11 Kasım 2018

Edirne’ye Gidiyoruz

Bu hafta Marmara bölgesinin en önemli tarihi ve kültürel gezi noktalarından biri olan Edirne'ye gidiyoruz. Uzun yıllar Osmanlı Devleti'ne başkentlik yapan şehir, birçok sayıda cami medrese, kervansaray, türbe ve camiye sahiptir. Daha önce birkaç kez daha gidip görmeme rağmen Edirne'ye gitme teklifini hemen kabul ediyorum. Çünkü burası bana göre manevi açıdan da özel bir şehir.

Gün ışığından daha fazla yararlanmak için sabahın erken saatlerinde evden çıkıyoruz. Belirlediğimiz buluşma noktasından otobüsümüze biniyoruz ve gezimiz başlıyor. Edirne'ye ulaşınca rehberimiz de bize katılıyor ve ilk durağımız Darülhadis Camii.

DARÜLHADİS CAMİ

Darülhadis Camiinin ilk başta sadece Medrese mi, yoksa camili bir medrese mi olarak yaptırıldığı tartışma konusu olmuş. 2.Muratın Tunca Nehri kıyısında, Germe Kapı Caddesinde 1435 tarihinde yaptırdığı Darülhadis Cami'nin adından da anlaşılacağı üzere, yapılış amaçlarından biri de, bir Hadis Okulu kurmakmış. Rivayet edildiğine göre, Edirne Kalesinin Kerme Kapı Caddesi denilen tenha ve terkedilmiş bir bölgesine, bir kış sabahı daha gün doğmadan önce inşaat ustaları toplanmaya başlamış. Bu durumu gören halk da merakla olacakları seyretmeye koyulmuş. Az sonra Sultan 2.Murat'ta buraya teşrif etmesin mi ? Kurbanlar kesilmiş, dualar okunmuş, çevredeki herkese ihsanlar dağıtılmış ve bizzat padişah tarafından bu ücra mekana bir temel taşı konulmuş.

Sonrasında büyük bir hızla inşaat başlamış. Merakla oraya toplanan Edirneliler olayın detaylarını sonradan öğrenmişler. Meğer gece Sultan Murad rüyasında Peygamber Efendimizi (SAV) görmüş. Hz. Peygamber kendisinden, bu mekanda bir Darülhadis inşa etmesini istemiş. Hz. Muhammed (SAV) ve ona ait her şeye düşkün her Osmanlı gibi Sultan Murad'ta bu emri hiç geciktirmeden yerine getirmek için hemen rüyayı gördüğü uykudan uyanır uyanmaz inşaat hazırlıklarına başlanmasını emretmiş ve buraya ilk temel taşını da kendi elleri ile koymuş. 

Bu rivayetten yola çıkan halk, dünya üzerinde, yapılan duanın kabul derecesi bakımından en önemli yerlerden birinin de Darülhadis Camii olduğunu söylerler. Hatta Edirne'ye ikinci Kabe diyenler de vardır ki bu söylem, hem Darülhadis Caminin, hem de Selimiye Caminin Peygamber Efendimiz (SAV) 'in işareti ile yapılmış olmasındandır. 

ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ

Selimiye Cami ile beraber Osmanlının o muhteşem mimarisini ve ilklerini tarihe kazandıran hayretler içinde izleyenleri şaşırtan cami.

Osmanlı Mimarisinde Çığır Açan İlklerin Buluştuğu bu camiyi yaptıran Osmanlı Padişah'ı Sultan II. Murat Edirne'yi bir başkent olarak tasarlıyormuş. Üç Şerefeli; bu tasarı içinde ve o dönemlerde Balkanlardaki egemenliğin ifadesi gibiymiş. Osmanlı Mimarisinde yeni bir çığır açan bu cami bazı özellikleriyle, ilklerin de sahibi durumunda.

Örneğin; Üç Şerefeli, Selçuklu Mimarisindeki çok kubbeli dönemden tek Kubbeli döneme geçişin ilk denemelerindendir. Osmanlı camilerinde harem taşlığı bulunan ilk deneme Üç Şerefeli'de gerçekleştirilmiştir. Cami'ye girer girmez ana kubbenin altına gelinir ve bu Üç Şerefeli'ye ait bir özelliktir. Kubbelerdeki orijinal kalem işleri Osmanlı Camilerinde görülen en eski örneklerdir. Kubbede çeşitli meyvelerden oluşan "Meyve Sofrası" motifleri de dikkat çekici güzellikte.

SELİMİYE CAMİ

Selimiye Camii, dünya literatürüne ve Unesco Dünya Mirası listesinde bulunan, Mimar Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği ve Osmanlı-Türk sanatının ve dünya Mimarlık tarihinin başyapıtlarından biri.

Edirne'nin ve Osmanlı İmparatorluğu'nun simgesi olan cami, kentin merkezinde, eskiden Sarıbayır ve Kavak Meydanı denilen yerde bulunmakta. Burada daha önce Yıldırım Bayezid'in bir saray yaptırdığı bilinmekte. 1569-1575'te Sultan II. Selim'in emriyle yaptırılmış. Çok uzaklardan dört minaresi ile göze çarpan yapı, kurulduğu yerin seçimiyle, Mimar Sinan'ın aynı zamanda usta bir şehircilik uzmanı olduğunu da gösteriyor.


Kesme taştan yapılan cami iç bölümüyle 1.620 m2'lik,tümüyle 2.475 m2'lik bir alanı kaplıyor. Mimarlık tarihinde en geniş mekana kurulmuş yapı olarak nitelenen Selimiye Camisi, yerden yüksekliği 43.28 m. olan, 31.30m. çapındaki kubbesiyle ilgi çeker. Ayasofya'nınkinden daha büyük olan Kubbe, 6 m. genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan 8 büyük payeye oturur. Köşelerde dört, Mihrap yerinde bir yarım kubbe merkezi kubbeyi destekler.

Yapıyı, kubbe kasnağında 32 küçük pencereyle, yüzlerdeki üst üste 6 dizide çok sayıdaki pencere aydınlatmaktadır. Mimar Sinan'ın yarattığı 8 dayanaklı cami planının en başarılı örneğidir. Önünde 18 kubbe ve 16 sütunla çevrili revak bulunmaktadır. Ortada, mermerden zarif bir şadırvan vardır. Son Cemaat yeri, kalın yuvarlak 6 sütun üzerine 5 kubbelidir. Mermer işlemeli giriş kapısının üzerindeki kubbe yivli, diğerleri düzdür. Caminin 3.80 m. çapında, 70.89 m. yüksekliğindeki üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Giriş yönündekilerle şerefelere tek yolla, diğer ikisinde ise üç şerefeye ayrı ayrı yollardan çıkılmaktadır. Cami, mimari özelliklerinin erişilmezliği yanında taş, mermer, çini, ahşap sedef gibi süsleme özellikleriyle de son derece önemlidir. Mihrap ve minberi mermer işçiliğinin başyapıtlarındandır.

Selimiye, varlığı ile Türk Tarihindeki Edirne'ye güç katarak Ona simgesel bir nitelik kazandırmıştır. Yalnız zamanımızın araştırmacıları değil, eski yazarlar da Selimiye'nin bir başyapıt olduğu konusunda birleşmişler. Ünlü yazar Ernst Diez bu cami hakkında şunları söyler: "Selimiye; mekan büyüklük, yükseklik, topluluk ve ışık etkisi bakımından yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür."

Cami çıkışında biraz mola vermeye karar veriyoruz. Rehberimiz yemek için bizi buranın meşhur ciğer tavcısına götürüyor. Türkiye'de tava ciğeri değince ilk akla gelen şehir Edirne'dir. Buraya kadar gelmişken Edirne tava ciğerini mutlaka yemenizi öneririm.

 

 

 

TÜRK İSLAM ESERLERİ MÜZESİ


1925 yılından bu yana müze olarak kullanılan bu binada çok nadide eserler sergilenmekte. Müzeye girdiğiniz an Mimar Koca Sinan'a saygı odasını ziyaretiniz ile geziniz başlamakta. Bu odadan sonra ise bir sıra halinde tam 16 oda bulunmakta.

İlk odada taşa, ahşaba, cama, deriye, kağıda uygulanmış çeşitli üsluplarda hat örnekleri sergilenmekte.

Hemen yanındaki odada Tekke ve Zaviyelerin kapatılması ile halkevlerine verilen eserlerin sergilendiği oda. Bu oda içinde devamlı bir ney dinletisi var. Nefis, insanın içini huzurla doldurmakta. Bu odada bir süre kalarak Ney sesini dinlemek insana huzur veriyor.

Bir sonraki odada Kırkpınar'da başpehlivanlık ünvanı almış ünlü güreşçilerin fotoğrafları sergilenmekte. Bu odanın en ilginç sergilenen seyirlerinden biri ise iki pehlivanın peşrev tuttuğu Kırkpınar Hologramı bulunuyor.

Bunlar dışında ise Cam ve Deri Eşyalar Odası, Ahşap Eserler Odası, Çini Odası, Saray-ı Cedit Odası, Sünnet Odası, Kıyafet Odası bulunuyor.

Edirne öyle muhteşem, öyle tarih kokan bir şehir ki adım attığınız her yerde tarihi bir eser bulunuyor. Bu yüzden öyle bir anda gezilecek bir şehir değil. Buraya gelmeden önce çok ciddi bir şekilde gezi planı yapmalısınız, çünkü bu muhteşem şehre zaman ve saat yetmiyor.

Gezimizi bitirirken Edirne gezilerinin değişmez adresi olan meşhur Arslanzade Badem Ezmecisi'ne uğrayıp harika badem ezmelerimizi alarak dönüş yoluna koyuluyoruz. Daha önce görmediyseniz Edirne'yi en kısa sürede mutlaka görmenizi tavsiye ederim.

Esra Gündüz