21 Ağustos 2017

Durum, hissiyat, paylaşımlarımız…

Ne olacak bu sosyal medya hallerimiz?!..

Ormanda mangal keyfi. Doymuş hissediyor.

Üçü bir arada; güneş, kum, deniz. Huzurlu hissediyor.

Konserde… Çılgınlar gibi hissediyor.

Yeni arabamla otobanda. Hızlı hissediyor.

Tarihi handa kahvaltıda. Kral gibi hissediyor.

Yeğeni everdik, düğünde halay çekiyor. Gururlu hissediyor.

Otel odasında, manzara müthiş. Rahatlamış hissediyor.

Bir Akdeniz sahilinde, gölgeliğin altında. Serinlemiş hissediyor.

Adada süper, molada heyecanlı, salonda neşeli, havuzda bomba gibi…

Daha pek çok durum, fotoğraf, güncelleme…

Anında görüntülüyoruz.

Sonra gelsin beğeniler, yorumlar.

Emojiler, gülücükler.

Görsün herkes bizim ne kadar güzel eğlendiğimizi, kaliteli tatilimizi, eşsiz yemeğimizi…

Helal ise tatile de, nimete de itirazımız yok, Allah daha iyisini versin.

Ancak Cennete daha gitmediğimizi ve gidip gidemeyeceğimizin netleşmediğini… Cehennem riskinin de olduğunu, hatırlatmak isterim.

Keyifleri bozmak istemezdim ama bulamayanları, göremeyenleri, savaşları, acıları da vardı bu dünyanın.

Hissettiklerini duyuramayanları, paylaşamayanları vardı...

Sosyal hesabınızda gezinirken hiç gördünüz mü?

Ormanda Budist çetelerden kaçıyor. Günlerdir aç hissediyor.

Üçü bir arada. Esed, DAEŞ, PYD terörü. Vatansız hissediyor.

Katliamda. Gözünün yaşına bakılmadan doğranıyor. Çaresiz hissediyor.

Bir kampta, su sırasında. Artık yavaşlamış hissediyor.

Tarihi bir şehirde, enkaz altında. Mezarda gibi hissediyor.

Esir kampında, işkence odasında. Zalimler müthiş hissediyor.

Kudüs'te veya Gazze'de, işgal altında. Yıpranmış ama cesur hissediyor.

Kardeşi şehit verdik, mezarında dua ediyor. Kalbi buruk hissediyor.

Savaşta sabırlı, kuşatmada heyecanlı, kıtlıkta dirayetli, yağanlar bombanın tamda kendisi…

Daha pek çok acı, fotoğrafı olmayan, gündeme düşmeyen, unutulan/unuttuğumuz insanlar, kardeşlerimiz…

Bizler tatile, pikniğe giderken yakınımızdakiler bile,

İşte, ofiste, askerde, inşaatta, tarlada, apartmanda, sadece balkonda…

Çalışıyor, koşturuyor, çatışıyor, çocuk bakıyor, hasta yatıyor.

İş arıyor, borç ödüyor, yük taşıyor…

Nimet içinde yaşarken, fotoğraflarken, hissederken, paylaşacakken bir aklımıza gelsin.

Durumlarımızı,

Şımarmadan şükretmeye,

Uzaktan değil, yakından paylaşmaya,

Tokken açı düşünmeye,

Özendirmeden, damarına basmadan yaşamaya.

Haset etmeye, çekememeye, kahretmeye, isyan duygularına kapı aralamamaya…

Güncelleyelim.

Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdukları gibi:

“İki haslet var ki, bunlar kimde bulunursa Allah onu şükredici ve sabredici olarak yazar. Kim dünya işlerinde durumu kendisinden düşük olana bakarsa, kendisindeki ona olan üstünlük sebebiyle Allah'a hamdeder. Kim de, dinî meselelerde kendinden üstün olanlara bakarsa ona uyar. Kim de dünya işlerinde kendinden üstün olana bakarsa, elinde olmayanlar için esef eder, üzülür ve böylece şükredici ve sabredici olarak yazılmaz.”  (Tirmizî, Kıyâmet 59, hadis no: 2514)

Evet, artık durum ve hissiyatımızı değiştirme vaktidir.

Allah yolunda cihat ediyor.

Kapı kapı kurban eti dağıtıyor. (Allah Yasin Börü kardeşimize rahmet etsin. Bir Fatiha okuyalım)

Gece sıcak yatağından kalkıp ümmete dua ediyor.

Anaya babaya hizmette kusur etmiyor, “off” bile demiyor.

Allah için sevip, Allah için buğzediyor.

Hastalara, yetimlere, kimsesizlere kol kanat geriyor.

Hz. Ali (r.a.) gibi, dört dirhemi vardı. Birini gündüz, birini gece, birini açıktan, birini gizliden verdi.

Ve ayet indi kutlu peygambere:

“Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.” (Bakara 274)

Gerektiğinde teşvik için, izzetli duruş için açıktan; bazen sadece Allah bilsin, kullara zararı olmasın diye gizliden yaşamak, hissetmek, her şeyi paylaşmamak, durumu bozmadan/bozulmadan idare etmek gerek.

Allah kusurlarımızı affetsin. Dünya ve ahiret güzellikleri yaşatsın. Âmin.