Dünden, bugünden, bizden: Şehrin Kaybolan Efendileri

“Zamanın her birimi yani an dediğimiz süreç; geçmiş ve geleceğin şimdiki zamanda doğal olarak buluşmasıyla bütünlüğe kavuşur.” der Müjgan Cunbur. Bu cümle, yaşadığımız kültür kırılmalarının geçmişle aramızı açışı ve gelecek tasavvuru konusundaki çekingenliğimizin sebepleri üzerine düşünmemizi kolaylaştırıyor.

Zaman hızlanıp sürekli yenilenmeler gözümüzü korkuttukça, bugünün geçmiş ve gelecekle olan ilişkisine daha fazla kafa yoruyoruz. Hâlâ hiçbir ucundan tutulmamış toplum sancılarımız var. Demek ki bu kafa yormalar yetmiyor. Bilhassa mekân-insan ilişkisinin kültür bunalımlarına olan etkisini kavramada zorlanıyor olmalıyız.

BİR ŞEYLER KAYBOLDU

Öyle olmalı; çünkü geleceğe kalması istemiyle vücuda gelen mekânları eskilerden daha güzel bulmuyoruz. Nizam, intizam, estetik, kullanışlılık ve iktisadilik bakımından geçmişi aşamadığımızı kabulleniyoruz. Biçim, içerik, tarz ve sanat cihetinden de geçmişle yarışamıyoruz. Çünkü önce gönle erişen işlerin hükmü yok artık. Şimdi maddi kârsızlık, yitim demek. Maddiyat ise yalnızca para değil. Güçlü olmak, erişilmezlik, tahakkümle de olsa sözünü geçirme ve bildiğini okumak şartı, en az para kadar önemli.

Oysa gönle girmek için manevi itibar şartı vardı. Âlemin temaşası, ince bakış ve hassasiyetle mümkündü. Kusurları değil Hakk'ın bağışladığı cevherleri ve güzellikleri gözden kaçırmamak lazımdı. Duruş ve zaviye de ona göre biçimlenirdi zira. İyi/güzel bakan iyi/güzel görürdü.

Evet, bir şeyler kayboldu. Kaybolanların bir kısmının izleri bile silindi. Dile getirmeye gücümüzün yetmeyeceği kayıp güzelliklerimiz var. Fakat hâlâ aramızda yaşayan ya da hatıraları hâlâ capcanlı gezinen kültür değerlerimiz, güzel insanlarımız, konuşulası mekânlarımız ve bizi diri tutan dertlerimiz de var.

ŞEHİRLER, YÜZLER…

Bu manzara içinde, geçmişle haşır neşir olup gelecek endişesiyle bugünü yorumlayan bir kitapla buluştuk. İçeriği, Mahmut Bıyıklı'nın kaleme aldığı denemelerden oluşan Şehrin Kaybolan Efendileri, yaşayan kültür değerlerimizin ve izlerinin peşine düşen bir çalışma.

Şehirden ve şehirleşmeden yalnızca kuru imar faaliyetinin ve birinci sınıf peysaj tasarımlarının anlaşıldığı günümüz dünyasının karşısına, insaniliği yaşatan şehir modellerine dair somut ve soyut değerlendirmeler eşliğinde çıkıyor kitap. Tarihî notlar üzerinden ecdadın şehir yorumuna ve gündelik şehir algısına dair çıkmazlarımıza değiniyor. Bu değerlendirmeler, memleket şehirlerinin yanı sıra Müslüman coğrafyanın Kudüs ve Saraybosna gibi simge şehirleri, Afganistan ve Yemen gibi çileli coğrafyaları üzerinden yapılıyor, o beldelerden yüzler ve sesler taşıyor.

Şehrin Kaybolan Efendileri, adında olduğu gibi içerdiği yazılarda da insan ve mekân ilişkisi üzerine yoğunlaşıyor. Bir yaşanmışlığın ve insan yorumunun her mekânda kendini aynı biçimde muhafaza edemeyeceğini, yetiştirdiği insan değerleriyle anlamak mümkün. Diğer taraftan şehirler de özgünlüğünü muhafaza edemeyince “efendi” kimliklerin kuraklık devri başlıyor. Bu etkileşimden yola çıkan ve bulunduğumuz coğrafyanın yetiştirdiği değerleri meziyet ve miraslarıyla ele alan yazılar, onlara hâlâ neden ihtiyaç duyduğumuzu anlamayı sağlıyor. Mehmed Âkif, Fethi Gemuhluoğlu, Cahit Zarifoğlu, Mahir İz, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Ali Ulvi Kurucu, Ahmet Yüksel Özemre, Olcay Yazcı kaybolan şehir efendilerini temsilen kitapta yer alan öncüler. Bir de onların izini süren, günümüzün ideal sahipleri var kitapta. Bestami Yazgan, Abdullah Işıklar ve Bünyamin Yılmaz o simalardan birkaçı.

TANIKLIK

İstanbul ve memleketin muhtelif şehirlerindeki kültür hareketliliğinin bizzat tanığı olarak kalemini konuşturan Bıyıklı, “kültürel iktidar” konusuna şehir, insan ve yönetim bağlamında yaklaşımlar sunuyor. Millî ve manevi duyarlığı önceleyen sanat ve edebiyat sahasının, umursamazlık ve siyasi açmazlar yüzünden kendine bir form bulamayışı üzerinde duruyor. Güncelden yola çıkan, sorunları tespit eden ve çözümler arayan yazılar, kültür ve sanatın, gelecek tasavvurumuzun şekillenmesindeki önemine dikkat çekiyor.

Bir bütün olarak “biz” mirasından ve bugünden bir ahval betimlemesi Şehrin Kaybolan Efendileri. Belki de bir durum betimlemesinin en önemli sorumluluğu çözüm üretebilmesi ya da çözüm ilham etmesi… Her bir yazının da -hem bir eğitimci bakışaçısı hem de dert sahibi olmaktan sebep- yazılış gayesinin bu olduğu anlaşılıyor.

Sairde artık yönü belirsiz fırtınalar var ve biz gel-git çağının çocuklarız. “Asıl biz”e sık sık dönüp bakmamız, çapılıp bozulanlarımıza çeki düzen vermemiz, geçmişe duyulan özlemin taş sevdası olmadığını anlatmamız ve gelecek nesillerin karşısına öyle çıkmamız gerekiyor. Şehrin Kaybolan Efendileri'nin talip olduğu çaba da bu zira. (Mahmut Bıyıklı, Şehrin Kaybolan Efendileri, Post Yayıncılık, İstanbul 2017)