Dönüş yolumuz açık olsun

Gündem cellâtlarından esinlenerek hikâye tercihi yapıyorsanız; alelade yaşanmış bir ömrün sayfalarından birkaç satır bilmek istemezsiniz. Basit bir sadelikle çevrili, ayrıcalıksız, öylesine, orijinalliğe bulanmamış, saklı kalmış hayatların mazilerinden heyecan verici umutlar beklemezsiniz. İlgilenmezsiniz sıradanlıkla. Merak etmezsiniz. Sessizce yaşanmış artarda geçen birkaç günle hiç işiniz olmaz.

Bugüne ait olmak ve yaranmak istemişseniz; gür bir kahkaha, kokusu göğe yükselen bir hicran yarası, yürek yakan bir ağıt, coşkusu ülkeler aşırmış devasa bir sevinç, ibretlik bir ölüm ve devlere ait bir aşkla ilgilenirsiniz. Onlar hiç olmazsa zihin mesaisini harcamaya değerdir.

Konu komşudan heyecanınızı doruklara çıkaran serüvenleri dinlemeyi arzularsınız. Kazalı belâlı ömürlere şaşırmaya kalkışırsınız. Eğlenceler çılgınca, yaslar hisleri ve gönülleri sömürürcesine yaşanmalıdır. Bir savaş öleni çok olduğunda, bir deprem kitleleri evsiz bıraktığında, bir film gişe rekorları kırdığında, bir millet futbolda üstün başarı sergilediğinde, bir müzik dönümlerce araziyi dolduran koca bir hayran kitlesine sahip olabildiğinde, bir hayat en akıl almaz vahşetle sona erdiğinde dikkate değerdir.

Niteliği ve niceliği önemsiz sayılan her şeyin değeri, takipçi sayısına göre biçilir. Teknolojiden azade olanlar oyun dışı kalmıştır. Çok çeşitli oyunlar ve oyuncular vardır. Neyin yarına ve sonrasına kalacağı değil, o anda nerede olduğu mühimdir. Saniyelik şöhretlere meyleder, birkaç saniye sonra terk edersiniz. İnanışların, davaların, gayelerin değişimi ve dönüşümü anlıktır. Düşünce borsası, mali borsaya endeksli çalışır. Bir fikir ne kadar destekleniyorsa ve manşet olabiliyorsa o kadar benimsenir. Şöhretliyi sorgulamanız yadırganır. Bir günden öbürüne değişebilir; davalar da, kahramanlar da…

Sessizlik hükümsüzlüktür. Hükümsüz olan kayıptır. Sevmezsiniz kayıpları, adsızları, etiketsizleri, sükûneti seçenleri, uzleti tercih edenleri… Hiçbir cazibeleri yoktur. Ancak etiketli şöhretlere, şöhretlilere talip oldukça dünya “eğlenceli” bir yer olmaya başlar. Eğlence vazgeçilmezdir!

Körebeyi sürdürmek zor gelmez size, hatta bir macera gibidir. Ama çoğunluğu peşinden sürükleyen bu oyalanışlar sizi kıyıda köşede duran hazineleri bulmaktan alıkoyar. Çünkü görebileceğiniz kadar parlatılmış, herkesçe talep edilmeye ve yağmalanmaya açık ve istekli olanlarda kalmıştır gözünüz. Onların milyonlarca talepkâra bölüştürülebilirmiş gibi kendine biçilen rolü oynamasına bayılırsınız. Bile bile bu yağmalanmışlıktan bir parça kapabilmek, koparabilmek istersiniz. Fakat nafiledir. Herkesin istediğinden size bir şey kalmaz. Eliniz boş dönersiniz. Ama eğlenceli vakitlerin hatıraları, avunmak için de olsa yeterlidir.

Eşsizliğin ne olduğunu da bilemezsiniz bu yüzden. Kıymetlilerin en kıymetlisini de… O herkesin istediği değildir ki. Olamaz; çünkü şöhret denilen cellât kendinden başka her şeyi kırıp atmış, yıpratmış, unutturmuş, aşağılamıştır. O kavuşulması imkânsız sanılan eşsizliğin kendinizde bir yerde durduğunu da size çoktan unutturmuştur. Onu buldunuz mu, başka eşsizlerle yolunuzu kesiştirebileceğinizi anlarsınız. Fakat bunun için hazırlık ve sabır gerekir. Karşılaşılmaya hazır olunmayan şeyin varlığı layığınca hissedilmez, kıymeti bilinmez.

Çıkış; yüz vermemek için ayak dirediğiniz aleladeliğin, sıradanlığın ve sadeliğin gelişigüzel varlığını bütün felaket ve mükâfatları ile kabul etmektedir. Olağanüstülüklerin peşinden koşarken, insanın ne kadar basitleşebildiğini ve müzminleşen yüzeysellik içindeyken düzeysiz tercihleri nitelikli olandan ayırma kabiliyetini yitirdiğini anlamaktır. Kötünün iyiden, doğrunun yanlıştan ayırt edilmediği bir yerde ve zamanda içinde olduğumuz zan dünyasından ayrılıp kendi içimizde bir ışık yakma hayalini benimsemektir. İç aydınlığınızda, kimsede olmayanı yani kendi öz varlığınızı görebileceğinize inanmanız gerekir.

Çıkışı bulduğunuzda; bir bebeğin dünyaya gelişi, her baharda âlemin yenilenişi, gönlü ululardan birinin Hakk'a yürüyüşü, gökyüzünün gün boyunca süren devinimi, güneşin doğuşu/batışı, yağmurun serinliği, karın sessizliği, gözyaşının temizliği, yıpranmışlığına tezat bir intizamla rızık peşindeki ayaktan henüz ayrılmış ayakkabının güpegündüz eski bir evin kapısı önüne yerleştirilişi, sokak kedilerinin kavgaları, ezanların camilerden yere ve göğe çağıldayışı, çocuk kahkahalarının parklardan yükselişi, bir kış gecesinde tenha bir karanlıkta görünen cılız pencere aydınlığı, gönyesi çarpılmış ahşap pencerenin isli camlarının ardından hayal meyal görünen dantel perde… ve dünyanın daha türlü türlü sadelikleri, güzel ve çok özeldir artık. Çünkü onların güzelliği tescillenmemiştir, farkında bile değildir ahali. Gün boyunca yalnızca bu manzaralarının bir tanesinin bile insanı mutlu etmeye yeteceği tam anlaşılmamıştır. Bunlar gibi bir çoğu; taşlı sopalı kavgalar, klakson ve siren sesleri, çanak antenler, robotik telefonlar arasında her gün daha fazla kaybolmaktadır. Hiç kaybolmadıkları halde, duyuları makineleşmişler için silikleşmişlerdir.

Dönüş: Sadelikte ve sükûnda hayır vardı, değil mi?

Dönüş yolumuz açık olsun…