12 Ekim 2015

Diriliş Ertuğrul'un şiddetle sınavı

Diriliş Ertuğrul dizisinin ekranın yüz akı işlerinden birisi olduğu kesin. Sahnelerin çekimleri sırasında oluşturulan atmosferdeki başarı; özellikle de gece atmosferleri, mekan seçimleri, kostümler, dizideki karakterlerin imajları gerçekten de yapım ekibinin dersine iyi çalışmış olduğu izlenimi uyandırıyor.

Diriliş Ertuğrul'daki aksiyon sahnelerinin bolluğu ve ve kalitesi de önemli. Böylesi bir dönem dizisinde olması gereken aksiyon sahneleri Muhteşem Yüzyıl gibi aynı kulvardaki bir diziden çok daha ileri bir düzeyi işaret ediyor. Kimi aksiyon sahnelerindeki yavaş okumalar, izleme zevki açısından ayrı bir tat.

Şiddetin dozu önemli

Buraya kadar herşey tamam. Dizide ele alınması gereken öncelikli konu, aksiyon sahnelerindeki şiddetin dozuyla alakalı. İşte bu açıdan Diriliş Ertuğrul'da bir sorun olduğu göze çarpıyor. Aksiyona evet, ama şiddetin giderek diziyi esir almasına da izin verilmemeli. Aradaki ince çizgi her zaman gözetilmeli. Yoksa anlamlı ve başarılı bir dizi projesi şiddet sahnelerinin gölgesinde kalabilir.

Örneğin, dizinin yayınlanan son bölümünde Ertuğrul'un Börklü ile dövüşmesinde kan eşiği aşılır gibi oldu. Ağızlardan boşalan oluk oluk kanın ortaya çıkması “bu kadar abartıya gerek var mı?” sorusunu akla getirdi.

Yakın planlara dikkat! 

Hele Ertuğrul'un eline çivi çakılması sahnesi yürekleri ağıza getirdi. Sahne iyi kotarılmış; orası tamam. Ama sık sık ekrana gelen yakın el çekimleri adeta içimizi sızlattı. Ertuğrul'un elindeki çividen kurtulması sırasında da bu yakın çekimler ekranda sıkça belirdi.

Dizinin müdavimleri hatırlayacaklar, Süleyman Şah'ın Kurdoğlu'nun kellesini kestiği sahne yine çok konuşulmuş, sahnedeki şiddet unsuru fazla bulunmuştu.

Oysa şiddeti biraz saklayarak ekrana taşımak mümkün. Bazen bir gölge oyunuyla bazen de öndeki bir objeye net olunup arkada flu bir planla da şiddeti yansıtabilirsiniz mesela... İzleyici olarak Diriliş Ertuğrul'un şiddetin büyüsüne daha fazla kapılmadan uygun bir şiddet dozu  yakalamasını bekliyoruz.

SOSYAL MEDYA UYGULAMALARININ ARASINDAKİ FARKLAR 

Facebook'un ardından sosyal medya havuzuna giren uygulamaların her biri farklı yönleriyle öne çıkıyor. En popüler olanları ise şimdilik Facebook, Twitter ve Instagram...Diğerleri de bu üçlüyü takipte...

Peki bu uygulamalar arasında ne gibi farklar var?

 Facebook: 1.2 milyar kullanıcısı olduğu açıklanan en kıdemli sosyal medya uygulaması olan Facebook sosyal medyaların içinde belki de en “demokrat” olanı. Burada ünlü-ünsüz herkes eşit. Kimse kimseye “hayran” muamelesi çekmiyor. Haa ille de hayran olmak isteyenler için ünlülere ait “beğen sayfaları”ndan birini seçip beğeniyorsunuz! En fazla süre geçirilen sosyal medya olma özelliği yine Facebook'a ait. Diğerlerinde şöyle bir bakıp çıkarken Facebook'a demir atmak daha bir moda.

 Twitter: Hiç adil değil. İsterseniz allame olun, takipçi sayınızın artması için ille de ünlü olmak gerekiyor. Eğer adınızı “Twitter Fenomenleri” listesine zamanında kaydedemediyseniz ağzınızla kuş tutsanız hikaye.

 Twitter'ın Facebook'tan farkı burada mouse'tan çok klavyeye ağırlık verilmesi. Yani söyleyecek çok sözünüzün olması lazım. Ancak dünyanın en güzel incilerini dökseniz bile bir süre sonra motivasyonunuzu kaybetme ihtimaliniz kuvvetle muhtemel.

 Instagram: Takipçi sayısından çok gördüğü işlev önemli. Instagram kendinizi tam bir “star” gibi hissetmenizi sağlıyor. Bugüne kadar TV'ye çıkıp da ünlü olamadım diye üzülenler için en ideal mecra. Instagram'da takipçilerinizin sayısı az da olsa onlara hayran muamelesi çekmenizde bir sakınca yok. Çünkü takipçilere hayran muamelesi yapmak burada her kullanıcının en doğal hakkı. 

Ünlü olmak için TV'ye ihtiyacınız yok. Burada herkes zaten “ünlü”.