hânım bey! s. 35.”
Ramazan ayınız mübarek ve bereketli
olsun…
Vesselam.